Tek bir istisna
Psikiyatr Eric Berne insan ilişkilerinin en üst versiyonunu ‘samimiyet’ olarak tanımlıyor.
Bu kavram benim için de önemli bir yere sahip.
Sağlam köklerin oluşması ve derin bağların kurulmasında oldukça etkili.
Ne yazık ki samimiyetle nadiren karşılaştığımızı düşünüyorum.
Bu sebeple açık kalpli davrandığımız, gerçekten kendimiz olduğumuz ilişkilerin sayısı oldukça sınırlı.
Hatta bazen çok köklü olduğunu düşündüğümüz ilişkiler bile bir yerde samimiyetini yitirebiliyor.
Tek taraflı olmaması gereken ve karşılıklı olduğunda anlam ifade eden samimiyet; korkularımızı ifade edebilmemize, hatalarımız karşısında özür dileyebilmemize ve sevgimizi saf bir kaynaktan sunabilmemize olanak sağlıyor.
Kişiye üstünlük ya da aşağılık hissi yüklemeyen, açık kalpliliğin en doğal haline şahitlik edebildiğimiz bu hal gerçekten kıymetli.
Çünkü kalbimizi açmak aynı zamanda anlaşılmamıza ve bağ kurabilmemize zemin hazırlıyor.
Bazen bir sohbet ya da dokunuş insanı kendi evinde gibi güvende hissettiriyor.
Evet, insan olarak birbirimize iyi ve kötü hisler yükleyebiliyoruz.
Böyle bir gücümüz var.
Konuşmadan, sessizce çevremizdeki insanların ruh hallerini etkileyebilme gücüne sahibiz.
Samimi olmak koşuluyla bu titreşimleri yayıp büyütebiliyoruz.
“Yapabilirsin, sana inanıyorum” ya da
“Yanındayım, halledeceğiz…”
“Mutluluğunu paylaşıyorum” gibi sözsel olarak da karşıyı yükseltebiliyoruz.
Bana kalırsa samimiyet kadar önemli bir kavram daha varsa o da ‘özen’ derim.
Özenmek, değer verdiğimizin birincil göstergelerinden.
Akışa bırakmadan, emek verilerek büyütülen ilişkilerin ve işlerin temelindeki harçtır özen.
Geçenlerde sosyal medyada bununla ilgili bir yazı görmüş ve paylaşmıştım.
Şöyle diyordu, “Her şey akışa bırakılabilir ama tek bir şey istisna; sevdiklerimiz. Kişi sevdiklerini akışa bırakamaz…”
O kadar hoşuma gitti ki ister istemez “evet, tam olarak öyle” derken buldum kendimi.
Kabul edelim hayatımızın bazı zaman dilimlerinde birbirimizi es geçebiliyor, erteliyor ve sonsuz bir boşluğa doğru yuvarlayabiliyoruz.
Hep içilmek istenen o çay, gidilecek piknik, yüzülecek deniz, hatır sormak için aranacak aile büyüğü, yapılacak kamp, yürüyüş planları, hafta sonu alışverişi için buluşmalar, acı bir kahve…
Derken her şey askıda!
Yarım yamalak…
Konuşulmayı beklenen onlarca konu, yeni gelişmeler, paylaşılacak neşe bu erteleme arasında kaybolup gitmiş.
İyi giden, hoş olan, içinde samimiyet barındıran tüm o güzellikler özensizlik neticesinde küf tutmaya yüz tutmuş.
Bu yüzden geniş zaman kipiyle kurgulanan cümlelere pek inancım yok.
Tüm “yaparız, gideriz, planlarız” şeklinde devam eden cümlelerin sonu kömürlüğe bırakılan eşyalar gibi unutulmak.
“İyi günün vakti geçmez” diye diye o vakit gelmez oluyor.
Bir ara sosyal medyada tuhaf bir paylaşım vardı.
O paylaşıma göre; iyi dostlar aylarca görüşmese bile kaldığı yerden hiç kopma olmamışçasına devam edermiş.
Benim içinse öyle değil, ben bunun iyi bir geçiştirme olduğuna inanıyorum.
Eğer aileniz ya da arkadaşlarınızla aranızda kilometrelerce mesafe varsa her an fiziken görüşmeniz mümkün değil.
Ancak, fiziki koşullar buna müsaade ettiği halde aylarca görüşmüyorsanız orada zaten bir dostluktan ya da bağdan söz etmek gerçeklik dışı.
Belki birileri buna inanmayı seçmek isteyebilir.
Çünkü bazen değer görmediğini, özenilmediğini fark etmek can sıkar.
Fark edildiğinde de bir şeyler eskisi gibi olmaz.
Bazen de tüm özene rağmen ilişkiler durma noktasına gelir; ilerlemez.
İttire ittire bir yere kadar götürüyor ve en nihayetinde itmeyi de bırakıyoruz.
Burada da hizmetini tamamladığını ve rotasını başka tarafa çevirmiş olduğunu anlıyoruz.
Bu da insan hayatının doğal bir parçası.
Yola çıktıklarımız, hayran olduklarımız ve belki de kutsallaştırdıklarımız bir virajı alırken artık yanımızda olamayabiliyor.
Yaşamlarımıza eşlik etmeye devam edenler; paylaşmaya ve gelişmeye gönüllü olanlar oluyor.
Sonuç olarak samimiyet; güçlü paylaşımların olduğu yerde büyüyüp serpilebiliyor.
Güçlü paylaşımlara ise özen eşlik ediyor.
Tek tarafın verdiği, aldığı ya da ego savaşlarının verildiği zeminlerde büyümüyor; aksine çoraklaşıyor.
Sadece dinleyen değil, aynı zamanda anlatan; talep eden değil, talep edilen olduğumuzda bağlarımız güçlenebilir.
Hepimizin böyle esaslı bağlara ve ilişkilere ihtiyacı var.
Yolumuzun samimiyetle kesişmesi dileğiyle…