Erhan Uysal

Erhan Uysal

ZEYTİN DALI

Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör örgütlerini sınır ötesinde temizlemek için başlattıkları “Zeytin Dalı Harekâtı”nın en kısa zamanda başarıya ulaşması için ve de askerlerimizin ülkemize ve de yuvalarına sağlıklı olarak dönebilmeleri için dualarımızı eksik etmiyoruz.

Evet, bu harekâta gerçekten tarihte çok değerli olan bir ağacın ve dalının adı verilirken sanırım geçmiş tarihlerden etkilenmişizdir. Zeytin dalı her daim barışın simgesi olmuş vede Türkiye’nin dünya halklarına, bu harekât ile barış sağlamak istediğini de bir kez daha hatırlatmıştır umarım.

Bugün Batı dillerinin tamamında değişik söyleyişleri olan ‘oil’ kelimesi, eski Yunancada zeytin ağacı anlamına gelen “eleia” kelimesinden türemiştir. Zeytin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilmekte ve “zeytin bütün ağaçların ilkidir” denilmektedir. Zeytinin insanlık tarihindeki önemine tüm kutsal kitaplarda, yaratılış ve kuruluş efsanelerinde yer verilmektedir.

Yazının Devamı

Dostluk ve insan ilişkileri

Dostluk tanımına bir bakacak olursak eğer; tamamlanmamış, insanın eksikliğini gidermeye çalıştığı yahut belli bir ihtiyacın eşliğinde hissedilen noksanlığın onunla giderilmeye çalışıldığı bir şey olarak, insanın başka bir insana duyduğu gereksinime vurgu yapılmaktadır.

Öyle ki insan, kendine yetmediği noktada, diğer insanların ihtiyacını kendinde hissetmektedir. Sözgelimi bir tek insanın her gereksinimine karşılık gelecek bir durumundan bahsetmek kolayca mümkün olmayacağı için, haliyle onun diğer insanlarla ilişkisini incelemek de kaçınılmaz olacaktır. Buna istinaden bir işin en iyi, o işin bilgisine sahip kişiler tarafından gerçekleşeceği düşünülünce, insan ilişkileri söz konusuyken Aristoteles incelemesi yapmamanın büyük bir eksiklik oluşturacağı kanısındayım. Buradan hareketle iki bin dört yüz yıl öncesine gitmek, yani Aristoteles’in öğretilerine bakmakta fayda var.

Aristoteles ETİK adlı kitabında, insan ilişkilerinin bir kısmını dostluk adı altında işlemektedir. Burada dostun, dostluğun sahip olduğu donanımlar niteliksel olarak ifade edilse de, dostla hangi kesimin yahut kimin ifade edildiği belirsizliğini korumaktadır.

Yazının Devamı

Yeni yıl ve çam süsleme geleneği

Tüm dünyada Hıristiyan âlemi her yıl 25 Aralık tarihinde İsa’nın doğumunu Noel adı altında, bayramla kutlar.

Bu doğuş bayramı, Kutsal Doğuş veya Milat Yortusu olarak da bilinir. 20. Yüzyılın başlarından itibaren dini motiflerden arınmış bir şekilde, hediye alışverişi üzerinde yoğunlaşan Noel, Hıristiyan olmayanlar tarafından da kutlanmaya başlamıştır.

Noel kutlamalarının saf dini inanca sonradan katılan kurallar olduğu iddia edilir. Bu iddialara göre Antik çağlardan beri kutlana gelen Pagan Kış Festivalleri ile Roma’da yayılmış Mitraizm’in kış festivalleri olan Yule ve Saturnalia’daki uygulamalar Noel’in kökenini teşkil etmektedir.

Yazının Devamı

Her şey, Amerikan yardımı süt tozu ile başladı

Yıl 1948. Amerika kesenin ağzını açıp ikinci dünya savaşından sonra ekonomik yardım yapmaya başladı. Ekonomik olarak zordaki ülkelerin, Sovyetlerin eline geçmemesi için Marshall yardımını başlattı.

Neydi bu yardım; Süt Tozu. Fotoğrafta gördüğünüz üzere Amerikalının eli ile milletimizin eli sıkışıyor.

