Polat niye açıklamıyor?

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Fatma Kaplan Hürriyet kuşkusuz çok iyi çalıştı.

Kampanya sürecini profesyonelce götürdü.

Ama bu profesyonelliğe ben şu “Mağduriyet” olayını da eklemek istiyorum.

Bizim milletimiz duygusaldır, o duygusal damarı buldunuz mu oradan yürür gidersiniz.

İşte Hürriyet bu damarı çok erken keşfetti.

Bunu yadırgamıyorum, sonuçta siyaset PR işi.

Elbette o da kendi reklamını yapacak, ortada mağduriyet varsa kullanacak, ben de olsam aynını yapardım.

Afiş olayı bunun ilk ayağı oldu.

Ne zaman ki Hürriyet’in dev afişi o duvardan AKP’lilerin şikayeti sonucu indirildi, orada geri gidiş başladı.

Hukuksuzdu

ya da değildi, bunu tartışmıyorum.

Ama vatandaş bunu bilmez, o kısmı duymaz.

O yüzden kendi haline bırakmaları en güzeliydi.

AKP ilk golü burada yedi.

İkincisi ve en fecaati ise şu korsan gazete olayı oldu.

“HATIRLA”

adıyla basılan rezil korsan gazete resmen Hürriyet’e boş alan açtı.

Hürriyet’e sadece boş kaleye topu sokmak kaldı, o da bunu en estetik şekliyle yaptı.

Korsan gazetenin hangi amaca hizmet ettiği hala muamma.

Veriler bu gazeteyi bizim meşhur Ömer Polat’ın kurguladığını, matbaasında bastığını söylüyor ama o ZİNHAR ben yapmadım diyor.

Hatta bir gazeteciye ağlanmış ve demiş ki, “Bu şehirde her taşın altında benim adımı arayanlar var. Ben böyle bir fikri duyduğumda karşı çıktım, yanlış olur dedim. Tamamen benim dışımda hazırlanmış” demiş.

Yani diyor ki, “Bu işin faillerini biliyorum.

Bana geldiler, ben kabul etmedim”

E o zaman neyi bekliyorsun Sayın Polat?

Çık açıkla, neden günah keçisi olmayı kabul ediyorsun?

Milletin oturduğu yerden sana hakaret etmesi, aşağılaması faturayı sana kesmesi hoşuna mı gidiyor?

Kimin diyetini ödüyorsun

, çık söyle biz de yazalım!

“Suçlu Ömer Polat değilmiş, adamın günahına girdik”

diyelim.

Ama diyemezsin, biliyorum.

Doğruysa şayet seni bir dakikada bitireceklerini biliyorsun çünkü.

Yalansa yediremeyeceğini de iyi biliyorsun.

Durum buyken kimsenin sana inanmasını bekleme zira bu ahmaklıktan başka bir şey değil.

Seninki şu yalancı çobanın hikayesine benziyor.

Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış.

İnanmıyoruz, boşuna çırpınma!

Ayrıca emekli olmuş gidiyormuşsun.

Git artık!

Çıkarken kapıyı iyi kapatmayı da unutma!

AKP İHANETLE TANIŞTI

Seçimler oldu bitti, kazasız belasız atlattık çok şükür.

Yazacak o kadar çok konu var ki neresinden başlasam bilemiyorum.

En iyisi zamana yaymak olacak

, diyerek birkaç kelam edeyim.

İzmit’te Fatma Kaplan Hürriyet’in kazanması sürpriz olmadı.

Nedenine gelince…

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Hürriyet ne hata yaparsa yapsın

Kimi kırıp dökerse döksün

kimse ona küsüp gitmiyor.

Çünkü bir inanmışlık vardı CHP’lilerde demiştim.

Hürriyet nasıl davranırsa davransın bir Allahın kulu karşısına geçemedi.

Ve Fatma Kaplan Hürriyet, bildiği yolda ardına bakmadan ilerlediği için bugün o koltuğa geldi.

