Bu adam kimden torpilli?
Toprakları kanla yoğrulan bu ülkede en şerefli mertebedir şehitlik.
İçinde vatan sevdası olan her insan şehitliğin değerini de saygınlığını da iyi bilir.
Bu yüzden vatan için bedel ödeyen şehitlerimize olduğu gibi şehit yakınlarına da ayrı hürmet gösteririz.
Ama bazen öyle şeyler oluyor ki insan neresinden tutacağını şaşırıyor.
Bu yazıda anlatacağım olayın ardından ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.
***
Dün ve bugün bazı gazetelerde bir haber yer aldı.
İddia odur ki, Kocaeli Devlet Hastanesinde Baş şoför, tedavi olmak için hastaneye gelen bir şehit yakını ile tartışıyor.
O şehit yakını da durumu kardeşine anlatıyor.
Kardeşi o öfkeyle hastaneye yani şoförlerin olduğu bölüme gidiyor.
İkili arasında tartışma çıkıyor.
“O bir şehit kardeşi, sizin onu koruyup sahip çıkmanız gerekirken neden böyle yapıyorsunuz”
diyor.
Bunun üzerine hastanenin baş şoförü, “Banane, benim için mi şehit oldu. 20 yıl olmuş şehit olalı” diyerek adama saldırıyor.
Bunun üzerine şehit yakınının kardeşi olan kişi baş şoför hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
Yetmiyor, İl Sağlık Müdürü Şenol Ergüney de olayla ilgili soruşturma başlatıyor.
***
Basına servis edilen haber aynen bu şekildeydi.
İsimler kodlanmış, duygu sömürüsünün dibine vurulmuş.
Şimdi böyle bakıldığında hepinizin gidip o baş şoföre kafa atasınız geldi değil mi?
Ama o iş öyle o kadar basit değil maalesef.
Bu ülkede her şeyin suyunu çıkaranlar olduğu gibi şehit yakını olmanın da suyunu çıkaranlar var.
Vatan millet uğruna bedel ödeyip kara toprağa gömülenlerin ardından bu zaafı kullananlar var.
Buradan sonra anlatacaklarımı dikkatle okumanızı öneriyorum.
Çünkü dünden beri konuyla ilgili hastane çevresinden arayan soran bitmedi.
Yaşanan bu olay hastanede herkesin dilinde.
Gidin, koridorlarda önünüze gelen bir görevliyi çevirin ne yaşandıysa size anlatsın.
Ağzınız açık kalırsınız.
Şimdi olayı bir de benden dinleyin.
***
Bundan birkaç gün önce Kocaeli Devlet Hastanesinde kurban bayramı nöbeti konusunda şoförler arasında bir toplantı yapılıyor.
Toplantıda hastanenin sorumlu müdürünün de var olduğu söyleniyor.
Bu sırada hastanenin baş şoförü ile şehit yakını olduğu söylenen şahıs arasında nöbet yüzünden tartışma çıkıyor.
Buraya dikkatinizi çekeyim.
Şehit yakını, öyle servis edilen haberdeki gibi hastaneye tedavi için falan gelmemiş.
Bizzat o da kadrolu personel yani o da kaç yıldır şoför olarak çalışıyor.
Toplam 10 şoför var, nöbet dağılımı yapılacakken diğer şoförler şehit yakını şoförün hiç nöbet tutmadığını hatırlatıp, ona da nöbet yazılmasını istiyor.
Anlatılanlara göre bu şahıs 3 yıldır nöbet falan tutmuyor.
Gelen tepkiler üzerine “Ben iş yapıyorum, para kazanıyorum, ben rapor alacağım” deyip işin içinden sıyrılıyor.
Geçen sene de rapor almış, bu sene de aynısını yapmak istemiş.
“Ne yapalım”
diye müdüre soruyorlar, o da “sıralamaya göre yazın” diyor.
***
Bu olayın gerginliği sürerken yalnızca şoförlerin girdiği odada içinde evrakların da bulunduğu kilitli dolaptan 30 adet N95 maskesinin çalındığı görülüyor.
Baş şoför hemen durumu müdür yardımcısına bildiriyor.
“Bu hırsızlığı kim yaptıysa şerefsizdir”
diyerek tepkisini dile getiriyor, konu orada kalıyor.
Derken, o gün mesai saatinin bitiminde baş şoför bir başka şoför arkadaşıyla çalışmaya devam ederken odaya şehit yakını olan şoförün kardeşi giriyor.
Selam sabahın ardından diyalog başlıyor.
