Kitaplardan Korkan Çocuk
Kapağında önündeki kitaba ürkerek bakan bir çocuk olan “Kitaplardan Korkan Çocuk” Susanna Tamaro tarafından kaleme alınmış. Evet evet yanılmadınız isim size de tanıdık geldi değil mi? “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” kitabının yazarı aynı zamanda. Açıkçası ben çocuk kitapları yazdığını bilmiyordum. Can Çocuk tarafından basılan ve Türkçe’ye Eren Cendey tarafından çevrilen kitap oldukça güzel ve kıymetli.
Zaman zaman hepimizin düştüğü yanlışlara değiniyor kitap bir yönüyle. Çocuklarının kitap okumasını isteyen iyi niyetli bir çift var karşımızda. Yalnız istemenin ötesinde çocuklarını tanımak için yeterli çabayı sarfetmemiş bir çift aynı zamanda. Yazık olan aslında kendi okuduklarını da içselleştirmemiş olmaları. Yani büyükler her zaman doğruyu bilemiyor maalesef. Okumanın niceliksel bir şey olmadığını bilemiyor mesela baba. Çocuğuna ağırlığı kadar kitap okuması için belirli bir süre veriyor. Oysa ne istediğini sormuyor çocuğa veya okumaya neden direnç gösterdiğini.
Anne de sadece çocuğunun dersleri kötü olduğunda onu alıp doktora götürüyor ve doktorun tanısı üzerinden yanlış uygulamalara başlıyor. Kimse çocukla neden okumak istemediği üzerine konuşmuyor, sadece kendi doğru bildiklerini sıralıyorlar. Bunlar da haliyle varolan durumu daha da kötüleştiriyor. Çünkü aslında çocuk için okumak tam bir kabus ve bunun başka bir sebebi var. Çocukları için en iyisini yapmak isteyen anne baba ona en büyük kötülüğü yapıyor işte.
Kitabın kapağına tekrar ilişiyor gözüm bu satırları yazarken, orda çocuk önündeki kitaba ürkerek bakıyor ve hemen arkasında bir kedi de aynı korkuyla yaklaşıyor kitaba. Yani kedi de çocukla benzer duygulara bürünmüş. Doğum gününde yine kendisine hediye olarak kitap alındığını gören çocuk odasına kaçıp saklanıyor. Sonra da anne babasına neden kitap okuması gerektiğini soruyor. Çok basit bir soru değil mi? Anne baba önce bocalıyor ve kendilerince cevaplar veriyorlar. Mutlu olmak diye bir cevaba takılıyor çocuk. Çünkü o mutlu olmuyor okumaya çalışırken. Üçüncü sınıf öğrencisi olan çocuk evden kaçıyor ve mutluluğu dışarıda aramaya başlıyor.
Şanslı olan çocuk parkta gözleri görmeyen yaşlı bir adama yaklaşıyor ve onunla sohbete başlıyor. Adam hayal dünyasından verdiği örneklerle çocuğu sarıp sarmalıyor. Bir de yarım kalan ve sonunu okuyamadığı bir kitabı soruyor çocuğa. Çocuk onunla böylece sohbete başlıyor ve yaşlı adamı mutlu etmek için bahsi geçen kitabı tamamlamak istiyor ama tam kitabın sayfalarını açtığında yine aynı kabusla karşılaşıyor. Sözcükler hareket halindeyken değil okumak, anlamlı tek cümle çıkaramıyor çocuk.
Meseleyi anladınız değil mi? Maalesef okuyucu olarak bizlerin anladığını çocuğun anne babası anlayamadığı için sorun, bir yumak halini alıyor ve çocuğun mutsuzluğuna sebep oluyor. Nihayetinde yaşlı adam da anlıyor sorunu. Çocuğu ikna ederek onu evine bırakıyor. Anne babaya da çocuğun görmediği için okumada zorlandığı gibi basit bir gerçeği söylüyor.
Çok garip, bazen gerçek burnumuzun dibindeyken kendi doğrularımız ve kalıpyargılarımız üzerinden onu göremeyebiliyoruz. Anne baba da böyle bir durumla yüzleşiyorlar. Hemen çocuğu bir göz doktoruna götürüyorlar ve ileri derecede göz sorunu ile karşılaşıyorlar.
Okurken bu çocuğun okulundaki eğitimcileri de düşündüm. Anne babanın yetersiz olacağı durumlarda onların gereken şekilde uyarılarda bulunması gerekmiyor mu? Ya da ortada bir sorun varsa bu sorunu çözmek için gereken çabayı neden göstermiyorlar? Derslerinin kötü olması bir çocuk için sadece sonuç değil mi? Önemli olan o sonuca sebep olan fiziksel veya ruhsal gerçekleri ortaya koymak değil mi? Aynen hangi tür olursa olsun suç işleyenlerin neden bu suçu işledikleri üzerine düşünmediğimiz gibi.
Kolay olana başvuruyor herkes. Oysa hakikat denilen şey o kadar kolay görünmeyebilir. Onu aramak bir erdemdir mesela. Bunu maalesef içinde yaşadığımız toplumda da göremiyoruz. Birini o veya bu sebeple yargılamak, hatta yargısız infaz yapmak o kadar basit ki sadece bir saniye durup düşünmek diye bir şey kalmamış. Peki bu düşünmeme hali neye sebep oluyor? Küçücük bir sorunun kocaman bir yumağa dönüşmesine sebep oluyor. O zaman da bunun bedelini toplum olarak hepimiz ödüyoruz. Eğitim dünyası başta olmak üzere tüm karar verici pozisyonunda olanların sonuca etraflıca bakmaları ve soruna/suça sebep olan faktörleri iyi bir şekilde değerlendirmeleri gerekiyor.
Anne babaların da çocuk yetiştirmenin basit bir iş olmadığını bilerek ve gereken çabayı göstererek bu yola girmeleri gerekiyor. Onlara etki eden her şeyi hesaba katmaları gerekiyor. Üremek ve çocuk büyütmek arasında çok büyük farklar var. Dolayısıyla üremeyi politika edinen değil, aksine çocuklarına güzel bir gelecek hazırlamak için tüm koşulları zorlayan politikacıların varlığında alınsın tüm kararlar. Böylece bu silsile tüm olumlu yanlarıyla toplumun tüm katmanlarına yayılsın. Gerisi geleceğe güvenle bakan bir gençlik olsun. 23 Nisan ve 19 Mayıs gibi günlerin içleri doldurulsun ve tüm çabamız çocuklardan yana olsun. Gerisi sadece güzellik olsun…