Bu yardımın amacı hibeydi, ama ilkokullarda içirilmesi şart koşulmuştu. 1960 a kadar zorla içirildi. Şimdi buradan Amerikan düşmanlığı yapmayalım tabi ki.

Yazının Devamı

Başöğretmen Atatürk ve Öğretmenler Günü

24 Kasım tarihini bizler için önemli kılan sebeplerden en çok en fazlası hiç kuşkusuz öğretmenlerimizdir. İlkokul zamanından başlayıp liseyi bitirene hatta Üniversitenin bitmesine kadar sürede hep evlerimizden ailelerimizden çok öğretmenlerimizle vakit geçiririz.

Öğretmenler günü ne zaman kutlanmaya başladı.

Öğretmenler günü ülkemizde ne zamandan beri kutlanıyor. Bu yazımda bu soruya cevap niteliği taşıyacak bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.

Yazının Devamı

Demokles’in Kılıcı

“Giysilerini kendilerinin en önemli yanı sayanlar genellikle giysilerinden daha değerli olamazlar ” William Hazlitt

Günümüz yaşantısında kraldan çok kralcı olan bazı kişileri gördükçe insanın insana saygısı azalıyor. Ama bu kişiler tabi ki bizim değer verdiğimiz insanların değerini bir kat daha artırıyor. Tarihimizin mitolojik kısmında bu konuda birçok bilgiler bulunmaktadır. Bunların bir kısıda halk arasında hatta bir özdeyiş haline gelmiştir. Bugün bunlardan “Demokles’in Kılıcı gibi “deyiminin anlamını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu konudan nafakasını alan alacaktır sanırım.

“Efsaneye göre Demokles, Kral Dionysos’un yakın dostu/yardımcısı olduğu için, daima kralla sohbet ederdi. Kral Dionysos un yakın tanıdığı Demokles, kralın her toplantısında hazır bulunurdu, sürekli kralın sahip olduğu imkânları öven bir yapısı vardı. Konuşmalarında çoğu defa krala krallığın bahşettiği mutluluktan bahsederdi. Demokles bir türlü Kral’ın yüzündeki o mutsuz üzgün ifadeyi anlayamaz; “Ne kadar mutlu olmalısın, her şey nasıl muhteşem” der dururdu. “Bu durumdan usanan kral, bir gün Demokles’e dönerek; “Bu mutluluğu senin de tatmanı arzu ediyorum!” diyerek büyük bir ziyafet hazırlatarak tacını ve tahtını krallın güç ve imkânlarına özenen Demokles’e bırakır.” Demokles’e kral olduğunu ve buna göre davranması gerektiğini söyler. “Demokles de sevinçle krallık elbiselerini ve tacını giyinip tahta oturur. Etrafa gülümseyen Demokles sahip olduğu bu ihtişamın, bu büyünün içinde çok hoşnut görünür. Ziyafetin ortalarına doğru tam başının üstünde bir şeyin sallanmakta olduğunu gören Demokles, dikkatle bakınca bunun at kılına bağlı ve her an kopabilecek olan keskin bir kılıç olduğunu görür. “Dehşete kapılır ama cesaretini ve erkeklik onurunu hiçe saymamak için dayanır. Sonra Kral dostuna sorar: “Neden yemiyorsun, neden gülmüyorsun?” Kılıcı gösterir Demokles.

Yazının Devamı

Çocuk Üniversitesi ve Ayaz

Türkiye de üstün yetenekteki çocuklarımıza yönelik olarak Çocuk Üniversiteleri açılmaktadır. Bunların sayısı daha henüz bir elin parmakları kadardır. İstanbul Üniversitesi, Aydın Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Üsküdar Üniversitesi gibi.

Amaçları; çeşitli yaş gruplarından çocuklara ve gençlere yönelik bilim, sanat, spor alanlarında programlar açarak;

çocuklara ve gençlere akademik ortam deneyimi kazandırmak,

Yazının Devamı

ÂŞIK VEYSEL (VEYSEL ŞATIROĞLU)

Veysel Şatıroğlu 25 Ekim 1894 Sivas Şarkışla'da doğdu. Google büyük ustayı unutmayıp anısını tazeledi.

Veysel'in iki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi.

Âşık Veysel, 7 yaşında geçirdiği çiçek hastalığı sonucunda sol gözünü, bir talihsizlik sonucuyla da sağ gözünü kaybetti.