Bu şahıs “Sen benim ağabeyime nasıl şerefsiz dersin, nasıl ağabeyimin ekmeğiyle oynarsın, seni dağa kaldırırım, hadım ederim” diye yakasında tutuyor.
Öyle ki hırsızlık olayında kullanılan “şerefsiz” ifadesini üzerine alınıyor.
***
O sırada odada bulunan diğer şoförlerden biri araya girmek istiyor.
Ancak şehit yakını şoförün kardeşi, araya giren şoföre kafa atıp dudağını patlatıyor.
Tam o anda yan odada tartışma seslerini duyan sağlık memuru odaya giriyor, kafa atma olayını görüyor.
Hemşirelerden biri derhal beyaz kod veriyor.
Sonra da olay gazetelere yazının baş kısımda yer aldığı gibi, bambaşka bir şekilde servis ediliyor.
***
Şehitlikle alakalı ortada tek bir cümle dahi yokken konu çarpıtılıyor da çarpıtılıyor.
Kocaeli Devlet Hastanesi Başhekimi aslında konuyu çok iyi biliyor.
Keza hastane müdürü de öyle.
Şehit yakınıyım diyerek her istediğini yapma özgürlüğünü kendinde gören bu şahsın ilk vukuatının bu olmadığını bilecek kadar kendisini tanıyorlar.
İddialara göre şahıs hakkında tam dört tane şikayet dilekçesi daha var ama başhekimlik hiçbirini işleme koymuyor.
Söyler misiniz, bu adam şehit yakını diye mi bu kadar ayrıcalıklı yoksa yukarıdan birinden torpilli diye mi?
Şehit yakını olsa ne olur?
Hayatını beleş idame ettirecek diye bir kaide mi var?
Kimsenin sırtına binip gezmeye, emek hırsızlığı yapmaya hakkı yok.
Bu ülkede binlerce şehit yakını var.
Kiminin elektriği kesiliyor kimi kirasını ödeyemediği için evinden atılıyor ama hiçbiri arsızlık yapmıyor.
Diğer taraftan Gazilerimize yapılan muameleleri de görüyoruz.
O zaman bu şahsa bu iltimas niye?
***
Bunlar yaşanmamış bir şeyi yaşanmış gibi anlatarak iftira atma cesaretini kimden alıyor?
Üstelik hastane yetkilileri konuya vakıf iken…
Açıklayın bilelim.
Bu adamı kim, hangi sebeple kolluyor?
Sizin bu anlamsız tavrınız yüzünden belki de masum bir insan işinden olacak.
Paçası tutuşmuş gibi işlem başlatanları görünce bunun olması sürpriz gelmiyor.
***
Şimdi diyecekler ki olay öyle değil, böyle.
Demesi kolay…
Ben de diyorum ki o kadar insan yalan mı söylüyor?
Nerede vicdanınız, nerede adaletiniz?
Yalansa ispatlayın da görelim…!
BAKAN KURUM’A
AYIP ETTİLER
Gazetecilik muhalif olmaktır derler.
Bu ruhu taşıdığıma inanırım.
Sıradan, dümdüz, hiçbir amacı olmayan haberler bana tat vermez.
Fotoğrafa hep eleştirel bakmaya çalışırım.
Ama bunu yaparken bir tarafın candaşı bir tarafın düşmanı olmamaya çalışırım.
Herkesin sevdiği biri olmayı değil, herkesin takdir ettiği gazete yapmaya çabalarım.
İşte, tam da bu yüzden Gazete Barış hala kentte haberlerine saygı duyulan, güven veren kurumların başında gelir.
Bu girizgahı niye yaptım?
Çünkü şimdi söyleyeceklerim, bugün kentte yaratılmak istenen havanın tam aksine olacak.
Neden mi?
Bana göre ortada haksız, saçma sapan bir durum var da ondan!
Konuya gireyim…
Efendim, takip ettiğiniz gibi bugün şehrimize Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum geldi.
Büyükşehir ile 11 ilçe belediye başkanıyla kentteki yatırımlarla alakalı bir toplantı yaptı.
Bu toplantıya bakanlık, İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet’i davet etmedi.
Buna sebep olarak da Başkan Hürriyet ve ekibiyle yakın zaman önce Bakanlık makamında İzmit’i masaya yatırdıklarını söylediler.
Ama bir insanın adı çıkacağına canı çıksın.
Vay sen misin davet etmeyen diyerek CHP veryansın etti.
Yapmayın arkadaşlar, yapmayın!
Bu muhalefet değil!
Biraz sağduyulu olamaz mısınız?
Biliyorsunuz İzmit Cedit mahallesi kentsel dönüşüm projesi konusu kaç yıldır kangren olmuş bekliyordu.
