AKP’nin de Hürriyet’in de bir suçu yok, suç sizde!

Yılmaz Karabıyık

Yılmaz Karabıyık

Tüm Yazıları

Kitle psikolojisi sıkıntılı bir psikoloji!

İnsanları mantıklı, doğru düşünmekten alıkoyuyor.

Fanatizmin oluşturduğu bu psikoloji, sağlıklı düşünmeye izin vermiyor!

Yıllarca AKP’lilere veryansın ettik, ediyoruz!

İktidarı bu denli doğru görmelerine, kusursuz görmelerine, onların karşısında olanları hain bilmelerine isyan ediyoruz!

Ekonomideki gidişattan, siyasette kullanılan dile kadar hiçbir şeye ses çıkarmamalarına, sesini çıkaranları karşıya atıp, onlara düşmanlaşmalarına şahit oluyoruz.

Oysa doğru doğrudur, yanlış da yanlış.

İktidarda kimin olduğunun bu noktada bir önemi yok.

Toplumun tamamı yanlışa yanlış, doğruya doğru demiyor.

İşte bu fanatizmle hareket eden toplum, iktidarlara bile isteye yanlış yapma imkanı sunuyor.

Peki ya iktidarı hedefleyen ana muhalefet partisini destekleyen kesim..?

Onların tamamı, çok sağlıklı mı düşünüyor?

Onlar, doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi biliyor mu?

Onların düşünceleri tamamen sağlıklı mı?

Evet, muhalif kesimde fanatiklik düzeyi daha düşük, lakin AKP’nin kutuplaştırıcı politikalarıyla, bu partiye karşı antipati kapan ve bu antipatileri nedeniyle AKP’nin karşısındaki partiyi, mensuplarını doğru da yapsa yanlış da yapsa gözü kapalı destekleyen bir kesim var!

AKP’yi eleştirdiğinizde size “Korkusuz gazeteci”, “Cesur kalem”, “Gerçek gazeteci” diye methiyeler sıralarken bir gün sonra CHP’li bir ismi eleştirdiğinizde size “Yandaş”, “Satılmış kalem” ve benzeri yaftalar vuran bir topluluktan söz ediyorum!

Ve bu kesimi, toplumun diğer sağlıksız düşünen kesimiyle aynı kalıba koyuyorum!

Çünkü bugünün iktidarını, hatalara sevk eden, her türlü yanlışını destekleyenle yarının iktidarını benzer hatalar, yanlışlar üzerine inşa etmeye kalkanları birbirinden ayıramam!

Bugün AKP’de isyan ettiğine, yarın olası CHP iktidarında alkış tutabilecek olanlar, değişimi kendi destekledikleri partinin iktidara gelmesi olarak görüyor demektir!

Ve buna değişim denmez!

Buna yanlışların el değiştirmesi denir!

Bu yazdıklarımdan “CHP iktidara gelirse ülkede hiçbir şey düzelmez”, “CHP ile AKP’nin hiçbir farkı yok” gibi bir çıkarım yapmayın!

Bunu anlatmıyorum, toplumun fanatizmden sıyrılması gerektiğini, hangi partiyi desteklerse desteklesin hatasını, yanlışını görüp, bu yanlışlara karşı çıkabilmesi gerektiğini savunuyorum.

Çünkü toplumun, yanlış yapma özgürlüğüne kavuşturduğu iktidarlar, ülkeye fayda sağlayamaz!

***

Bakın Avrupa’da bir bakan yemeğe makam aracıyla gittiği için istifa etmek zorunda kaldı! Bu ve benzer örnekler sıkça var bizi kıskandığı iddia olunan Avrupa’da!

Şimdi bir Avrupa ülkesinde toplumun bu tepkisiyle bir Bakan istifaya sürüklenebilirken hangi iktidar başa gelirse gelsin bu baskıyı üzerinde her daim hissedecek! Yanlış yapamayacak, yanlış yapma özgürlüğünü kendinde bulamayacak.