Yazının Devamı

İlk kadın muhtarımız

19.10.2015 tarih ve 11 sayılı genelgesi ile her yıl 19 Ekim günü bundan böyle "Muhtarlar Günü" olarak kutlanacak olup bu anlamlı günün halkımıza ve görevlerini fedakârca yürüten tüm muhtarlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Muhtarlık müessesesi; kültürümüzün ve toplumsal hayatımızın önemli yapı taşlarından olup, yerel demokrasinin en eski örneğini temsil eden, devletimizin her noktadaki kurumsal temsilciliği olduğu aşikârdır. Muhtarlarımız, bulunduğu mahallede veya köyde devletimizin tüm kurumlarını temsil etmekte ve halkımızla devlet kurumları arasında köprü vazifesi görmektedir.

Biraz tarihimize bakınca Türkiye Cumhuriyetindeki ilk kadın muhtarımızın Gül ESİN olduğunu öğrendim.

Yazının Devamı

Ambargo

Ülkemiz de yaşadığımız her anımızda geçmişimizde yaşadığımız bir anımızı hatırlıyoruz. Nedendir ve de nerden aklıma geldi anlayamadım 1974 yılında ki ambargo aklıma geldi. Biraz geçmişimize bir göz atalım isterseniz.

Türkiye tarihinde bilinen ve ses getiren ilk ambargo 1974 Kıbrıs savaşından sonra Türk Kamuoyu’nun gündemine oturmuştu…60 dolarlık uçak parçasını karaborsadan 600 dolara aldığımız günler oldu… İşte ambargo tarihimiz

Siyasi ve askeri maksatlı ambargo örnekleri olarak, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra ABD’nin Türkiye’ye askeri malzeme ve teçhizat satışını yasaklaması ile son İran-Irak savaşında, Suriye’nin Irak petrol boru hattını kesmesi 1991 ve 1992 yıllarında Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesi üzerine Irak'a uygulanan ambargo verilebilir. İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD-İngiltere ve Fransa’nın düşmana faydalı olabilecek tarafsız ülke gemilerinin taşıdığı malzemeye el konulması da askeri ambargo uygulamaları arasında sayılabilir.

Yazının Devamı

5816 Sayılı Kanun

Cumhuriyet tarihimizde maalesef birçok defalar değişik kişi ve gruplarca Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik değişik saldırılar olmuştur.

Atatürk ün ölümünden 1938 den Demokrat partinin iktidara geldiği 1950 yılına kadar Atatürk’ün manevi değerlerine yönelik 51 saldırı olmuştur. Fotoğraflarına karşı 12, heykel ve büstlerine yönelik 4 saldırı olmuştur.

1950 yılında Demokrat partinin iktidara geldiği yaklaşık 1 yıl içinde ise Atatürk’ün manevi değerlerine yönelik 6, büst ve heykellerine yönelik ise 9 saldırı olmuştur. Bu saldırıların büyük kısmı cemaatler tarafından olmuştur.

Yazının Devamı

12 EYLÜL

12 Eylül 1980’in yıldönümü bugün arkadaşlar, kahraman Türk ordusu İdareyi ele almıştı. Kötü günlerimiz bitecekti. Peki, ne oldu hatırlayalım;

Acı bilanço…

TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu.

Yazının Devamı

Kurban olmak

Geçtiğimiz günlerde kurban bayramını kutlamanın ve de dini görevlerimizi yerine getirmenin onurunu yaşarken bu süre içinde tabi ki toplumsal açıklamaları ve de olayları takip etme şansımızda oldu.. Dünya da artık bilgilere ulaşmak çok kolaylaştı. Bizlere kalan tek görev ise okumak ve de okuduğumuzu anlamak oluyor. Tabi ki hepimizin egosu vardır. Ne kadar çok okuyabilirsek egomuza o kadar hâkim olabiliriz sanırım. Sizlerle birazdan kurban üzerine öğrendiklerimi paylaşmak istedim.

Kurban, Allah’a yakınlık sağlamaya aracı olan şey anlamına gelir. Kurban, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla canlı veya cansız bir varlığı Allah’a sunmaktır. Dinlerde kurban uygulaması, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılır. Bunun için ya bir hayvan kesilir ya da bir meyve, bir tahıl veya başka bir yiyecek ona sunulur.