Şayet siyaset eskilerini dinleyip onların rotasından ilerleseydi 2014’de yaşananın aynısı olurdu.

***

2014’te bir medya organının ve o günkü CHP yapısının “Projesi” olarak ortaya çıkan Sefa Sirmen gibi davransaydı sonuç yine hüsran olurdu.

İşte bunların hepsini çok iyi bilen, o günleri bizzat yaşam tecrübesiyle öğrenen Hürriyet

Kimseye geçit vermedi. Meclis listesinin oluşmasında dahi yeri geldi diklendi ama taviz vermedi.

Eski isimlerden yanında bir tek Alparslan Seymen vardı, o da Hürriyet’in yoğurt yiyişine pek müdahale etmedi.

Bu işin baş mimarıydı, adaylığa ikna edendi.

Yol gösterdi, destek oldu, kritik görüşmelerin alt yapısını oluşturdu ama siyaset yapma şekline karışmayıp saygı duymakla yetindi.

Dolayısıyla Seymen bu işte gizli kahraman olmayı başardı.

Daha sonraki günlerde Seymen’e ayrı parantez açacağım zaman gelecek, şimdi devam edelim.

***

Hürriyet bu seçimi kendi belirlediği çalışma yöntemiyle kazandı.

Ama kabul etmek gerek; son anda işi sahiplenen il başkanı da bunda pay sahibi oldu.

Cengiz Sarıbay son düzlükte yapması gerekeni yaptı.

CHP’de ne kadar önemli aktör varsa sokağa çıkardı.

Parti düsturuna ses çıkaramayan aktörler itelemeyle de olsa Hürriyet ile bir bütünlük içinde göründüler.

Bu, CHP’de daha önce olan bir şey değildi.

İlla bir taraf dışarıda kalıyordu ama bu kez Sarıbay buna izin vermedi, herkesi sokağa döktü.

Kadınlar işi sahiplendi. Eski başkanlar Hamiyet Göksu, Sevim Özen, Sevim Pekyörür, Bilge Çoker gibi ne kadar kadın aktör varsa hepsi Hürriyet’i köküne kadar sahiplendi.

Bir bahar havası yaşanacağının esintileriydi onlar, her birini dikkatle izledim.

Farklı hava eseceğini ilk onlar müjdeledi.

Demek ki neymiş, CHP tek vücut olduğunda, kazanacağına ilk önce kendileri inandıklarında, halk onlara kör, sağır ve dilsiz değilmiş.

***

Olaya bir de AKP cephesinden bakalım.

Uzun uzun analizler yapmayacağım, buna çok zamanımız olacak.

Ancak Hürriyet’in olayından yola çıkarak birkaç betimleme yapmakta yarar var.

***

Hürriyet’e yaptığım gibi, “Sibel Gönül ne hata yaparsa yapsın AKP ondan vazgeçmedi” cümlesini Gönül için kurabilir miyiz, kuramayız.

Çünkü onun öyle bir lüksü hiç olmadı.

Sibel Gönül pek çok siyasi kariyerine ve kentteki geçmişine rağmen Kocaeli’nin unutulmaya yüz tutmuş siyasetçilerinden biriydi.

Kendisine uzun zaman aradan sonra ilk kez Cumhurbaşkanının, Karaosmanoğlu’na taziye ziyareti sırasında rastladık.

O güne kadar Sibel Gönül’ü ne hatırlayan vardı ne de kendini hatırlatmak için onun bir çabası vardı.

Dolayısıyla onu yeniden parlatmak hiçte kolay değildi.

Adaylığı açıklandığı andan itibaren partinin üzerine ölü toprağı atılmış gibiydi.

Ve o toprağı teşkilatın üzerinden bir hamlede çekip alabilecek kudret AKP yönetiminde yoktu.

Bunun için güçlü il başkanı, güçlü teşkilat gerekiyordu.

Ama aradığınız kişiye o an ulaşılamıyordu.