Ancak bizim ülkemizde bırakın yemeğe makam aracıyla gitmeyi, pikniğe uçakla gidilebiliyor ve bunun adına “İtibar” denebiliyor!

Türkiye’de parti mitinglerinde devlet imkanları kullanılabiliyor!

Peki yarın iktidar değiştiğinde benzer şeyler olmayacak mı?

Toplum aynı kafada olduğu sürece olacak!

Ve Avrupa’daki toplum bizdeki toplumu değil ama Avrupa’daki yöneticiler, bizdeki yöneticileri her daim kıskanacak!

***

Burada ne CHP’yi kötülüyorum ne de AKP’yi yerden yere vuruyorum aslında!

Yanlışa yanlış demeyenlerin, yanlış diyenleri hain ya da yandaş ilan edenlerin bu ülkeye doğruyu bulduramayacağını anlatıyorum!

Sorunun kitle psikolojisinde, sağlıksız düşüncede olduğunu söylüyorum.

Ve size bunu Kocaeli yereli üzerinden örneklemek istiyorum!

Kocaeli’nin 12 ilçesi var ve bu 12 ilçenin tamamı ile Büyükşehir Belediyesi, uzun yıllar AKP’li başkanlar tarafından yönetildi!

AKP’li İbrahim Karaosmanoğlu’nun Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde iktidarı eleştiren medyaya bir ambargosu vardı! Gazetecilerin tamamen kendilerini övmesini, hiçbir hatasını yazmamasını bekleyen bir yönetim vardı. İletişim pek çok medya organıyla kopmuştu!

İlçe belediyelerinde de benzer durum söz konusuydu!

2019 yerel seçimlerinde Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, tekrar AKP tarafından kazanıldı ancak bu kez başkanlık koltuğuna oturan isim Tahir Büyükakın’dı!

Onun döneminde bu ambargo kalktı!

Aynı seçimde 13-0’lık skor da değişti, CHP, Fatma Kaplan Hürriyet ile birlikte Kocaeli’nin kalbi İzmit’te seçimi kazandı!

Rekabet oluşacaktı, tekel ortadan kalkacaktı.

CHP, İzmit’te üzerindeki algıları kırma fırsatı yakalamıştı!

CHP, İzmit’te AKP’yi zora sokacak bir zafer elde etmişti!

Tüm nüfusun gelip gittiği İzmit, vitrindi ve bu vitrin CHP’nin eline geçmişti!

AKP, korkmakta, paniklemekte haklıydı!

Milletvekilliği sürecini başarıyla yürütmüş, adından söz ettirmiş olan Fatma Kaplan Hürriyet, Kocaeli’nin kalbini fethetmişti!

Vekillik sürecinde ortaya koyduğu performansın onda birini belediyecilikte gösterse AKP’nin hali yamandı!

İşin siyasi zafer ya da mağlubiyetini bir kenara bırakın, kent kazanacaktı!

Hürriyet çalışacak, tüm ilçe belediyeleri onunla yarışacaktı!

Lakin olmadı!

Hürriyet, ilk dönemini hem CHP kademeleri hem de AKP’lilerle kavga etmekle geçirdi!

Birlikte yola çıktıklarıyla tek tek küstü, üretemediği hizmetlere, yarım bıraktığı projelere hep bahaneler buldu!

Meclis çoğunluğunun Cumhur ittifakında olması, en büyük bahanesiydi!

Bu nedenle 2024 yerel seçimlerine, “Güçlü meclis, güçlü başkan” sloganıyla girdi!

AKP’nin ekonomik kriz nedeniyle kendisine daha önce oy vermiş seçmenler tarafından sandıkta boykot edilmesiyle, İzmit’i bu kez meclis çoğunluğu ile kazandı!

İzmit’in yanı sıra AKP’nin kalesi Derince ve Karamürsel de CHP’li isimlere geçti!

