Büyükakın evine otobüsle gitmez

Makam aracı filan epey tartışma konusu oldu.

135 bin liralık araca yapılan 250 bin liralık VİP kaplama günlerce konuşuldu.

Ben haberini yaptım, geçtim.

Eleştirenler de oldu, haklı görenler de.

Bizim Mevlüt, “ucuz arabaya biniyor daha pahalısına binmediği için eleştiriyorum” dedi.

Hiciv yaptı sananlar olmuş, “Mevlüt artık muhalif mi” diyenler oldu.

Gülümsedim…

*

Makam aracı muhabbetini ardımızda bıraktık.

Ancak önceki gün daha büyük bir sorun dikkatimi çekti.

Tahir Büyükakın ilerleyen yıllarda görevi devrederken İbrahim Karaosmanoğlu gibi belediye önünden belediye otobüsüne atlayıp evine gidemeyecek.

Çünkü Büyükakın’ın evinin olduğu bölgeye giden belediye otobüsü yok.

*

Tahir Büyükakın Orhan Mahallesi’nde oturuyor.

Benim komşum.

Aramızda birkaç site var.

Bu bölgede benim en büyük sıkıntım toplu ulaşım.

Hala tek bir belediye otobüsü burada hizmet vermiyor.

Doğu Kışla Parkı’ndan kalkan 5-6 kişilik küçük dolmuşlar var.

Bir de şehir içi minibüsler var.

Bu iki ulaşım şeklini de toplu ulaşım olarak görmüyorum.

Her iki ulaşım şekli de çağımıza uygun değil.

Ben bisikletime biniyorum, evimden merkeze iniyorum.

Peki yukarı nasıl çıkacağım?

Saatler sürüyor.

Bu sebeple bisikleti bir ulaşım aracı olarak kullanamıyorum.

Halbuki tek bir belediye hattı olsa ve belediye otobüsleri buraya çalışsa… Fena mı olur?

Gazanfer Bilge Bulvarı çok dik, Rasathane Yokuşu da öyle.

Bu sebeple otobüsler hizmet vermiyor.

Peki ama Gültepe’den yahut eski İstanbul Yolu’ndan buraya özel bir hat oluşturulamaz mı?

Yarım saatte bir belediye otobüsü işlese bu bölgeye, büyük bir hizmet olur.

Ama öyle eski tip otobüslerden değil, önünde bisikletlik olan modern otobüslerden olması lazım.

Kent geneline nazaran sağlıklı yaşam bilincine sahip bölge halkı bu tip otobüsleri aktif olarak kullanacaktır.

Bence yapmaz ama, böylelikle gün gelip de görevi devrederken Tahir Büyükakın da evine belediye otobüsüyle gidip Karaosmanoğlu gibi şovunu ortaya koyabilir…

TURKCELL

YALAN

SÖYLÜYOR!

Çok uzun yıllardır Turkcell kullanıcısıyım.

Yüzlerce lira telefon faturası ödüyorum.

Evin interneti ve hatta televizyonum bile Turkcell.

Turkcell Türkiye’deki diğer operatörlerden daha pahalı.

Kaliteli hizmet almak için birkaç lira fazla ödemeyi göze alıyorum.

Ancak beklediği kaliteyi bulamadım.

Kullandığım telefon arıza yaptı.

Turkcell’in platinum müşteriler için yedek telefon kampanyası var.

Kampanyayı şu ifadelerle duyuruyorlar;

“Bireysel hatlı Platinum müşterilerimiz 0532 757 1 532'den, kurumsal hatlı Platinum müşterilerimiz 0532 757 57 57'den ya da sadece 532'den bize ulaşarak, randevu alabilir. Telefonunuz arızalanırsa, size geçici bir telefon verilir ve cihazınız Teknik Servis'e ulaştırılarak, tamir ettirilip size teslim edilir.

Ayrıcalığın Geçerli Olduğu İller

Platinum Hizmet Ekibi bireysel hatlı müşterilerimiz için İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Kocaeli, Manisa, Mersin, Aydın, Adana, Diyarbakır, Tekirdağ ve Sakarya'da; kurumsal hatlı müşterilerimiz için İstanbul, Ankara ve İzmir'de hizmet vermektedir.”

*

Ben mi yanlış okudum diye defalarca kontrol ettim.

Kocaeli’de de bu hizmet varmış.

Aylarca önce Arzu hanımın telefonu arızalandığında bu hizmetten faydalanmak istemişti.

Günlerce oyaladılar.