Kurban uygulaması insanlık tarihi kadar eskidir. Tevrat’ta ve Kuranı Kerim’de Hz. Âdem’in çocukları olan Kabil ile Habil’in kurban uygulamalarından söz edilmektedir

Yazının Devamı

Sosyal medya narsisizmi besliyor

Sosyal medya hayatımıza girdi gireli pek çok şeyin değiştiği aşikârdır. Mesela yemeğe başlamadan önce fotoğrafını çekiyor, bir yere gittiğimizde hemen yer bildirimi yapıyoruz, takipçi sayımızı arttırmanın yollarını arayıp, selfie’leri de unutmuyoruz. Peki, bütün bunlara neden gerek duyuyoruz? Sosyal medyada hayatımızı nasıl bu kadar sergileyebilir hale geldik? Selfie gerçekten bir psikolojik bozukluğun belirtisi olabilir mi?

Biraz daha bilinir, popüler, tanınır ya da daha farklı olduğumuzu göstermek için yapmayacağımız şeyleri yapabiliyor, söyleyebiliyor ya da paylaşabiliyoruz. Popülarite arttıkça arkadaş sayısı, takip eden sayısı artıyor. Popülarite arkadaşlıkta önemli bir itici güç olmaktadır. Sayı arttıkça popülarite de artıyor, olumlu geribildirimlerle kişinin kendine güveni artıyor. TV gibi sosyal medya da sanki kendi kısa süreli şöhretlerini oluşturmakta. Sosyal medyada "Ne kadar çok kişi takip ediyorsa o kadar iyiyim" duygusu beslenir ve bu da kişide narsisizmi besler.

Sosyal medyada insanlar özellikle paylaştıkları fotoğraflar ile gönüllü olarak özel hayatlarını teşhir edebiliyorlar. Mahremiyetin yok oluşu artık ‘normal’ bir durum olarak algılanarak yadırganmıyor. Facebook, Twitter ya da Instagram’da özel hayatımızı nasıl bu kadar kolay sergileyebilir hale geldik? İnsanlar başkalarının hayatını merak eder ve bu meraklarını gidermek için de bazen mahremiyetlerinden ödün verebilirler. Böylelikle hedeflerine ulaşabilirler. Bunun dışında popülaritenin artması için kişi kendi özelini daha da fazla açar ki merak edilsin. Sosyal medyada kişi başka birisine bürünebilir. Başkasıyla yüz yüze konuşurken söyleyemeyeceği her şeyi orada rahatlıkla söyleyebilir. Öfke, kaygı, üzüntü gibi duygularıyla yüzleşmek yerine dolaylı yoldan bir şey paylaşarak gönderme yapabilir. Kendi hatalarıyla yüzleşmeden karşı tarafı kolayca suçlayabilir. Böylelikle kişinin farkındalık kazanma şansı azalır.

Yazının Devamı

Cumhuriyet tarihimizde ilk resmi nikâh

Ülkemizin gündeminde yer almakta olan nikâhların artık Müftülüklerce de kıyılacak olması, bu kutsal olayın tarihçesini araştırmak isteğini uyandırdı.

İnsan yaşamında her şeyin bir ilki, her ilkinde bir anlamı vardır. İlk yürümek, ilk konuşmak,ilk aşk gibi. Ve ilk Resmi Nikah.

Zehra Say, Türkiye’nin büyük sanatçısı Fazıl Say'ın büyük teyzesi, Ressam Emel Say'ın annesi olan Türk Kadın Ressam. 1925 yılında İzmir Öğretmen Okulu'ndan mezun oldu. Türk Medeni Kanunu 17 Şubat 1926’da kabul edildi ve 18 Şubat 1926’da da 20 yaşındaki Zehra Hanım kendisi gibi öğretmen Fuat Say’la Ankara’da resmen nikâhlandı. Eski Türkçe yazıyla doldurulan evlenme belgesindeki nikâh tanıkları ise Tunalı Hilmi ve Erzurum Mebusu Mahmut Bey. Zehra Say, resmi nikahla evlenen ilk Türk kadını olarak Cumhuriyet tarihine geçti.