Artık tek değildi! 12 ilçeden 3’ü CHP’nindi!

Ve Hürriyet’in “Meclis çoğunluğu” bahanesi ortadan kalkmıştı!

Belki bu kez Hürriyet’in milletvekilliği dönemindeki başarısını, belediyecilikte görme şansımız olabilirdi! Hürriyet, tekrar aday olmayacağını söylediği ancak Büyükşehir Belediyesini kazanacağı şartlar oluşmayınca direne direne tekrar aday olduğu İzmit’te meclis çoğunluğu ile birlikte seçim kazanmıştı.

Vaatlerini yerine getirebilecek, “Engellendiği için hizmet üretemediği” bahanesinin gerçek olduğunu kanıtlayabilecekti!

Kanıtladı mı? Hayır…

“Güçlü meclis” dedi, hepsini 23 Nisan çocukları gibi 6 aylığına başkan yardımcısı olma sırasına soktu!

“Güçlü meclis” dedi, kurultaya bile müdürleriyle gitti!

“Güçlü meclis” dedi, ilk döneminde ucube diye yıktığı Gölkay’ı bir türlü halkın hizmetine sunamadı!

“Güçlü meclis” dedi, esnafın borçlarını bir türlü sıfırlayamadı!

“Güçlü meclis” dedi, müteahhitlere ödenmeyen borçlar nedeniyle, ihalelerine girecek müteahhit bulamadı!

CHP’li belediye olduğu için engellendiğini söylüyordu, Derince’yi kazanan CHP’li Sertif Gökçe, AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın ile çıktı, Derince’deki projeleri gezdi, CHP’li Karamürsel Belediye Başkanı Ahmet Çalık, çıktı hiçbir talebinin Büyükakın tarafından geri çevrilmediğini aktardı!

Gökçe de Çalık da İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası sert açıklamalar yaptı ancak Büyükşehir ile uyumlu çalışmayı sürdürdü!

Genel siyaset başkaydı, kente hizmet başkaydı!

Bu iki başkanın varlığı, Hürriyet’in tezini de bahanelerini de çürütmüştü!

***

CHP’li iki başkan da doğal Büyükşehir Belediye Başkan adayı idi ancak her ikisi de ilçelerine katacakları hizmetle kendilerini göstermeyi seçmişti! Kendilerini bu adaylığa taşıyabilecek olanın halk olduğunu söylüyordu! Sorulara “Adaylık açıklaması için çok erken” cevabını veriyordu!

Hürriyet ise 2024 yerel seçimlerinde kendisine güvenmeyerek kabul etmediği Büyükşehir Belediye Başkan adaylığını, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin gecesinde kendi kendine ilan etmişti!

O gün bugündür Hürriyet, İzmit Belediyesinin imkanlarını diğer ilçelerde kullanıyor!

Bir yerde doğalgaz patlıyor, diğer CHP’liler nezaketen o ilçenin belediye başkanını “Yapabileceğimiz bir şey var mı?” diye arıyor, Hürriyet ise kimseyi aramadan o ilçeye gidip kumanya dağıtıyor!

Körfez’e gidiyor, camide cüz, takke ve tesbih dağıtıyor…

Başiskele’ye gidiyor, sahilde çorba dağıtıyor!

İzmit’te yarım bıraktığı projelerin, taliplisi olmayan ihalelerin, esnafa olan borçların üzerini kapatmak için sürekli polemik üretiyor, sürekli kendileriyle uğraşıldığını aktarıyor, AKP’nin yaşanan ekonomik krizle günden güne oylarının eridiğini gördüğü için Büyükşehir Belediyesini CHP’den kim aday olursa olsun kazanır inancıyla kendini CHP Genel Merkezi’ne göstermeye, daha doğrusu ulusal medyada haberlerini yaptırıp CHP Genel Merkezi’ni bu noktada baskı altına almaya çabalıyor!

