Karaot

Uğur BAYRAM

Uğur BAYRAM

Tüm Yazıları

Anadolu…

Üzerinde yaşadığımız topraklar, uygarlık tarihinin anakarası.

Hatta uygarlık tarihinden önce de, insanlığın var olduğu en kadim topraklara sahibiz.

İnsanlıkla birlikte ilkel tarımdan modern tarıma kadar nice medeniyetleri doyurdu da bize hiç sırtını dönmedi Anadolu.

Ama çok değil iki yıl önce ‘Milli Tarım Projesi’ adında başlatılan reformla çiftçileri bir sürpriz bekliyordu. 2018’den itibaren şirketlerin denetiminde üretilip satılan tohumlar, çiftçiler için zorunlu hale getirildi.

Peki bu ne anlama geliyordu?

CHP Bursa milletvekili Orhan Sarıbal iki yıl önce aynen şöyle demişti;

“Atalarından kalma yerel tohumlarla yetiştirdiği ürünlerini pazarlamaya çalışan küçük çiftçiler, bu düzenlemeden sonra suçlu muamelesi görecekler”

2006 yılında çıkarılan Tohum Yasası’yla, nefes almakta güçlük çeken ülke tarımı her geçen gün dışa bağımlı hale getirildi.

Hatta, GDO’lu ürünlerin piyasaya girmesi için var güçle emek sarf edildi!

Dönemin, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in şu sözlerini hatırlayalım;

“2018’de sertifikalı tohum kullanmayan destek alamayacak. Yağmurlama ve damlama sistemi kurmayanlara da destek verilmeyecek”

Yaratılan bu korku perdesinde hiç hoş olmayan gölge oyunları oynandı ne yazık ki.

Binlerce yıllık tarımsal mirasımız olan tohumculuğun, yerli taşeronlar ve çok uluslu şirketlere emanet edilmesinin acısını yıllardır çekiyoruz.

Hibrit adı verilen kısır tohumlar sadece tek kullanımlık olmasının yanında, genetiği değiştirildiği için de halkın sağlığıyla oynadı durdu.

Aslında konu o kadar derin ve uzun ki!

Tohum Kanunu’ndan sonra yaşanan tüm gelişmeleri araştırıp yazmaya kalksam günler, haftalar yetmez.

Ben akşam salataya doğradığım domatesin rengine, salatalığın genzime ulaşan nefis kokusuna dikkat ediyorum.

Yani tarımla ilgili bilgim, ‘bazılarından’ pek farklı değil!

Ama size biriyle tanıştırmak istiyorum.

Adı Feray Karapınar…

Adamı biraz araştırdım, tam anlamıyla delinin teki, hatta argo tabiriyle de hafif çatlak!

Fakat sadece sempatik konuşmakla kalmıyor, uğraşıyor.

Karaot Tohum Derneği kurucu üyesi. Biyografisinde kendisini şöyle anlatıyor:

1975 Aydın Koçarlı doğumluyum. 7 yıllık bir öğrenim hayatım var, orta ikiye kadar okudum. 7. sınıftan sonra önce bir terzinin yanında, sonra tekstil atölyelerinde çalışmaya başladım. Özel zevklerim balık tutmak ve rakı içmek. Önceden yerel tohumlarla ilgili bir televizyon programı izledim ve yerel tohumların yok olmasıyla ilgili çalışmalara başladım. Karaot Tohum Derneği’nin kuruluşunda rol aldım ve aslında anlamlandırdığım hayatım ondan sonra başladı. Köylerde geziler yaparak, yerel tohumların önemi, toprak, su ve hava kullanımı konusunda çalışmalar yaptık. Tohumların bulunarak çoğaltılması ve tekrar üreticilere dağıtılması ile ilgili çalışmalar yapıyoruz. Dernek olarak AB fonu kullanmıyoruz. Ticari şirketlerle iş birliği yapmıyoruz. Çiftçi kurumlarının, çiftçi örgütlerinin, kendi öz güçlerini kullanarak daha uzun ve sürdürülebilir tarım yapabileceklerine inandığımız için aslında bu yöntemleri tercih etmiyoruz.

Feray Karapınar, “Sahibi olmayan bir şeyin satılmasına karşıyız” diyerek tohum meselesine ve bu meselenin krize dönüşmesine izin vermemiş.

Mevzuatı da karşısına almıyor zaten, adam etkinliklerinde bedavadan tohum dağıtıyor.

Hatta hibritsiz, GDO’suz, geleneksel metotla çoğaltılmış tohumlarımızdan yapılmış ürünleri pazarladığı bir sistem de kurmuş.

Ekşi sözlük yazarlarından birisi, uzun ve anlamlı cümlesinde şöyle diyor;

“Bu ürünleri satın alırsak, yerel tohumların korunmasına, ekim ve dikiminin yaygınlaştırılmasına, bu tohumlarla üretim yapan köylülerin çorbasını kaynatmasına ve bu üretim modeline devam etmesine, geleneksel tarımın yaygınlaşmasına ve desteklenmesine katkıda bulunmuş ve yiyebileceğimiz en sağlıklı, katkısız sebze ve meyvelere erişmiş oluruz. “

Feray beyle tanışmadım ama internetteki bir videosunu izledikten sonra emeğine hayranlık duydum.

Hatta birazdan ‘Mevsim Kutusu’ adındaki internet sitesine girip fasulye ve salça siparişi vereceğim.

Feray Karapınar’ın asker arkadaşı kuzenim Basri Tuğral, bu yazıya ilham olduğun için sana ayrıca teşekkür ederim…

Uğur Bayram