Doğruluk
Doğruluk gerçeğe uygun olmaktır. Bununla birlikte: mantık, matematik, yasa gibi doğruluk biçimleri de vardır.
Genellikle insan düşüncesinin gerçekle uyuşması, sözlerin olaylara uygun olması kast edilir. Güncel anlamda, kısaca: gerçeğe uygun anlamındadır. Mantık veya yasa gibi sistemsel doğruluklar da kendi içinde tutarlı bir gerçekliği ifade eder. Bir mantık doğrusu önermelerin kendi aralarında çelişki olmadığını belirtir. Yasal doğru da mantık gibi, yasal düzenin içinde, yasalarla çelişmeyen uygunluk durumudur. Genel bir doğruluktansa, öncüllerden hareketle, kendi kümesi içindeki gerçekliği belirtir.
Doğruluk sözcüğü hakikat, dürüstlük ve adalet ile yakın anlamda kullanılmaktadır. Ne var ki bu ikisinin farklı anlamlara geldiği düşünülmektedir. Dil yapısının göreli esaslarına göre kesin bir şey söylemek güç. Ancak olgu, olayların dayandığı neden; gerçeklik, var olan şey anlamında sözlüklerde yer alır. Bu da bizi dilsel varlığımızı sorgulamaya götürür.
Felsefe tarihinde doğruluğun içeriğe göre değişen bir nitelik olduğu çokça savunulmuştur. Bu niteliği dil yapısında görebiliriz. Herhangi bir cümle kurduğumuzda, cümle olumsuz bile olsa, doğruluk değeri taşır. Bir cümle kurduğumuzda bunu bir doğru olarak ortaya atarız. Herhangi bir cümle bu niteliğe sahiptir. Dilin bu yapısı bize doğruluğun göreliliğini de anlatır. Mesela “hayat gariptir” ya da “bu yemek tuzludur” demek söyleyen öznede doğruluk değeri taşır. Ancak diğer bireylerde onaylanmayabilir. Ne var ki, bu önermeler yaşamın sürdürülmesi için birer doğru varsayımı biçiminde türemiştir. Dil ile kurulan tümceler varsayım olduğu bilinse dahi olumlayıcı yapıya sahiptir.
Matematik kesin doğruların bilimi olarak bilinir. Mathema , Eski Yunanca: “öğrenilen, öğrenme” anlamına gelir. Matematik öğrenilen bir çalışmadır. Sayılar insandan bağımsız olarak var olabilir mi? Tüm matematik kuralları önce dil, sonra da dilin meydana getirdiği sayı varsayımları ile oluşmuştur. Bir kere, insanın sembollerine bağlıdır. Kendi uydurduğumuz sembollerle kesin doğruluğa ulaşabilir miyiz? Bir, iki, üç ya da herhangi bir matematik terimi kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Bunlar en başından beri işleri yürütmek için kabul ettiğimiz doğrulardır. Bir matematik doğrusunun insandan başka bir canlıya hitap ettiğini göremeyiz. İnsan diline bağlı, insanca şeylerden biridir.
Doğruluk hakkında bu genel tanımlardan sonra sizleri M.Ö 300 ile 400 lere biraz götürmek istiyorum.
Daha önceki haftalarda sizlerle Platon dan bahsetmiş ve Devlet adlı eserinden bazı alıntılar yapmıştım.
Yine Üstad Platon, tabi ki yıl olarak M.Ö. 300 – 400 yıllarındayız. Platon bileceğiniz üzere Socrates in öğrencisi ve Sokrates’in tüm söylediklerini kaleme alan filozoftur. Öncelikle sizlere o zamanlarda geçen konuşmalardan bazı notlar ileteceğim.
Dosta yarar, düşmana zarar verilen sanata DOSTLUK denir. O zaman doğruluk dosta iyilik, düşmana kötülük yapmaktır.
Dost, hem iyi görünen, hem iyi olan insandır; iyi görünen ama iyi olmayan insansa, dost görünür ama dost değildir. Kötülük yapmak da iyilerin yapacağı bir şey değildir. Kötülerin yapacağı bir iştir. Buradan çıkan sonuç şudur; Ne dostuna ne de bir başkasına kötülük yapmak, doğru adamın işi değildir, kötü adamın yapabileceği bir iştir.
Her idari düzen, kendi yasalarını kendi işlerine geldiği gibi koyar. Demokratlık demokratlığa uygun yasalar, zorbalık zorbalığa uygun yasalar, diğerleri de kendilerine göre. Bu yasaları koyarken kendi işlerine gelen şeylerin, yönetilenler içinde uygun olduğunu söylerler; kendi işlerine gelmeyenleri de kanuna, doğruluğa aykırı olduğu için cezalandırırlar. Doğruluk her yerde tektir. Yönetenin işine gelen şey doğruluktur. Güç de yönetenlerde olduğuna göre düşünmesini bilen her insanın varacağı sonuç şudur; DOĞRULUK GÜÇLÜNÜN İŞİNE GELENDİR.
Doğru olan sadece güçlünün işine geleni yapmak değildir, tersini de, yani işine gelmeyeni de yapmaktır.
Yönetenlerin yasalarla emrettikleri şeyler kendileri için zararlıysa, sende bu emirlerin yerine getirilmesini doğru bulursan, yönetenlerin, güçlülerin işine gelmeyeni de yapmanın doğru olduğunu kabul etmiş oluyoruz. Öyleyse; güçlünün işine yaramayanı, güçsüzlerin yapması gerekiyor.
Biraz düşündürücü sözler bunlar, söylendiği tarihler bundan 2500 yıl öncesinde. Günümüze geldiğimizde yurtta ve dünyada halen bu söylenilenlerin geçerliliği olduğu görebilmekteyiz.
Yönetilenlerinde doğrularının kabul edildiği yarınlar diliyorum.