En sonunda pes ettik, yedek telefon istemedik.

O günlerde çok üstünde durmamıştım.

Benzer durum benim başıma geldi.

Uzun süredir Turkcell’den yedek telefon bekliyorum.

“Şu anda yedek telefonların hepsi müşteride. Geri dönüş olunca size ulaşacağız” dediler, ulaşmadılar.

Bana sorarsanız Turkcell yalan söylüyor.

Kocaeli’de böyle bir uygulamaları yok.

Bizi kandırıp, oyalıyorlar.

Oysa baştan o listeye Kocaeli yazmasalar benim böyle bir beklentim olmayacaktı.

Madem telefon faturamı düzenli ödüyorum ve böyle bir hizmet vaat ediliyor o halde bu hizmeti almalıyım öyle değil mi?

Şikayetimi Turkcell’e ilettim, ilgilenen olmadı.

Hala geri dönüş bekliyorum.

Vakit bulursam tüketici heyetine giderek başvuru yapacağım.

Yalan beyanlarının gereği ne ise yapsınlar!

5 YILDIZLI OTELDE

BENİ NASIL

ÖPTÜLER?

Normalde yediğim kazıkları asla dert etmem.

50 liranın, 100 liranın peşine düşmem.

Beni öpen, öptüğüyle kalır. Öyle mevladan belasını filan da dilemem…

Ama bu defa durum başka.

Hayatım boyunca hiç bu kadar aleni öpülmemiştim.

*

Cumartesi akşamı bir dostun oğlu evleniyor, Arzu hanımla The Ness Otel’deyiz.

Hani şu kentimizin nadide 5 yıldızlı otellerinden biri olan The Ness Otel’de…

Herkes kadar, herkes gibi eğleniyorum.

Adettendir, bu gibi organizasyonlarda masaya oturmadan masayla ilgilenen garsonu görürüm.

Hizmette aksilik olsun istemem, bahşişi peşin peşin veririm.

Yine öyle yaptım.

Ardından rakı söyledim.

Su gibi bir duble geldi. duble demeye bin şahit lazım.

İçtikten sonra ikinciyi söylerken garsonu uyardım 'değil duble, domuz sıkısı olsun' dedim.

Duble yerine yolluk geldi, hiç yoktan iyidir dedim.

Toplasan bir duble etmeyen iki bardak rakıdan sonra üçüncüyü söylüyordum ki garson uyardı, “İki dubleden sonrası ücretli!”

Arzu hanım alkol kullanmaz.

İstesem onun üzerinden rakı söyleyebilirdim.

Yapmadım.

Turizm sektörü zaten can çekişiyor, işin kolayına kaçmayayım dedim.

Üçüncü dubleyi ücretli sipariş ettim.

Rakı geldi.

Yine bir dublenin yanına yaklaşamayacak kadar az alkol ver içinde.

Bedelini sorduğumda yıllardır yemeyi beklediğim o tokatı yedim, “50 lira!”

Yanlış okumadınız, içinde 5 cl rakı olmayan bir bardağa 50 lira talep ettiler.

Ödedim.

Bir daha da 1 liram geçmez The Ness Otel’e.

*

Kocaeli’de işte bu yüzden turizm gelişmiyor ve hiçbir zaman gelişmeyecek.

Sen otel işletmeciliği yapmak yerine gelen müşterileri kazıklamak için çabalarsan bu kentin eğlence hayatına hançer sokmaktan başka bir işe yaramazsın.

Kocaeli’deki diğer otellerle görüştüm.

En kaliteli otelde bile duble rakı 40 lira.

Üstelik körfez manzarası var leb-i derya…

*

50 verdim.

Bir güzel öpüldüm.

Üzerimde hafif bir mahcubiyetle masada bekliyorum.

Normal şartlarda bu öpülme karşısında gümüş yemek takımlarında, kristal bardaklarda yemek yiyip içmem gerekiyor.

Öpsünler ama en azından kaliteli öpsünler diye çalkalanıyor kafamda düşüncüler…

O sırada masadaki bir arkadaş şarap istedi.

Önünde kullanılmış olan kadehe yöneldi garson, “bunu alabilir miyim” diye sürdü.

İçinde yarım meyve suyu var…

Neden almak istediğini sorduk, “mutfakta bardak kalmadı” dedi.

Şarabı masaya kullanılmış bardakla getirecekti yani…

50 liralık öpücüğe kullanılmış bardak.

Biz bu kafayla gittiğimiz sürece, bu hizmet bu kent çok bile.