Buz Bebekler

Saadet Sevinç Doğan

Saadet Sevinç Doğan

Tüm Yazıları

Miyase Sertbarut tarafından yazılan kitap okuması kolay bir kitap değil. Boğazım düğüm düğüm ve zaten varolan endişelerim pekişmiş olarak sürdürdüm okumayı. Yine de üzerine yazmak istiyorum. Çünkü, yazar oldukça cesur bir adım atıyorken, okur olarak onun yanında olmak istedim. Tudem Yayınları tarafından basımı yapılan kitap bir süredir dahil olduğum çocuk edebiyatı kitap kulübümüzce önerilmişti ve geride bıraktığımız haftanın konusu oldu. Çokça konuştuk, çokça tartıştık ve hepimiz kendimizden bir şeyler katıp, bir şeyler bulduk okuduklarımızdan. Açıkçası ben ilk defa bu kadar derinlikli olarak çocuk istismarı, yetiştirme yurtları gibi konuların ele alındığını gördüm. Şaşırmakla beraber arada duraladım ve bu kadar “gerçekçi” olmasıyla da irkildim. Bununla beraber maalesef bir çığ gibi üzerimize akan bir sorunla dünya vatandaşları olarak uğraşıyor olmakla da bir kez daha utanç duydum.

Buz Bebekler belki adıyla dikkat çekiyor ama beni arka kapağındaki yazıdan yakaladı. “Bir gün herkesin adı kısalabilir; bazen aşktan, bazen utançtan. E.Ç. gibi, C.K. gibi... Harfleri eksilterek bir utancı azaltabilir miyiz? Belki de çoğalması gerekir; konuşulması, yazılması gerekir. Başka ne işe yarar ki harfler acıları ve utancı azaltmıyorsa?” İşte bu cümleler beni aldı götürdü N.Ç olayına. Daha önce başka yazılarda da yazmıştım, benim için çok ciddi bir kırılma noktasıdır N.Ç. olayı. Koskoca bir köyde neredeyse herkesin istismarına maruz kalan kız çocuğu için “Rızası var” demişlerdir de yer yarılıp hepimiz içine girmemiştik. O olay uzun süre beni çok etkilemişti. Dolayısıyla elimdeki kitabın arka kısmında yazılanlar da beni o olaya geri götürdü. Yazarın da benzer yaralardan kalem oynattığını düşündüm. Sırf bu konuları böylesine cesurca ele alması bile bence takdiri hak ediyor. Yetiştirme yurdunda yaşayan çocukların hayatına bakıyoruz kitapta. Sevgiden yoksun büyümeleri ile birbirine kenetlenmeleri ve daha bir sürü şey var kitapta. Yine istismar var, tam da sevgiye muhtaç oldukları yerden ve zayıf yanlarından vuruyor onları üstelik. İnsan olmakla olmamak arasındaki çizgide gidip geliyor çoğu kişi. İşte bu kitapta onlardan bolca var. Üzüntü, sıkıntı, acı, isyan, sevgisizlik, yalnızlık ve buna benzer duyguları da içimize kadar işliyor yazar. Galiba yetişkin bir okur olarak okurken aldığımız yaşa kadar tanık olduğumuz veya yaşadığımız onca şey de geçiyor zihnimizden. Duyduklarımızla kulaklarımız doymuştu oysa ki ama maalesef her gün yenileri ekleniyor bu yaşanan istismar olaylarına. Saadet öğretmen geliyor mesela aklıma bir sayfada. Onun girişimi ile öğrencileri kurtulmuştu istismarcısından hani ve sonra UCİM’i kurdular. Şimdilerde yine çocuklar için uğraşıyorlar. Sonra ECPAT Türkiye adında bir oluşum daha var. Çocukların cinsel ve ticari sömürüsünü engellemek amacıyla çalışmalar yürüten. Hatta üyelerinden birisi olan Ezgi Yaman ile aynı kurumda görev yapıyoruz ve geçenlerde söyleşi yapmıştık. Bunların dışında yine çokça sivil toplum kuruluşu, kişi ve kurum var bu olayları yok etmek için çabalayan. Bitsin de artık zaten.

Sonra kendi köşesinde yazılarını yazan ve bu olayı kitabına konu alan Miyase hanım gibileri var. Şimdi bunca can yakıcı olay yaşanırken, kadın olarak, anne ve kız çocuğu olarak, baba olarak her birimiz endişe ile yaşamaya başlamışken, tam da yazarın dediği gibi sözcükler acıyı hafifletmeyecekse ne işe yarayacak? Bu nedenle daha fazla okunması, duyulması ve konuşulması gerekir diye düşünüyorum. Konunun herkesçe ama en çok da siyasi otoriteler, karar vericiler, kanun yapıcılar ve hukukçularca bilinmesi, dillendirilmesi ve çözüm için daha fazla adım atılması gerektiğini düşünüyorum tıpkı bu kitapta yer alan her bir savunmasız çocuk adına. Yine eğitimcilere çokça iş düşüyor. Zaten pandemi döneminde iş yükleri artmış ve oldukça yorulan bir kesim onlar; bunun farkındayım. Değeri ve kıymeti büyük olanlar ama diyerek bir parantez açıyorum, işini hakkıyla yapanlar diye de kapatıyorum. İşte o eğitimciler evlerinde olan, kapanma nedeniyle maalesef daha fazla risk altında olanları daha fazla görüp duymak için çabalıyorlar. Bu da çok büyük bir çaba. İşte tam da bu nedenle onların da okuması gerekenlerden bu kitap. Sadece okumak değil de; bu konuya dair farkındalığımızın artması gerekiyor diye düşünüyorum. Herkes kendi bulunduğu noktadan ses verebilir bu konulara. Sonra adalet yerini bulduğunda içimize bir parça su serpilir mesela olaylarda. Miyase hanımın yazım dili, gerçekçi tavrı veya hangi yaş grubuna hitap ettiğinden ziyade bence asıl önemli olan kısmı kitabın konusu ve bunu yazma cesareti. Kitapta işte tam da insanlık olarak bizlerin gerçekliğine ışık tutan ve görünmez olması isteneni görünür kılan Ece ve diğerlerinin kocaman kalplerini duyma sırası biz büyüklerde. O nedenle bu seferki kitabın kime yazıldığına bakmayın ve sormayın. Okumaya uygun olduğunu düşündüğünüz yaşta çocuğunuzun, olmadığını düşünüyorsanız da sizin için bir şeyler söylüyor her bir çocuk ve yazar.