Gelecek Partisi neymiş öyle(!)

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Dünkü yazımda “Gelecek Partisi” ile alakalı kaba taslak düşüncelerimi ifade etmiştim.

Okumayanlar için kısaca hatırlatacak olursam;

Ülkemizdeki siyasette lidere dayalı anlayışla yol alındığından bahisle;

Sayın Ahmet Davutoğlu’nun bu anlamda kitleleri peşinden sürükleyecek bir lider olma özelliğinden uzak olduğunu yazmıştım.

Dolayısıyla ilk seçimde alacakları oy oranında yüzde 2 veya 3’ü bulurlarsa başarı sayacağımı ifade ettim.

Bugün tesadüf olacak ki(!) ziyaretime Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Doğan Demir geldi.

Ziyaretinin yazıyla alakası olmadığını hatta yazıyı okumadığını ifade etti.

Doğan Demir şu anda yaptırdıkları anketlerde yüzde 4.3 oranında olduklarını söyledi.

Partiye müthiş bir teveccüh olduğunu, Davutoğlu’na vatandaşın güven duyduğunu anlattı.

Uzun bir sohbet oldu. Ben sordum o cevapladı. Röportaj değil, sohbetti.

Sohbetten önemli detayları aktarmaya çalışacağım.

***

Ahmet Davutoğlu’nun bir kişinin talimatıyla Başbakanlıktan alındığında tepkisiz kalışını eleştirdim.

Seçimle gelen bir Başbakanın, onur kırıcı vaziyette görevine son verilmesinin ardından o partide kalmasının, susmasının yanlış olduğunu ve ayrılmakta geç kaldığını söyledim.

Sanırım Davutoğlu bu konuda çok sık eleştiri alıyor.

Onu da şöyle açıklıyormuş:

“O zamanlar düşündüm. Ben mi yoksa ülkem mi? Tabiki ülkem…”

deyip susmayı tercih etmiş.

Yani AKP’lilerin diline doladığı “BEKA” olayı maşallah hiç bitmiyor.

Sıkıştıkları yerde BEKA deyip işin içinden sıyrılıyorlar.

Kısacası bu cevap beni tatmin etmedi.

***

Doğan Demir Gelecek Partisi’nin başarılı olacağına çok inanıyor.

İkna kabiliyeti yüksek bir siyasetçi olduğunu kabul edelim.

Ayrıca PR işini de beceriyor.

Onu dinlerken sanki Davutoğlu’ndan değil de Erdoğan’dan bahsediyor sandım.

Belki yanılırım, belki çok iyi bir lider göreceğiz ilerleyen günlerde.

Bunu anlamak için şans vermek, onu tanımaya çalışmak lazım.

***

Bu ay sonunda Kandıra sapağının arka kısmında yerleştikleri il binasının açılışı olacakmış.

Açılışa Sayın Davutoğlu da katılıyor.

Sonrasında basınla buluşma olabilir ama henüz net değil.

Olursa seve seve katılacağımı, bu soruları kendisine sormayı istediğimi söyledim.

***

Doğan Demir Türkiye’deki ana akım medyada sansürlendiklerini,

Hal buyken yerel basını ve de sosyal medyayı çok önemsediklerini söyledi.

Ki, doğru yöntem budur.

Mesela İstanbul büyükşehir belediye seçimlerinde,

İstanbul ile alakamız olmadığı halde İmamoğlu’nun haberleri çalışma ekibi tarafından bize servis edilirdi.

Adam olacak çocuk daha ilk anda belli olur derler.

İmamoğlu ve onu kontrol eden ekip, İstanbul dışındaki kentlerin yerel medyasıyla bile ilişki halindeydi.

Çünkü İstanbul demek Türkiye demekti.

Orada her kentten her ırktan insan yaşıyor.

Dolayısıyla etkileşimin nereden geleceği belli olmaz.

***

Bu aklı kim vermişse on numara düşünülmüş.

Hangi kentte hangi haber siteleri ses getiriyorsa onlarla bağ kurdular.

Davutoğlu’nun partisi değil İstanbul, Türkiye’yi yönetme iddiası ortaya koyduğuna göre

Yerel medyayla ilişkileri çok akılcı yönetmelidir.