Aslında bu görmek isteyene çok net şekilde görünüyor!

Ama gelin görün ki AKP’ye olan tepki, Hürriyet gibi yöneticilere zırh oluyor!

Yanlışlarını yazdığınızda kitle psikolojisi devreye giriyor!

Hürriyet’i eleştirmek, AKP’ye kazandırmaya çabalamak olarak lanse ediliyor!

Resmen bir kesim, Hürriyet’i tartışılamaz görüyor!

Çünkü Hürriyet, AKP’ye düşmanlaşanlara istediklerini veriyor!

“AKP’yle savaşan cesur yürek, cesur kadın” imajını oturmuş bu kitlenin zihninde!

Oysa Hürriyet’in derdi ne AKP ne MHP ne başka bir şey, derdi zafer elde etmek, yükselmek, çok daha yükselmek! Hırslı bir Başkan ve Kocaeli’de siyasetin merkezine kendini koydurmuş durumda!

Yani onu görmezden gelme şansı bırakmıyor hiç kimseye! İyisiyle kötüsüyle anılıyor!

Ve olumsuz anıldığı an zırhına sığınıp, kendisinin yerelde iktidar olduğu gerçeğini unutturup, gazetecilerin, bir yanlışını, bir hatasını yazmasını “Yandaş” yaftasıyla süsleme cüretini kendinde buluyor!

Hakkında tek bir eleştiri sunmayan, yanlışlarını görmeyen medya organlarını bir kenara koyup, medya organlarına kendisini eleştirdikleri için “Yandaş” yaftası vuruyor!

Ve AKP’nin yanlışlarını görmezden gelen, arkasında duran, her şeylerini doğru kabul eden kitle gibi Hürriyet’e de benzer şekilde sahip çıkan, onu hatasız, eleştirilemez gören bir başka kitlenin önüne atıyor!

Bu kitle, Hürriyet’in tepkisini de hakkında yazılanların doğruluğunu yanlışlığını da akıl süzgecinden geçirmeden onun hedef gösterdiği herkesi haksız, suçlu görüyor!

***

Mesela, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası başlayan protestolarda yaşanan “TOMA önünde çöp kamyonu” olayı!

Hürriyet, bu olayda aldı sazı eline başladı gazetecilere ağzına geleni söylemeye!

Neden, İzmit Belediyesinin çöp araçları, eylem yapan vatandaşlara su sıkacak olan TOMA’nın önünü kesti tarzı haberler yapıldı diye…

Bu haberler çıktığında, Hürriyet’e protestoculardan büyük bir destek yükselmişti oysa!

Protestocuların gözünden bakın olaya; bir belediye başkanı çıkmış, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasını haksız gördüğünü söyleyen, eylemlere katılıp destek veren bir kadın belediye başkanı çıkmış, korkusuzca çöp araçlarını TOMA’nın önüne sürmüş! Eylemcilere müdahaleyi önlemiş!

Siyasi ikbalini düşünmemiş, kendisi hakkında da soruşturma başlatılacağını düşünmemiş, kendini kendi partisinin Cumhurbaşkanı adayı için eylemcilere siper etmiş!

Protestocuların yapılan haberleri okurken akıllarında, gönüllerinde beliren bu olmuştu!

Sonrasında İzmit Belediyesinden bir açıklama yapıldı, o çöp araçlarının orada bulunma sebebinin düzenlenen iftardan kalan çöpleri toplamak olduğu aktarıldı…

Bizler bu açıklamayı yayımladık, o kamyonların orada TOMA’nın önünü kesmek için var olmadığını yazdık.

Ama gelin görün ki Hürriyet, haklarında başlatılan soruşturma sonrası açtı ağzını, yumdu gözünü…

Durumu acite ederek gazetecilere yandaş sıfatını yapıştırıp, toplumun önüne attı.

Oysa eylemcilerden tutun da oradaki emniyet mensuplarına kadar oluşan ilk algı, o kamyonların, TOMA’nın önüne çekildiği şeklinde olmuştu!

