Cam Kavanozlar

Saadet Sevinç Doğan

Saadet Sevinç Doğan

Tüm Yazıları

Yine bir Özge Bahar Sunar kitabıyla karşınızdayım. Üretken bir yazar ve her kitabı ayrı bir tad bırakıyor okuyucu olarak bende. Yaşantıların harmanlanıp ilmek ilmek örüldüğü öyküler var karşımızda. Dolaysıyla üzerinde düşünülecek, konuşulacak konular kalıyor kitap bitince bize. Öznur Sönmez’in resimlediği Cam Kavanozlar kitabı da bunlardan birisi. Doğan Çocuk tarafından basımı yapılan kitap sanki bizi anlatıyor farklı yönlerimizle. Bazen helikopter ebeveynlik yaparken körelttiğimiz yaşamlarımız ve çocuklarımızın yaşamları, bazen de esareti yaşayıp da farkında olmayışımız var sanki her sayfada. Bir süredir yazarın aslında katman katman işlediğini düşünüyorum öykülerini. Bu da elbette farklı alımlamalara sebep olacak ve güzel olan da bu. Her okuyucuda başka başka çağrışımlar bırakacak. Başka şeyleri düşünmeye itecek. Dolayısıyla bu yazı okur olarak bizde kalanlar üzerinden yazılıyor.

Hikaye anlatıcılığı hep çok tılsımlı gelmiştir bana. Çocukluğumda köy yaşantısında deneyimlediğim o hayal dünyasının heyecanlı kapısını aralar bana böylesi bir giriş ve kitap bir hikaye anlatma isteği ile yola çıkıyor. Açık denizlerde yaşayan balıklar kendilerine sunulan ve “daha temiz, daha güvenli” olduğu sloganı ile yola çıkan kavanozlara hapsoluyorlar. Elbette arz yaratılıyor ve birileri bundan gelir elde ediyor, ardından bu arz bir talep haline geldiği ileri sürülerek balıklara veriliyor. Çok tanıdık değil mi? Bendeki çağrışımları farklı da, acaba sizde neleri anımsatacak? Böylece kocaman denizin içinde küçücük kavanozlarda yaşam başlıyor balıklar için. Nasıl absürd geliyor kulağa değil mi? Sanki hiç kocaman plazalarda yaşayan ve bir avuç toprağı göremeyen, taş binalar içinde büyüyen çocuk yokmuş gibi. İşte tam da bu oysa. Yüksek güvenlikli, tüm gün o güvenlik ve konfor alanını korumak için çalışıp çırpınan ve hayatı büyük ölçüde kaçıran büyükler ve onların küçücük bir alanda yaşamaya mahkum olan çocukları. Sokak kültürü, mahalle kültürü yok ve merak duygusunu tetikleyecek bir şey de yok. Geçenlerde Kocaeli Bölge Tiyatrosu’nun kurucusu Burhan Akçin ile bir söyleşimiz oldu ve duyusal anlamda çocuklarda yitirilenleri sıraladı bu söyleşide kendisi. Tutma, tırmanma, dokunma, konuşma ve diğer pek çok alanda nasıl gerilediğini anlattı çocukların. Pandeminin ve koruyucu ebeveynlik hallerinin, yüksek konfor ile ayağı yere değmeyen çocukların kaybettiklerini düşününce bu cam kavanozarda yaşayan balıklar geldi aklıma. Sevgili Özge, yitip giden şeyleri öylesine güzel bir öyküye sığdırmış ki, dönüp tekrar okunası dediklerimden. Bir başka yanıyla da aslında kapitalist sisteme inceden bir eleştiri sezdim ben okurken. Daha çok pul almak ve bunu satabilmek için o küçücük kavanozlarda hapis hayatı yaşayan balıklardan anne ve baba olanlar cam silme işine giriyor ve tüm gün yoruluyorlar. Hapiste olduğunu fark etmeyen beyaz yakalılar gibi. Yaşam onlardan bağımsız bir şekilde akıp giderken, onlar devasa güzellikteki denizi göremiyorlar bile. Ama bu kısır döngü yazarın dokunuşuyla kırılıyor ve yeniden eski güzellikler görülüyor.

Belki daha üzerine çok şey yazarım ama bu kadarıyla bitireyim ki okuyucular kendi meraklarını korusunlar. Resimler ve metin arasındaki uyum, bazen resimlere, bazen de metne dönmemizi sağlıyor ve bu durum okuma süresini uzatıyor. Bu uzayan sürede de yanınızdaki minik okur ve dinleyiciler ile konuşacak daha çok şey kalıyor size. Ben kendi adıma çocuk edebiyatını çok seviyorum ve galiba çoğu zaman çocukları bahane ediyorum kendime. Bununla birlikte sayfalarca yazılacak şeyleri ilmek ilmek örüp, damıtarak önümüze getiren yazar ve çizerlerin sanatsal dokunuşları ile aslında daha çok keyif alıyorum okur olarak bu alandan. O nedenle, bu yazıyı okuyan büyükler için yazıyorum en çok da. Ne yaptığımız, nasıl yaşadığımız ve nelerden taviz verdiğimiz üzerine düşünmek ve buna paralel olarak diğer canlı türleri için de konuşmak için size bir aracı olabilir. Yanınızdaki çocukla da harika bir zaman geçirmeniz size günden geriye kalan en güzel zaman olur.