***

Bu işin faturasını bir yerlere yaslamak gibi bir derdim yok fakat gerçekleri görmek de lazım.

AKP yönetimi Gönül olayında çabuk tavır alamadı, oluşan tepkileri göğüsleyemedi.

Herkesi bir masa etrafında toplayamadı.

Aday adaylarının gönlünü kazanamadı. Onları kendi haline bırakmaları son derece yanlıştı.

Milletvekilleri derseniz, yeterince desturlanmadı.

Düşünsenize… Sibel Gönül’ün aday olmasına olumlu referans olan kadın vekiller bile onu sahipsiz bıraktı.

Neden? Çünkü yeni ve güçlü bir kadın aktör ayaklarına takılmasın istediler.

Şöyle üçü bir araya gelip İzmit’in sokaklarında bir hava estiremediler.

Sanki İzmit kaybedilsin diye özel bir çabaları vardı.

Sibel Gönül de onlara eyvallah etmedi -ki bu da yanlıştı.

Diretmesi lazımdı, eksikleri görüp il başkanına pres yapması gerekirdi.

Ayrıca eş desteği tabi ki çok önemli ama Gönül, hiçbir siyasi tecrübesi olmayan eşine resmen kampanya sürecini teslim etti.

Bu da çok göze batan detaylardan biriydi.

***

Durum böyleyken, kimseye eyvallahı olmayan Sibel Gönül’e “zaten bayılmayan” teşkilat ve kimi aday adayları bir ders vermek istedi.

Biz buna oturduğumuz yerden “DERS” diyoruz ama AKP cephesinden bakıldığında onlar bunun adına “İHANET” diyor.

AKP’liler İzmit’te Gönül’ü içselleştiremeyenleri partiye ihanet etmekle itham ediyor.

Doğru mudur, e doğru tabi…

Ders vermek için “zıttına” hareket etmek gerekiyor, onlar da bunu yaptı.

Sibel Gönül’ün kaybetme nedenleri arasında bu ihaneti de görmek lazım.

***

Onun yanı sıra teşkilatın ne kadar zayıf kaldığını, organizasyon yeteneğinin sınırlı olduğunu

Toparlayıcı olamadığını da atlamamak lazım.

Mesela bırakın aday adaylarını; neredeydi Mahmut Civelek, neredeydi Şemsettin Ceyhan?

Neredeydi Mehmet Uzunoğlu, Nuri Güney, Ahmet Berberoğlu

ve bir sürü isim?

Bu isimlerden destek mi istenmedi, bilerek mi yanaştırılmadı yoksa ellerini ovuşturarak kendilerine yer açılması için özellikle mi topa girmediler?

Karaosmanoğlu var bir de.

Onu uzun uzadıya yazmak lazım. Yata yata veda ettiğini anlatmak lazım.

***

Velhasıl kelam AKP’de büyük bir kopukluk ve ihanet sonucu;

Hürriyet’in azimli çalışmaları

ve CHP’nin ilk defa tek vücut olma becerisi sonucu;

İzmit yıllar sonra sosyal demokrat belediyecilik anlayışıyla buluştu.

Bu sayede artık AKP ilimizde tek kale maç oynamaktan kurtuldu.

Ama aynı zamanda AKP bu sayede 16 yıl sonra ihanetle tanıştı.

AKP büyük bir saadet zinciriydi ve herkes o zincirin bir halkasıydı.

İşte asıl şimdi siyasi parti boyutuna geçiş yaptı.

İhanetler, zararına satışlar başladı.

Bunu bu kentte durdurabilecek bir aktör çıkar mı, bekleyip göreceğiz.

Tevazu, samimiyet, gayret

dediğin bir yere kadar yetiyor.

***

Bu yaşananların ardından;

Kente rekabetle birlikte yeni bir heyecan geldi.

Martın sonu bahar diye diye baharı getirdiler, iyi mi!

Bakalım bizi nasıl bir İZMİT bekliyor?