Burada Hürriyet’e yönelik hiçbir eleştiri yoktu, Emniyet’e bir çağrı yoktu! Aksine, bu haber Hürriyet’i, protestocuların gözünde kahraman bile yapmıştı!

Ama Hürriyet, Gazete Barış’ın haberlerinin ekran görsellerini de paylaşıp, “Yandaş” diyebilme cüretini kendinde buldu basına!

Şahsını protestoculara kahraman gösterme niyetiyle bu haberi yapan kimi medya organlarını bir kenara koyarak yaptı bu paylaşımı!

Sanırım Hürriyet, AKP’nin genelde oluşturduğu medya düzeninin bir benzerini kurma derdinde!

Bu yüzden de İzmit’te iktidar olduğunu unutup, şahsını yani iktidarı eleştireni “Yandaş” ilan etme gafletine düşüyor!

Kendince doğru bir strateji!

Vaatlerini, projelerini yarım bırakan bir Başkan’ın polemiklerle süreç yürütmesi ve onu eleştirenleri eline fırsat geçtiğinde yandaş gibi göstermesi akıllıca!

Çünkü kitle buna müsait!

***

Peki, şimdi biri bana söylesin, Halk Et adında halka ucuz et satışı yapmaya başlayan Hürriyet’in, “İkinci şubeyi Yenişehir’de açıyoruz” ilanı yaparken, 1 ay önce ucuz et satışına başladığı ilk şubenin yer aldığı Çınar Halk Market’i kapattığını yazmak, bunun halkı kandırmak olduğunu belirtmek mi yandaşlık, yoksa bunu görmezden gelip, açılışı parlatmak mı yandaşlık?

Hürriyet’in bizden ne beklediğinin bir önemi yok, onun büyük idealleri var, makam sevdası var ve bu sevdasına kavuşmak için böyle bir strateji yürütüyor peki ya siz?

Büyükşehir Belediyesinden tutun da bizlere reklam veren ya da vermeyen tüm belediyelerle ilgili olumlu olumsuz haberler okuduğunuz Kocaeli Barış gazetesi, Hürriyet’i eleştirince sizin gözünüzde de yandaş oluyorsa sizlerin belirleyeceği bir iktidarın bugünkü iktidarda gördüğünüz tüm hataları ziyadesiyle tekrarlayacağını size garanti edebilirim!

Çünkü suç ne AKP’de ne de Hürriyet’te, suç, yanlışa yanlış diyemeyen zihniyetlerde!

Suç Avrupa’da yemeğe makam arabasıyla gittiği için Bakan istifa ettiren toplumu alkışlarken kendini Büyükşehir Belediye Başkan adayı ilan edip, belediyenin imkanlarıyla farklı ilçelerde kumanya dağıtıp adaylık çalışması yürütenlere destek verenlerde!

Suç, Hürriyet’e yöneltilen eleştirileri CHP’li olmasına bağlayarak yanlışının üzerini örtmesine müsaade edenlerde!



Depremler oluyor yüreğimizde

İstanbul’da yaşanan deprem ile 11 ili yıkan Kahramanmaraş merkezli depremi hatırladık, 17 Ağustos 1999 Gölcük depremini hatırladık, hepsinden önemlisi İstanbul’da beklenen büyük depremi hatırladık!

Depremler sürmezse birkaç gün içinde unutur, hafızamızdan sileriz!

Sonra yeni bir depreme kadar, adını anmayız!

Gerçekten nasıl bu kadar basite alınıyor bu iş?

İstanbul’daki depremi dün İzmit’teki gazete binamızda hissettik!

Sarsıntı bitince, aşağıya indik!

Eşim, bebeğim evde!

Paniklediler mi, korktular mı, bir şey oldu mu tedirginliği ile hemen telefona sarıldım!

Telefon çalmadı!

Yakınlarımı aradım, telefon çalmadı!