Yazının Devamı

Afiş sanatının Türkiye’deki öncüsü İhap Hulusi Görey

Afiş deyince Türkiye’de ilk akla gelen kişi kuşkusuz İhap Hulusi Görey’dir (1898 – 1986).

Almanya’da öğrenim gördükten sonra 1925 yılında Türkiye’ye dönen İhap Hulusi, Türk afiş sanatının da öncüsü olmuştur. Afişlerinde kullandığı teknik ve üslup Almanya’dan hocası Prof. Ludwig Hohlwein’in izlerini taşır. Hohlwein güçlü bir desen anlayışına sahipti. Proto-Art Deco stilinde çalışıyordu. Kompozisyonlarını, kesin çizgilerle belirlenmemiş gölgelerle yaptığı resimlerle kuruyordu. İhap Hulusi de bu tekniği kullanmıştır. Çeşitli fotoğraf montajlarından etkili bir biçimde yararlanan sanatçı, çok titiz ve yalın bir sanat işçiliğiyle bütünleşen afişleriyle hedef kitlenin özdeşleşmesini sağladı.

İhap Hulusi, ilk ve orta öğrenimini Kahire’de İngiliz Okulları’nda tamamladı. Babası Ahmet Hulusi, Mısır’ın ünlü bir mimar ve müteahhiti, kardeşlerinden Yavuz Görey Türkiye’nin en ünlü heykeltraşlarından biri, Nihat Görey ise Mısır’ın önde gelen müzecilerindendi. İhap Hulusi, 1920’de resim eğitimi için gittiği Almanya Münih’te Haiman Schule’de üç yıl resim çalıştı, iki yıl da Kunstgewerbeschule’de çalışmalarını sürdürdü.

Yazının Devamı

Empati ve Gandi nöronları

Yunancadan geliyor empati kelimesi…

Pati (patheia) hissetmek, birisinin acısını yüreğinde duymak anlamındadır.

“Em” ise “önceden, önceki” manasında…

Yazının Devamı

İz bırakmak ve is bırakmak

Geçtiğimiz dönemlerde kuşaklar ve de kuşaklar arası farklardan çok söz etmiştik. Bireysel ve toplumsal olarak bazı karamsarlıklar ve de umutsuzluklar yaşamaktayız.

Türkiye bir “insan”ını, bir “değer”ini kaybettiğinde içimiz daralıyor.

Evet, bir yandan aramızdan ayrılan(lar) için üzülüyoruz…

Yazının Devamı

İnsan evladının kan sevdası nereden geliyor?

Neden kan dökmeye, döktürmeye, dökeni izlemeye, izleyip izleyip gevremeye meraklıyız?

Hele bir bakalım. Latincede, terra sözcüğü yer – toprak demek.

Terör ile bir ilişkisi olur mu acaba? Terror –terreur – terrere – terre – terra Kan ve toprak, sözcük kökenleri bakımından akrabalar.

Yazının Devamı

Sayıların Babası; Pisagor

Pisagor, Yunan filozofu ve matematikçisidir.

En iyi bilinen teoremi; kendi adıyla anılan Pisagor teoremidir.

Pisagor, M.Ö. 596 yılında Sisam adasında doğmuştur. Yüzük taşı yapımcısı Mnesarkhos'un oğludur. İlk eğitimini doğduğu adada aldı.

Yazının Devamı

Bir tarih daha yok olmaya gidiyor!

Mehmet Fuat UMAY, 24 Şubat 1885 tarihinde, Kırklareli’nde dünyaya geldi. İlk ve orta öğretimini bu şehirde tamamladıktan sonra lise eğitimi için Edirne’ye giden Umay, Edirne Lisesinden mezun oldu. Üniversite eğitimini ise İstanbul Tıp Fakültesi’nde tamamladı.

Mezuniyet sonrası görev için doktor olarak Tırnovacık’ta başlayan Umay, balkan savaşı sonrası Kırklareli’nde belediye doktorluğu görevine getirildi. Burada görev yaparken, daha sonra Çocuk Esirgeme Kurumu adını alacak olan Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin kuruculuğunu yaptı ve cemiyetin Kırklareli Şubesi’nin başkanlığını yürüttü.

