Yandaşlığın ve yalakalığın kitabını yazanlara bakın!

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Bir süredir zorunlu karantinadaydım.

Küçük oğlum Başar covid olunca deyim yerindeyse ben de “ev hapsindeydim”.

İnsan başına gelmeyince bu illetin ciddiyetini çok anlamıyor.

Neyse ki korktuğum gibi olmadı; Başar gayet hafif atlattı.

Onunla içli dışlı olmama rağmen, her gün odasına girip çıkmama rağmen bana bulaşmadı.

Sanırım aşının olumlu etkilerinden olsa gerek.

Aşı karşıtlarına duyrulur…

*

Birkaç günlük karantina sürecinde işimle istediğim gibi ilgilenemedim.

O kadar çok konu olmasına rağmen köşe yazısı yazamadım.

Kendimde o havayı bulamadım.

Ama ben olmasam da ekip arkadaşlarım aynı sistemde çalışmalarını sürdürdüler.

Yine güzel haberlere imza attılar.

Her ne kadar birileri kendilerinden başka gazete-gazeteci yok gibi atsalar da;

Kocaeli’de hala çok güçlü ve işini layıkiyle yapan gazeteciler var.

Siz bakmayın onların “yandaş, yalaka, besleme, maymun” gibi kendilerine yakışır cinsteki kelimelerle bize hakaret ettiklerine.

Bunlar yandaşlığın da yalakalığın da kitabını yazmış insanlar.

*

Örneğin kendinin solcu olduğunu söyleyip,

AKP’li bakanlarla, başkanlarla, vekillerle, siyaseten güçlü olan herkesle “Dost” olduklarını ballandıra ballandıra anlatmaktan çekinmezler.

Bunu da gazetecilik mesleğinin gereği olarak, herkese eşit mesafede durmakla ilişkilendirirler.

Aslında doğrusu da bu, buna kimsenin bir itirazı yok.

Ancak aynı kişiler, söz konusu bizler olunca, yani düşüncemizle taban tabana zıt olan siyasetçilerle bırakın dostluğu;

Diyaloğumuzun olmasını bile hazmedemezler.

Hemen yandaş ve yalaka diye etiketi basarlar.

O da yetmez, ağızlarını bozdukça bozarlar.

Kendi tükenmişliklerinin acısını bizden çıkarmak için her gün aşağılayan yazılar yazarlar.

*

Bugün içine düştükleri durumdan sanki bizler sorumluymuşuz gibi davranan bitikler var ya;

Bir yandan bizi gazeteciden saymazken,

Öbür yandan bizim yaptığımız haberlerle gazetecilik yapmaya, varlıklarını sürdürmeye çalışırlar.

Neden?

Çünkü eskisi gibi bir network ağına sahip değiller.

Kimse bunlara güvenip kritik haberleri, ihbarları paylaşmıyor.

Paylaşırsa bir gün deşifre olacağı korkusu yaşıyor.

Paylaşırsa başına nelerin gelebileceğini biliyor.

Hepsini geçtim; onlarda yazılan haberlerin piyasada bir ederi olmayacağını biliyor.

Ondandır ki çoğu “operasyonvari” haberleri ısıtıp ısıtıp hala ilgilisinden cevap bekliyoruz derler.

Ama ne kurumlardan ne de şahıslardan en ufak bir muhatap bulamazlar.

Buldukları tek muhatap, karakol kapılarıdır.

Bunlara tekzibe bile gerek görmezler.

Çünkü gazetecilik kisvesi altında bu kente çok zararlar verdiler.

Şimdi de kalkmış kendilerinden başka gazeteci olmadığını yazıyor çiziyorlar.

Böyle gazeteciliği herkes yapar.

Önemli olan yaptığın haberin ne kadar okunduğu değil ne kadar dikkate alındığıdır.

*

Maalesef dikkate alınmıyorlar.

O eski günlerini arıyorlar, bulamadıkça da başta bize sonra da kentin idarecilerine saldırıyorlar.

Ama bilmezler ki onlar yazdıkça yazının muhatabı kim varsa daha çok itibar görüyor.

Zaten bunu anladıkları an başlarlar tersten yazmaya ama bunun olması için o kibir duvarlarının yıkılması lazım.

*

Demem o ki, kimse oturduğu yerden ahkam kesmesin.

Ben bir haber yapacağım, sonra o haberin üstüne sen kalkıp olay mahalline gideceksin

Sonra da haberi ilk sen yapmışsın gibi caka satacaksın, öyle mi?

Yemezler…

Bunu sizden başka kimse yemiyor diyeceğim ama diyemiyorum.

Çünkü kendinizle baş başa kaldığınızda bu camiada kimin ne kadar gazeteci olduğunu gayet iyi biliyorsunuz.

Tıpkı geçmişte bizim sizi bildiğimiz gibi…

*

Keşke o bildiğimiz halleriniz devam etseydi.

Keşke her sabah kalkıp “Acaba bugün ne yazmışlar, ne gibi faydalı bilgi var” diye merak edebilseydik.

Keşke akil kalabilseydiniz.

Keşke ben ve benim gibi meslektaşlarım bu tür yazılar yazmak zorunda kalmasaydık.

Ama iki yazınızdan biri bizi aşağılamaya yönelik olunca insan bir şey söyleme ihtiyacı duyuyor.

Hele de bizim haberlerimizi döndürüp, takla attırıp, üstünden birkaç gün geçtikten sonra çalarak yaptığınızı gördükçe;

“Kim gazeteci, biz mi bunlar mı” demeden edemiyorum.

*

Sanki herkes anasının karnından gazeteci doğuyor.

Gazeteciliği aşkla yapan, bu zor koşullarda bile bu işten evine ekmek götüren herkes saygıyı hak ediyor.

Gazetecilik sadece size tahsisli bir alan değil.

Kabul edin artık; Kocaeli’de medya hala çok güçlü.

Kabul etmiyorsanız bile saygı duyun, saygın kalın.

Saygı duymuyorsanız bile susun, işinizi yapın, gerisini vatandaş takdir etsin!

Toplumun önünde bu mesleği tartışmak, tartıştırmak kimseye fayda sağlamaz.