Adaylığı döneminde Başkan Hürriyet o insanlara sorunu çözeceğine söz verdi.
Allah için elinden gelen gayreti de gösterdi ama olmadı.
İlçe belediyesinin bütçesi ve kapasitesi projenin altından kalkmaya yetmiyordu.
Hürriyet müteahhitlere dahi çalışma yaptırdı ancak yine olmadı.
Olmayacağına kanaat getirince de siyaseti bir kenara bırakıp Çevre Bakanı Murat Kurum ile görüşmeye çabaladı.
Randevu alamadığını söyledi, Büyükakın’dan yardım rica etti, o da yardımcı oldu ve randevu alındı.
İkisi de en ufak bir ego yapmadan düştüler Ankara yollarına ve Bakan Beyin masasına oturdular.
Üstelik Fatma Kaplan Hürriyet ekibini de beraberinde götürdü.
Cedit’i neden devretmek istediğini sebepleriyle anlattı.
Bakan Kurum, makamının disipliniyle projeyi bakanlığın üstleneceğini söyledi.
Hürriyet de buna karşı o mahallede belediyeye ait yerleri bedelsiz kullanıma bırakacaklarını, her türlü desteğe hazır olduklarını ifade etti.
Yani o görüşme bir AKP-CHP arasında değil de Bakan-Belediye Başkanı ciddiyetinde geçti ve neticeye kavuştu.
Gerek Büyükakın gerekse Hürriyet insanların mağduriyetini önceledikleri için Cedit konusunu siyasi malzeme yapmayacaklarının sözünü verdi.
Ertesi gün Hürriyet o insanların ayağına giderek projeyi neden devrettiklerini kendi ağzından açıkladı.
Kafalarında soru işareti kalmaması için uğraştı.
O zaman da bu durumu yine bu köşeden takdir ettiğimi beyan etmiştim.
Hala aynı yerdeyim.
İktidarla muhalefetin ortaklaşamadığından gem vuranlar bu olayın çözüme kavuşmasını sağlayanları takdir etmesin ancak haksızlık da etmesin.
Fatma Kaplan Hürriyet’in muhalefet partili bir belediye başkanı olarak Bakan Kurum’un masasında oturması, toplantı yapması, İzmit’i konuşması ve en önemlisi netice alması çok önemli bir şeydir.
Bugün gelinen noktada Bakam Kurum ilimize geldiğinde Hürriyet’i yok saydı diyenlerin vicdan terazisine bakmalarını öneriyorum.
Merak ediyorum. Hürriyet’i Bakan Kurum’la özel görüştüren Büyükakın ilçe belediye başkanlarından tepki almış mıdır?
Bugün Bakan Kurum’un karşısında birkaç cümlenin dışında konu mankeni gibi oturdukları için kızmışlar mıdır?
Ben olsam kızardım, kıskanırdım, tepki verirdim.
Öyle ya, her birinin Bakam Kurum’dan ilçeleri adına talepleri var.
Ama özel bir görüşme yapmadılar veya Hürriyet özel görüştü diye ardından yaygara koparmadılar.
Gayet seviyeli ve olgun davrandılar.
Kapalı kapılar ardında bunun sitemini yapmışlar mıdır bilmem ama bugün CHP’nin yaptığı nezaketsizliği yapmadılar.
Diğer taraftan Bakan Murat Kurum’un söylemlerine bakıyorum.
Cedit mahallesi kentsel dönüşümüyle alakalı olarak projeyi devralmalarına rağmen yani iş bittiği halde bundan siyaset devşirmedi.
Açıkçası bunu beklemiyordum. Yapsaydı şaşırmazdım ama yapmadı.
Onun yerinde Cedit ile ilgili açıklamasında ilçe belediyelerinin bu tür büyük kentsel dönüşüm projelerinin altından kalkmasının imkanlar dahilinde olmadığını ifade ederek Hürriyet’i rahatlattı.
Şimdi tüm bunları yok sayıpta o toplantıya Hürriyet davet edilmedi demek bana çok etik gelmiyor.
Eğer bir Ankara yolculuğu gerçekleşmeseydi CHP’nin isyanını haklı görebilirdik ama bu şartlarda ben haklılık payı göremiyorum.
Ki, Ankara ziyaretiyle Bakanın gelişi arasında aylar yıllar geçmiş de değil.
Yanılıyorsunuz diyenler olacaktır, olsun…
Eğer biraz bu işten anlıyorsam benim siyasi okumam budur.
Aynı zamanda etik olarak söylenmesi gereken de budur.