TBMM tarafından, 21 Mart 1923 tarihinde A.B.D. seyahatine izin verilen Umay, bu ülkede Çocuk Esirgeme Vakfı yararına birçok toplantıya katılmıştır. Bu A.B.D. gezisini ile ilgili çalışmaları Sabiha SERTEL “Roman gibi” isimli eserinde şöyle kaleme almıştır.

Yazının Devamı

İlk sansür

İkinci Abdülhamit, Osmanlı tahtına çıkmadan önce ülkeyi meşrutiyetle yöneteceği yolunda “senet” vermişti. Gerçekten de saltanatının ilk dönemlerinde verdiği sözleri tutar gibiydi: Tahta geçtikten dört ay sonra, 23 Aralık 1876’da, Türkiye’nin ilk anayasası diyebileceğimiz Kanun-i Esasi‘i ilan etti… 19 Mart 1877’de Meclis-i Mebus an’ın toplanmasını sağladı…

Ne var ki kısa bir süre sonra başka bir kişiliği ortaya çıkmaya başladı: Mithat Paşa’yı sürgüne göndermekle başlattığı baskı rejimini, Osmanlı-Rus Savaşı’nı bahane edip Kanun-i Esasi’nin verdiği yetkiye dayanarak Meclisi kapatmasından sonra ezici bir diktatörlüğe dönüştürdü. Evleri basmak, kişileri sürmek, gazeteleri kapatmak, toplantıları ve belirli sözcükleri yasaklamak vb. gibi eylemlerle yıllarca sürecek ve gittikçe şiddetlenecek olan bu baskı rejimi, Abdülhamid’in tahta çıkışından aşağı yukarı bir yıl sonra başlayacak ve toplumun özellikle aydın kesimini derinden sarsacaktır.

II. Abdülhamit doğuştan zorba bir karaktere sahip değildi; fakat kuruntulu yaradılışı baskıya yönelmesinin en önemli nedenlerinden biriydi. Kuruntusu, cinnet geçirdiği için tahttan indirilen V. Murat’ı yeniden tahta oturtmak amacıyla başvurulan suikast girişimlerinden sonra iyice artmış, onu adeta gölgesinden korkan bir insan durumuna getirmişti. Kan dökmemeyi kesin bir ilke olarak benimsemesi, en büyük düşmanlarının rızıklarıyla oynamayıp onları büyük maaşlarla sürgüne göndermesi, çok uzun saltanatı boyunca yalnızca 5 idam cezasını onaylaması da bir zorbanın ya da diktatörün tipik davranışlarından oldukça farklıdır. II. Abdülhamid’in son derece tezatlarla dolu olan yaşamı bu nedenle Sultan Aziz’in ölümü, ağabeylerinden birinin çıldırması, Ali Süavi vakası ve 93 Harbi trajedisi gibi diğer sorunlar göz önünde bulundurulmadan açıklanamaz.

Yazının Devamı

Demagoji yapma

Kişi girdiği tartışmanın en hararetli yerindedir. Kelimenin tam anlamıyla köşeye sıkışmıştır, verecek yanıt bulamamaktadır. O anda hemen yetişen bir deyiş vardır. “Demagoji yapma!”

Açıkoturumların ve toplantıların değişmez repliğidir.”Demagoji yapıyorsunuz siz ama”

Savunma sisteminin saldırı modunda geri dönüşüdür.

Yazının Devamı

Türkiye’de çay üretimi ve ÇAYKUR

Elde bulunan kayıtlara göre Türkiye’de çay bitkisinin yetiştirilmesine ait ilk ciddi girişim 1888 yılında yapılmıştır.

Mektebi Mülkiyeyi Şahane mezunlarından Mudanya Kaymakamı Hasan Fehmi tarafından İstanbul’da 1892 yılında yayınlanan Coğrafyayı Sınaî ve Ticari adlı kitabın 107.inci sayfasında çay fidanlarının, zamanın Ticaret Nazırı Esbakı İsmail Paşa Hazretleri aracılığıyla Çin’den getirildiği yazılmıştır.

Bursa ilimizde belli yerlere dikilen çay fidanları gelişememiş ve aynı çaba 1892 yılında da yinelenmiş ancak sonuç alınamamıştır. Bursa ilimizin çevreyle ilgili koşullarının çay üretilmesine uygun olmaması ve bunun o zaman bilinmemesi bu güzel girişimin başarıya ulaşamamasının nedenidir.

Yazının Devamı