Direne direne güçlendik
Yola çıkarken kendime bir çizgi belirlemiştim.
Aslında o çizgi benim şahsi duruşumla aynı iz düşümdeydi.
Doğruya doğru, eğriye eğri anlayışından kopmayacaktım.
Doğruları bir yazıyorsak, yanlışları iki-üç defa yazacağız, demiştim.
***
Her zamanki gibi zoru seçtim.
Kolay işlerin bana göre olmadığını düşünürüm.
Ruhumda aykırılık var, olaylara dümdüz bakamam, mutlaka sorgulamak gerektiğine inanırım.
Özellikle kentimizde 13-0 iktidarıyla şımardıkça şımaran, güç zehirlenmesi yaşayanların akıl almaz işlerini yazmak her baba yiğidin harcı değildi.
Demokles’in kılıcı gibi elinde sopayla basını terbiye edenlerin, baş edemediği bir mecra burası.
İsteselerdi bizi dakikasında boğarlardı, buna inanıyorum.
Ancak bunu yapmaları için ya bizim bu mesleği - gazeteciliği suiistimal etmiş olmamız gerekiyordu.
Veya eleştirinin dozunu kaçırıp başka tarafın yandaşı gibi davranıp, hatalı cümleler kurmamız gerekiyordu.
Bundan özellikle sakındık. Direne direne var olmayı sürdürdük. Direndikçe güçlendik, güçlendikçe büyüdük.
***
Hani belediye başkanları, başkan olmadan önce hep derler, “seçilince herkesin başkanı olacağım” diye…
O iş hiçte dedikleri gibi olmaz.
Ama biz herkesin kendini bulacağı gazetecilik yapma konusundaki iddiamızı ısrarla sürdürüyoruz.
Bugün kendini dev aynasında görenlerin düştükleri durum ortadayken, halkın güven duyacağı kurum olma yolundaki ilerleyişimiz iyi bir ekip başarısından geçiyor.
Bu ekibe yeni kattığımız arkadaşımız Sebahattin Aydın ile daha da ivme kazanacağımıza ve istikrarlı çalışacağımıza inanıyorum.
***
Biraz megalomanca olacak ama söylemeden geçemeyeceğim.
Benimle uyumlu çalışamayan hiç kimseyle çalışamaz.
Çünkü ben arkadaşlarımı mesai arkadaşı olarak görür, ona göre davranırım.
Kendime yapılmasını istemediğim hiçbir şeyi arkadaşlarıma yapmamaya özen gösteririm.
Hoşgörü kalibrem oldukça yüksektir.
Es kaza; yanlış bir haber yapılmışsa onlarla birlikte göğüslerim.
Meslek adına iş kazası görülecek her şeyi hoş görebilirim.
Onun dışında buradan ayrılan her kişi ya, özel nedenlerinden dolayı kendi isteğiyle gider ya da ihanet ederse gönderilir.
***
Çok şükür arkadaşlarımızla sorunsuz biçimde yol yürümeye devam ediyoruz.
Bu yolculukta aramıza yeni katılan Sebahattin Aydın’a tekrar hoş geldin diyorum.
İyi ki geldin Sebahattin, hep seninle çalışmayı isterdim, bu isteğim de oldu.
Sıradaki arkadaşımız gelsin…
-------
YAVAŞ DÖNÜN, ÜMMET YETİŞEMİYOR…!
Herkesin okuduğu, güven duyduğu gazete olma iddiamızdan ara ara bahsederim.
Bu söylediklerimin hiçbiri öylesine söylenmiş sözler değil.
Bu çizgi doğru bir çizgi.
Sevenden çok sevmeyenin olmalı.
Sevmeyenden çok saygı duyanlar artmalı.
Çünkü kimse bizi sevmek zorunda değil ama yaptığımız işe saygı duyulması son derece önemli.
Bu işte bir gün sevilirsiniz, ertesi gün yerden yere vurulursunuz.
Bunları göğüslemeye hazır değilseniz öyle ne kokar ne bulaşır cinsinden gazetecilik yaparsınız.
Hal buyken, varacağınız yer bellidir.
Bu asla bizim tarzımız olmadı, olamaz da…
***
Şuraya gelmek istiyorum:
Dün bir yazı yazdım. CHP başımı döndürüyor dedim.
Neydi konu?
CHP’nin 15 Temmuz konusundaki duruşunun sürekli değişmesiyle alakalıydı.
Önce tiyatro dediği, ardından “Yenikapı ruhuyla” hareket ettiği, sonra “kontrollü darbe” söylemiyle ortaya çıktığı ve son olarak “bal gibi kanlı darbedir” çizgisine uzanan hatırlatmayı yaptım.
Ben yazarken yoruldum, onlar dönmekten yorulmadı, iyi mi?
Tüm bunları aklımın almadığını ifade ettim.
***
O kadar çok destek mesajları aldım ki sormayın gitsin.
Tabi, bana kızanlar da yok değildi.
Olsun, hiç önemli değil.
Bu memlekette başımıza ne geliyorsa kral çıplak diyememekten, şakşakçılık yapmaktan geliyor.
Evelallah kimseye bir diyet borcumuz yok.
Gördüğümüz yanlışı yazmamamız için hiçbir neden olamaz.
***
Hala aynı yerdeyim.
AKP’nin FETÖ’yü başımıza bela etmesi gerçeğini unutmadık.
Unutturmaya da niyetimiz yok.
Ama CHP’nin bunları unutup bugün adeta 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlar gibi kutlama yapmalarını
Şehitliğe çıkıp dua okumalarını
İzmit belediyesinin girişine 15 Temmuz pankartı asmalarını
Dahası 15 Temmuz sergisi yapmalarını ben bir yere sığdıramıyorum.
***
Yanlış anlaşılmak istemem.
Bunlara karşı değilim, neden yaptılar demiyorum.
Birdenbire ne değişti, onu anlamaya çalışıyorum.
Düne kadar birtakım tarikatlar, cemaatler ve vakıflar aracılığıyla “ılımlı islam” politikası anlayışıyla AKP’ye sızanlar;
Şimdi kabuk değiştirip “ılımlı solcu, ılımlı milliyetçi mi” oldular?
Ben bu hızlı dönüşün gerekçeleriyle ilgileniyorum daha çok.
***
Zafere giden her yol mubah sözünün faturasını çok ağır ödedik.
Bu işin altından da benzer bir şey çıkacağı endişesine kapıldım.
Yoksa CHP durduk yere 15 Temmuz’a bu kadar niye sarılsın?
Bugün ilimizdeki CHP ve İYİ Parti temsilcilerinin 15 Temmuz’daki mesajları ve duruşları nedeniyle ne kadar zorlandıklarını adım gibi biliyorum.
Onların ki kurumsal bir duruş.
Gidin birebirde sorun bakalım Sarıbay darbeye inanıyor mu?
Gidin sorun bakalım Hürriyet tiyatro söyleminden gram geri adım attı mı?
Gidin sorun Lütfü Türkkan’a Şanbaz Yıldız’a ve diğerlerine…
Bunlarla defalarca bu konuyu konuşmuş biri olarak; bu hızlı dönüşümün sebebini anlayamamam son derece normal değil mi?
Ne oldu da ılıman iklime geçtiniz?
Düğmeye kim bastı, bizi neler bekliyor?
Ama bu kadar hızlı dönüş CHP’ye olsun İYİ Parti’ye olsun yakışmadı.
“Az yavaş dönün, ümmet yetişemiyor” diyesi geliyor insanın!