Yakınlarım beni aramış, telefon çalmamış!

Etrafımdaki hiç kimse yakınlarına telefonla ulaşamadı!

“İstanbul’da büyük yıkım var” herhalde diye tedirgin olduk, şükür ki olmamış!

Yıkımın bile olmadığı bir depremde GSM operatörleri çalışmıyor!

Olsa, hiç çalışmayacak!

Hatırlayın Kahramanmaraş merkezli depremi, 10 yaşındaki kızın enkaz altındayken “Bizi kurtar baba” diye gönderdiği sesli mesajlar, kızının cenazesini aldıktan sonra gelmemiş miydi acılı babaya!

Buna örnek daha niceleri var!

Belli ki GSM operatörlerinde hiçbir şey değişmemiş!

Değişen o günden bugüne tarifelerine yaptıkları zamlar olmuş sadece!

Zaten hangi depremden sonra ne değişti ki?

Yıllar önce Kocaeli’de yıkıldık, o günden bugüne deprem uzmanları İstanbul’da beklenen büyük depremden söz etti, “Önlem alın, depreme hazırlıklı şehirler kurun, gerekirse yeni şehirler oluşturun, İstanbul’u taşıyın” dendi, hiçbiri gerçekleşmedi!

Kahramanmaraş ve 11 kentte yıkıldık, yine gündeme en çok İstanbul geldi!

Ne değişti, ne yapıldı?

Dünkü deprem, beklenen büyük deprem olsaydı ne olacaktı?

İstanbul’a girip çıkmak bile imkansız hale gelecekti çevre illerden, desteğe bile koşamayacaktık!

Çünkü trafik kilitlenecekti!

Çünkü riskli bölgeler yerle bir olacaktı!

İnsanlar enkaz altında yardım beklerken can verecekti!

GSM operatörleri zaten ne olacağını dün gösterdi!

Sanayinin, ticaretin, turizmin kalbi olan İstanbul’daki yıkım, Türkiye’de hayatı durduracaktı!

Peki, İstanbul’u depremden depreme aklınıza getirmenin, Rus ruleti gibi tehlikeli bir kumar olduğunun farkında değil misiniz?

Neyi beklediniz ve neyi bekliyorsunuz?

***

Dedim ya depremi, depremden depreme aklımıza getiriyoruz diye!

Dün önüme tekrar düştü, 10 yaşındaki kızının enkaz altındayken babasına attığı sesli mesajlar, o babanın gözyaşlarına boğulduğu o anlar.

Aklıma geldi, Yüksek Hızlı Tren yolculuğum sırasında yanıma oturup, ağlaya ağlaya Hatay’da kaybettiği evlatlarını anlatan teyzenin gözyaşları.

Aklıma geldi, çaresizce yakınlarının sesini duyup, onları oradan çıkaracak ekiplere ulaşamayanların çaresizliği.

Yıkım çoktu, hepsine yetişmek zordu.

Önemli olan bu yüzden yıkımı önleyebilmek ya da en aza indirebilmekti!

Yani depreme depremden önce şehirleri hazırlayabilmekti!

İstanbul’u 1999 depreminden bu yana konuşuyoruz, İstanbul’da büyük deprem beklendiğinden en az 26 yıldır haberdarız.

Ama hazır değiliz.

Hala her sarsıntıda depremler oluyor yüreğimizde…

Acil bir şekilde hazır olma şansı kaldı mı bu şehrin, bilmiyorum.

Bildiğim tek şey, depremin her an olabileceğine dair uzmanların beyanatları, ortaya konan risk haritası ve felaket senaryoları.

Diyecek başka söz bulamıyorum, sadece İstanbullular adına korkuyorum.

İstanbul’un yanı başındaki Kocaelililer adına, ailem adına korkuyorum.

Umarım daha fazla geç kalmazsınız!

Umarım vicdanlarınızı enkaz altında bırakmazsınız!