Tabi bunu sağlayacak kişiler o partinin teşkilat üyeleridir.

Gelecek Partisi’nin il başkanı Ömer Faruk Başaran şanslı ki, yanında ona yön gösterebilecek Kocaeli’den Doğan Demir var.

Bu kentin röntgenini çekmiştir. Basını tanır, sivil toplumları bilir, dahası kenti okur.

Kurulacak iyi bir ilişkiler manzumesiyle Kocaeli’de kendilerini fark ettirebilirler.

Öyle whatsapptan gazetecileri ekleyip gurup kurup bol bol fotoğraf atmakla bu işler olmaz.

Daha hissedilir daha beşeri tarzda yani sıcak temas olmalı.

Bu dediğimi başka yerlere çekmesinler, bizim o taraklarda bezimiz olmadığını bilen bilir.

40 yıllık parti değiller, çok daha ciddi çalışmak zorundalar.

***

Doğan Demir’e İl başkanı Ömer Faruk Başaran’ı sordum.

Çok kaliteli bir insan dedi.

-Ama İstanbul’da yaşıyormuş, buraya vakit ayıracak mı, gelip il binasında zaman geçirecek mi, kentin hızlı ve keşmekeş siyasetine o da dahil olacak mı? Konforuna düşkün biri gibi duruyor,

dedim.

Doğan Demir itiraz etti! Haftanın 4-5 günü il binasında olacağını, teşkilat yapılanmasını hızlandıracağını, kısa sürede sahaya çıkacağını söyledi.

-Teşkilat mı, örgüt mü

diye sordum.

Malum, Doğan Bey 30 yıllık CHP üyesiydi.

“Ben örgüt diyorum, bizimkiler teşkilat diyor”

dedi gülerek.

Oradan bağ ile CHP’ye geçtik.

Tepkileri merak ediyordum.

***

Demir, bu kararı aldıktan sonra ilk olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu aramış.

Bunu da ilk defa sizinle paylaşıyorum dedi.

Öyle midir bilmem, bazen böyle diyenlerin herkese aynı şeyi söylediğine tanıklığım çoktur.

Ama önemli bir bilgi olduğu kesindi.

Kılıçdaroğlu’ndan randevu alıp yanına gitmiş.

Durumu anlatmış. Affını istemiş.

-Ne dedi

, dedim.

“Kemal Bey bir şey demeden ben onu ikna ettim. Zaten naif bir insan. Başarı dileklerini iletti”

dedi.

***

Doğan Demir yıllardır Alevi vatandaşların sesi olmaya çalışıyor.

Alevilerin ise kendini konumlandırdığı partiler genellikle sol tarafta kalıyor.

CHP neredeyse Alevi partisi diye anılırken, Alevi vatandaşları temsil eden sivil toplum kuruluşunun genel başkanının

AKP’nin içinden çıkma sağ tandaslı bir partide görev alması ilginçti.

Bu saikle sohbetimizi sürdürdüğümüz Demir, siyasette artık sağ-sol kavramının rasyonel olmadığını savundu.

Onun bu cümlesini ben de şöyle tamamladım: ARTIK AKP VE DİĞERLERİ VAR…

Bu tezi kabul etti ve şöyle konuştu:

“Önemli olan yazılan tüzüklerin uygulamaya geçmesinde. Bir toplantıda dedim ki; Kürtleri CHP’ye, dindarları Ak Partiye, Milliyetçileri MHP’ye mahkum edemeyiz buna hakkımız yok.

Toplumun bütün katmanlarını bir araya getirip uzlaşmayı sağlayabiliyorsak hep birlikte yol alalım dedik ve ben öyle yola çıktım. Biz şu an Doğu ve Güneydoğuda Ak Parti ile yarışır hale geldik”

Doğru mu bilmem ama en azından iddialı.

Siyaset iddia işidir. İddianıza önce kendiniz inanacaksınız, sonra o enerjiyi karşıya vereceksiniz.

Biraz önce bahsettiğim gibi Doğan Demir ikna konusunda başarılı biri.

***

Yeni ortaya çıkan bir partiye olumsuz öğelerle yüklenmek istemiyorum.

