Çok uzun süredir beni bu kadar etkileyen bir kitap olmamıştı. Farkındayım; oldukça kişisel bir giriş oldu ama bunu söylediğim insan sayısı çoktu ve başka türlü başlayamazdım. Çok sayıda araştırmacı ile görüşen, çok sayıda makale okuyan ve bu alandaki tartışmaları değerlendiren bir yazar var karşımızda ve elde ettiklerini kitap olarak somutlaştırıp önümüze bırakıyor. Johann Hari, bu kapsamlı çalışmasında dikkatimizi bozan şeyleri, onu nasıl geri alabileceğimize dair çokça tartışmayla beraber ele alıyor. Barış Engin Aksoy’un çevirisi ile okuyoruz kitabı ve Metis Yayınları da basımını üstleniyor.
İlk sayfalarda şöyle bir açıklama ile biz okuyucuyu önce bir sarsıyor yazar; “Oregon Üniversitesi’nde görev yapan Profesör Michael Posner tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada, bir şeye odaklanmışken dikkatiniz dağıldığında aynı odaklanma durumuna geri dönmenizin ortalama yirmi üç dakika sürdüğü ortaya çıkmıştır.” Hadi bakalım başlıyoruz çağımızın en önemli sorunlarından birine dikkat vermeye. Teknolojik gelişmelerin artıları cebimizde dursun ama bizde neden olduğu sorunlara artık sırtımızı dönemeyeceğimiz bir noktadayız. Açıkçası her şeyin bu kadar büyük bir hızla ilerlediği ve hepimizin bir çeşit esir alındığı bu çağın neye evrileceğini ben de merak ediyorum. Sadece çocukluğumuzda keyif aldığımız şeylerden şimdiki çocukların keyif alamıyor olmasındaki payımızı sıkça düşünüyorum. Ekranlara kapanan ve kendilerini onların içinde vareden bir nesil, gerçek dünyadan uzaklaşırken neler dönüşecek, işte bu kısmı beraber deneyimleyeceğiz. Kitapta sosyal medyanın her birine dair detaylı açıklamalar ve onların bizlerde bıraktığı hissiyata dair de veriler var. Dolayısıyla tek başımıza, yani kişisel irade ile tamamen çözümlenmesi mümkün olmayan sorunlarda sistemsel değişim ve dönüşümleri izlememezi sağlıyor yazar.
Zamanımızın, enerjimizin, beslenme şeklimizin nasıl değiştiği ve her şeyin hıza teslim edildiği yeni dünya düzeninde aslında ekrandan kendimizi alamamamız için tasarlanmış her şeyin içinde olmayı görmek okur olarak sarsıcıydı. Tüketim alışkanlıklarımız için çokça zaman ayrılarak; bunların istenen şekilde olması için çalışanlar nihayetinde belirli ölçülerde amaçlarına ulaşıyor. Yazar konuyu çok kapsamlı şekilde ve derinlemesine irdeliyor. Çocuklarda verilen dikkat eksikliği ve hiperaktivite tanılarına değiniyor mesela ve bunların beslenme ile olan bağına. Sonra çocukların ekran süreleri ile günlük davranışları arasındaki bağa geliyor. Sonunda; yavaşlığın öğrenmeyi arttırdığı, hızın ise düşürdüğünü aktaran yazar; maalesef içinde bulunduğumuz duruma ayna tutuyor. Daha önce de duyduğum bir örneği burada da vermek istiyorum, yazar da paylaşmış bu bilgiyi. O da şu; telefonla ilgilenen ve mesajlara bakan kişi alkol almış ve direksiyona geçmiş kişiyle benzer reaksiyonlar veriyor. araba kullananları düşününce insanın kalbi sıkışıyor resmen. Dolayısıyla kazalar da kaçınılmaz oluyor; çünkü bir tane beynimiz var ve biz ondaki dikkati bölüp dağıtıyoruz yeni edindiğimiz davranışlarımızla.