Kral Midas dokunuşu
Sanat, eğlence ve Şarap Tanrısı Dionysos Frigya yaylalarında oradan oraya dolaşmaktadır. Eğlenceye düşkünlüğü ile bilinen yaşlı Silenos (İhtiyar bir bilge olan müzik ustası), sarhoşluğun verdiği etkiyle Midas’ın gül bahçesinde uyuyakalır.
Onu bulan köylüler alay edip aşağılayarak Kral Midas’a getirirler. Midas, Silenos‘un yaşlı bir bilge olduğunu öğrenir. Ve ondan kendini eğitmesini ister. Bunun üzerine bilge Silenos ev sahibine hiç kimsenin bilmediği bir hikâyeyi anlatır. Hikayede yaşadıkları evrenin dışında varsaydığı ve hiç kimsenin yerini bilmediği bir ülkeyi (Asya, Avrupa, Afrika kıtalarından ayrı bir kara parçası olan Atlantis’i) anlatır. Söylediğine göre bu ülkenin insanları büyük bir zenginlik ve refah içinde yaşamaktadırlar. Toprak bu halka çok cömert davranmaktadır. Hatta haksızlığı ve adaletsizliği hoş görmeyen bir hukuk sistemleri bile vardır. Bu ülke’de yaşayanlar sevgi, saygı çerçevesinden asla çıkmamaktadırlar. Kişilere eşit haklar sağlayan mükemmel bir sistem içindedirler…
Midas konuğunun anlattığı hikâyeden çok etkilenir ve onuruna sarayında beş gün beş gece eğlenceler düzenler. Sonra yanına bir de rehber tahsis ederek Tanrı Dionysos’ a ulaşmasını sağlar. Tanrı Dionysos çok memnun olur ve Midas’a “dile benden ne dilersen” der.
Midas tereddütsüz; “bana dokunduğum her şeyi altına çevirme yeteneğini ver” diye yanıtlar. Midas’ın her tuttuğu hakikaten altın olur. Kral çok sevinçlidir çünkü artık dokunduğu her şey altına dönüşmektedir. İlk önce taşlara ve çiçeklere, sonrasında ise yaşadığı saraya dokunur ve hepsi anında altına dönüşür. Ne yazık ki zenginlik hırsının kendi başına getireceği felaketi akşam olduğunda anlar. Büyük bir iştahla sofraya oturur. Evet, her tuttuğu altın olur. Ekmeği, yemeği, kısaca elini attığı her şey altın olduğundan günlerce aç kalır. Hatta sevmek için sarıldığı güzel kızı bile altına dönüşür…
Kral pişman olur ve dileğinin yanlışlığını anlar. Tanrı Dionysos’tan, dileğini geri almasını ister. Zengin olma hırsıyla yanıp tutuşan bir adamın yeterince dersini aldığını düşünen Dionysos, Midas’a Paktolos ırmağında yani bugünkü Gediz nehrinde yıkanmasını söyler. Midas, Paktolos Irmağında yıkanır, dileğinden kurtulur. Ve Midas dokunuşu geri alınır. O gün bugündür bu nehrin parıldayan kumları arasında altın kırıntılarına rastlanır. Irmağın kıyısında yer alan SARDES kenti (Salihli’ye bağlı Sart köyü), halkı ırmaktan topladığı altınla zengin olur. Ve ilk parayı basarlar. Hatta hepimizin bildiği “Karun gibi zengin” sözü de SARDES Kralı Kraisos için söylenmiştir.
Frigya Kralı Midas’ı asıl ünlü kılan macerası ise kulaklarıyla ilgili olanıdır… Midas bir gün Lidya’da Bozdağlar’ın (Tmolos) yamaçlarında dolaşırken Tanrı Apollon ile Pan’ın (bazı anlatımlara göre de çoban Marsyas’ın) yarıştıklarını ve bu yarışmaya hakem olarak da dağ tanrısı Tmolos’u seçtiklerini görür… Bu ünlü müzik yarışmasının sonunda Tmolos ödülü Apollon’a vermiştir. Ama bizim Midas haksızlık olduğunu haykırarak asıl yarışmayı çoban Marsyas’ın (ya da Pan’ın) kazanması gerektiğini, üstelik O’nun kavalını Apollon’un Lirinden daha iyi çaldığını söyler…
Apollon öncelikle kendisiyle yarışmaya kalktığı için Marsyas’ın derisini yüzdürür… Sonrada kendisini seçmediği için Kral Midas’tan öcünü alır… Ve Midas’ın kulaklarını uzatıp eşşek kulaklarına dönüştürür… Midas kulaklarını Friglerin giydiği sivri külahın altında bir süre saklar ama kurtuluşu mümkün değildir… Sarayın berberi saçlarını tıraş ederken kralının uzun kulaklarını görmüştür bir kere… Bu sırrı uzun süre saklayamayan berber, kimselere söyleyemediği bu sırdan kurtulmak için kazdığı bir kuyunun içine eğilerek… “Midas’ın kulakları eşşek kulakları” diye defalarca bağırır… Etraftaki dağlar vadiler çın çın bu sesle yankılanır… Sırrının açığa çıkmasını hazmedemeyen Midas önce berberi öldürtür. Sonrasında kendisi de bu utançla yaşayamayacağını anlar ve içtiği zehirle yaşamına son verir.
O günden bu güne kuyunun etrafındaki otlar yel estikçe, dalga dalga, bütün Frigya’ya ve de tüm Anadolu’ya berberin çınlayan sesini duyurmaya devam etmektedir…
Açgözlü ve eşşek kulaklı kral, Midas!
Ne altının büyüleyen ışıltısı ne de tanrıların veya tanrıcılık oynayanların sonu belli… Aldırma bunlara… Yüzyıllar ve hatta binyıllar sonra bile bugün hala değişen pek bir şey yok bu coğrafyada… Hala açgözlü ve eşşek kulaklı krallar mevcut dünyamızda. Üstelik eşek kulaklar artık sanki çok moda. Sırrını haykıran o berberin sesi bugünlerde sanki bir çığ oldu yankılanıyor kulaklarımızda.
Utanç denen nadide kavramın da soyu tükendi bu dünyada… O açgözlülük, içimizde kalan son vicdan parçasını öldürmeden Midas dokunuşu geri alınmalı.
Paktolos ırmağında yıkanarak değil belki ama bir sevgi seliyle arınmak kaidesiyle şifalandırmalıyız kalplerimizi. Kapitalizm tüm değerlerimizi maddeleştirmeden, çok geç olmadan…
Kardeşçe, sevgi ve saygıyla dolsun kalplerimiz.