Aklımdakilerin hepsini buraya yazsam, önyargılı damgası yiyeceğim.

Yazmasam, içimde tuttuklarımdan şişeceğim.

Ama büyüklerin bir sözü vardır; her doğru her yerde söylenmez derler.

Bunca emeğe bunca gayrete saygı duymak gerekir.

Çarenin nereden ve kimden geleceği hiç belli olmaz.

Bir bakmışsınız Gelecek Partisi kurtuluşun reçetesi oluvermiş.

İşte bu noktada iyi bir vatansever olarak benim sağım solum olmaz!

Yeterki o eski devlet anlayışı, devlet saygınlığı, kuvvetler ayrılığı gibi yiten şeyler geri gelsin.

Başka ne isteriz ki!

Beklentimizi bu kadar minimize ettik, daha ne olsun (!)

ÜÇ KURUŞLUK GAZETECİLER...

Birileri klavyenin başına geçince kendini dev aynasında görmeye devam ediyor.

Onlara sorsanız kendilerinden başka gazeteci yok.

Her şeyi onlar biliyor, en cesur onlar, onlar yazarsa ses geliyor, onlar yazmazsa birileri at koşturuyor.

Her önemli olayda üç kuruşa satılıyoruz, üç kuruş için doğrulardan vazgeçiyoruz falan…

Satma ve satılma konusunda adeta uzman mübarekler.

Ya arkadaş, bu üç kuruşluk lafı veya 200-300 liralık ilana boyun büken el etek öpen sözünden ben bir şey anlamıyorum.

Birincisi; kendi adımıza söyleyeyim, biz hiç ucuz olmadık.

İkincisi; ucuzluğu sizin telaffuz ettiğiniz rakamlarla ölçmedik.

Helal mi, değil mi ona baktık.

Ayrıca kimsenin yazdığının peşinden gitmek zorunda değiliz.

Sizin sevmediklerinizi biz de sevmeyelim diye bir kaide yok.

Aksine, sizin vurduğunuz yerde biz gül dikeriz.

Çünkü biliriz ki menfaatsiz, çıkarsız kalem oynatmazsınız.

Vuruyorsanız bir şey koparamadığınızdan, övüyorsanız maksat hasıl olduğundandır.

Bize kendinizi anlatmayın.

Herkes herkesin tarzını daha doğrusu ciğerini bilir.

Basına ayar veriyorlar diyorsunuz ya, asıl bunu yapmaya çalışan, yapamadıkça saldıran sizlersiniz.

Bize kralı ayar veremedi, siz hiç veremezsiniz.

Tek kriterimiz insanca yaklaşım, işimize duyulan saygı.

Yani öyle sizin hayal ettiğiniz gibi güllük gülistanlık bir durum yok.

Hoş olsa da kimseyi alakadar etmez.

Vakti zamanında muhalif gazeteci maskesi altında nasıl yandaşlık yaptığınızı çok insan bilmese de biz biliyoruz.

Yani demem o ki, bize hiç öyle çantalarla para gelmedi, gelmez de…

Bir kere bizi sizin kadar ciddiye almazlar.

Neden? Çünkü korku salamıyoruz, kimse tarafından korunmuyor kollanmıyoruz, keklik gibi ortadayız.

Bir davadan ceza aldım, ikinciyi alacağım diye ayaklarım titriyor.

Yani bir hatanın üstüne ikincisini yapma lüksüm dahi yok.

Bu ne büyük zenginliktir kim bilir!

O yüzden bakın işinize!

Ne yazıyorsanız, kimi hedefe koyuyorsanız koyun ama bizi bulaştırmayın.

Toplum zaten gerekli ayrımı yapıyor.

Hakkınız varsa teslim eder, hakkınız yoksa rezil eder.

Aynı şey hepimiz için geçerli.

Demem o ki, üç kuruşluk gazetecileri fazla dikkate alıyorsunuz.

Dikkate alarak bize prim yaptırıyorsunuz(!)

Şefaatinizden besleniyoruz.

Yapmayın!

Biz bu kadar iyiliği hak etmiyoruz.

Bilmem üç kuruşluk(!) meslektaşlarım bana katılırlar mı…(?)

----------------------------------------