Son günlerde ülkenin durumu malumunuz.
Ekonomik buhranlardan millet kafasını kaldıramaz oldu.
Bunun yanı sıra pek çok sorunla karşı karşıya kalan vatandaş, ne yapacağını şaşırmış durumda
Yeni seçim atlatan Türkiye’de beş yıl daha bu iktidarla işlerin nasıl yürüyeceğini düşünen büyük bir kesim var.
İktidardan memnun olmayıp, arayışlara giren bu kesimin büyük çoğunluğu ana muhalefet partisini, CHP’yi umut olarak görüyor.
Ancak CHP’ye baktıklarında ise var olan umutları yerle yeksan oluveriyor.
24 Haziran seçimlerinin ardından CHP’de yaşanan kırılmalar aslında pek çoğuna göre sürpriz değil.
Bana göre de sürpriz değil!
Çünkü AKP’nin ülke yönetimini bırakmamak için var gücüyle uğraşacağını zaten biliyorduk.
Bütün imkanları elinde bulunduran AKP, bu kez hiç zorlanmadan tekrar galibiyetini ilan ediverdi.
Ona ne bir dur diyen oldu, ne de hesap soran…
Gerçekten o gece neler oldu, bunu biz belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Ama bu durumu salt seçim gecesine bağlamak da pek akıllıca değil.
Sorun aslında sosyolojik, sorun aslında çok daha derinlere dayanıyor.
Hani bazen bir şeyi kafanızda düşünürsünüz de onu ifade edemezsiniz ya!
İşte ben de bugün bana bunu hissettiren müthiş bir durum tespiti içeren yazı okudum.
CHP’nin hallerini en yalın haliyle anlatan yazının sahibi ise Türkiye’de sağlık alanında başarılarıyla ün yapmış bir isim.
Kocaeli Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Savaş Ceylan.
Savaş Hocayı uzun uzadıya anlatmaya gerek var mı bilmiyorum.
Onun mesleğinde geldiği noktayı anlatmaya benim ne bilgim de yetmez, haddim de olmaz.
Sadece çok ama çok saygı duyduğum biri olduğunu söylemem yeterli.
Ama bugün fark ettim ki Kocaeli’nin Savaş Hocası sadece tıp alanında değil, politikada, insan psikolojisinde, sosyolojik bakış olarak da oldukça nokta atışları yapabilen biriymiş.
Bugün kaleme aldığı ve sosyal medyada paylaştığı “CHP’nin halleri” adını verdiği mektupta özellikle ilgimi çeken bir nokta vardı.
O da CHP’nin işi sınıfıyla bağlarının kopmasına neden olan sendikal örgütlenmeyi bertaraf etmesiydi.
CHP ne kadar sendikal örgütlenmeden uzaklaştıysa muhafazakar kesim de bir aynı hızla dini örgütlenmenin dozunu arttırmıştı.
Çokta haklı bir tespitte bulunmuştu Savaş Hoca.
Bir önemli durum tespiti daha vardı ki, benim de sık sık dile getirdiğim bir konu.
Maalesef ülkemizde orta sınıf diye bir kesim kalmadı.
Gelir seviyesi orta sınıftan çok daha alt seviyede olanlarla iktidar pastasından aslan payı alanların ilgi duyduğu ve dini öne koyan bir anlayışa ilgi çok daha büyüktü.
Bu da çok doğru bir durum tespitiydi.
CHP’nin ise bu durumlar karşısında alternatif olamayışını bu ve buna benzer hallere bağlayan Savaş Hoca bakın olayı ne de güzel anlatmış.
-İşte Savaş Ceylan’ın CHP’nin halleri adını verdiği o yazı:
“CHP kurulduğu tarihten itibaren, bu ülkedeki modernist, laik, kısmen pozitivist, kentlileşen ve kent soylulardan oluşan, ağırlıklı orta sınıfı temsil eden parti olmuştur.
Çok partili sürece geçildikten sonra birkaç seçim hariç tüm seçimleri muhafazakar partilere karşı kaybetmiştir. Sorun partide değildir. Sosyolojik olarak temsil ettiği taban % 20-25 bandındadır.
Muhafazakar partiler için her daim %60’ı oluşturan alt sınıflar, yoksullar, bugün asgari ücretle geçimini sağlayan kesim doğal tabanını oluşturmaktadır.
Bu tabanla organik bağlarını din, cami, cemaat, belediyeler ve kalkınma stratejili politikalar üzerinden etkili bir biçimde sürdürmektedirler.
Son dönemde daha belirgin olmak üzere bu tabandan gelen liderlerle bu oy konsolidasyonu daha fazla sağlanmaktadır.
CHP gibi kendini tarihsel süreçte orta sol, demokratik sol ve sosyal demokrat tanımlayan bir partinin sosyolojik olarak bu tabanla ilişki kurması günümüzde çok zordur.
Yetmişli yıllarda ki CHP başarısında bu tabanda kılcal damarlar gibi etkili olan sendikal örgütlenmeler, güçlü yerel yönetim desteği ve karizmatik lider olgusu tarihte iki kez partinin seçimleri kazanmasını ve iktidar olmasını sağlamıştır.
Seksen sonrası globalleşme ve bunun doğal sonucu sendikal örgütlenmelerin gücünü kaybetmesi sosyal demokrat partilerin bu sınıflarla ilişkisini koparmış, etkili dini örgütlenmeler muhafazakar partilerin etkisini eskiden olduğu gibi arttırmıştır.
CHP’nin % 20-25 bandını geçmesi parti ile değil, ancak orta sınıfın genişlemesi ile mümkün olabilir.
Son seçimlerle ilgili tüm toplumsal analizler bu görüşü desteklemektedir (eğitim düzeyi, merkezi kent yaşamı ve diğerleri).
Son seçimlerde CHP’de farklı bir durum yaşanmıştır. İlk kez bu sınıflarla iletişim kurabilen ve değebilen bir lider cumhurbaşkanı adayı yapılmıştır.
Aslında eğitimli, bilgili, ziyadesiyle bilgiç olan orta sınıfın benimseyeceği bir aday değildir.
Eğitimi, zaafları, güvenirliği, kaybetmişliği ile CHP’nin tarihsel sürecindeki lider profili ile de uyumlu değildir.
Bu nedenle başlangıçta kerhen verilen destek “ahır sohbeti, kamyon şoförü oğlu olması, muhafazakar bir aileden gelmesi ve mitinglerde CHP’nin ulaşamadığı kitlelerle kurduğu sıcak temas” ile ilk kez partinin adayının oyunu %30’un üzerine taşımıştır.
Ancak orta sınıfın kerhen verdiği destek bir gecede asılsız komplo teorileri ile yerle bir olmuş, parti hızla eski kodlarına dönmüştür.
Sorun ne partidedir ne de liderlerdedir. CHP ya da bu ülkedeki sosyal demokrat partiler, seçmen tabanlarını oluşturan orta sınıf gelişmedikçe iktidar olmaları zor gözükmektedir.
Burada en pratik ya da pragmatik çözüm kendi oy tabanının üzerinde Muharrem İnce örneğinde yaşandığı üzere alt sınıflardan geçici oy desteklerini sağlayabilmek
ya da muhafazakar partilerin konjonktürel (Ekonomik ve diğerleri) sebeplerle çöküşünü beklemektir.
Seçmen tabanında merkez sağ partilerin oluşması, yükselmesi ve etnisite tabanlı partilerle koalisyonlar başka bir mektubun konusudur.
Sevgilerimle
Dr. Savaş Ceylan