Yüzyılımızda liderlik

Erhan Uysal

Erhan Uysal

Tüm Yazıları

İnsanlık tarihine baktığımızda son 50 yıl içinde üretilen bilgilerin, tüm insanlık tarihi boyunca üretilenden fazla olduğunu görmekteyiz.

1900 lü yılların başındaki yaşayan bir insan ile bugün yaşayan insanın arasındaki en büyük fark, bugünün insanının karşılaştığı bilgi bombardımanı tabi ki çok daha çoktur. Büyük değişimler olmaktadır. İnsanoğlu, geçmişimizi ve bugünü içine alan X – Y – Z jenerasyonları olarak gruplandırılmaktadır. Nasıl ki geçmişin bilim kurguları bugün artık gerçek olmaktaysa bugünün bilim kurguları da yarın ki tarihlerde bir gerçek olacaktır.

Yaşadığı dünyanın ve güneş sisteminin sınırlarını zorlayan, sırlar peşinde koşan ve bir derviş gibi evren denen sırlar mabedinin kapısını bilim yumruğu ile çalan modern insanın artık liderlik tarzı da değişmek ve gelişmek zorundadır.

Büyük Üstat Einstein’ın söylediği gibi “Aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar elde etmeyi bekleyemeyiz.” Bunu tabi ki siyaset adamlarımıza özellikle iletmek istiyorum.

Makam, mevki, paye gibi dünyevi etiketler ne olursa olsun her birimiz birbirimizin refahı, mutluluğu ve huzuru için hizmet ediyoruz. Bir kısım insan iş de duygu olmaz diyecektir. Ama muhakkak ki duygu olmalıdır.

Mustafa Kemal Atatürk Çanakkale Destanı yazılırken askerlerimize “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır” derken duygular ve ruhlara da hitap etmiştir.

Mutlu, huzurlu, bilgili, becerikli ve yetenekli çalışanlara sahip bir firma doğal olarak çalışanlarının da armut dibine düşer misali mutlu, huzurlu, bilgili, becerikli ve yetenekli çocukların yetişmesine de vesile olacaktır.

Mutlu, huzurlu bir aile mutlu ve huzurlu bir toplumun temelini atar ve böyle bir toplum da mutlu ve huzurlu bir ülke demektir. Bu zincirin bir sonraki adımı ise mutlu ve barış dolu bir dünyadır.

Geleceğin liderine bakarken tabi ki önce geleceğe dönük trendler nelerdir bir bakmamız gerekir.

Yakın zaman içinde 3D printerlar ile arka bahçemizde ya da evimizin salonunda veyahut işletmemizin içinde bugünün birçok tedarik edilen malzemelerini ve ürünlerini üretebileceğiz.

Globalleşen dünyada ticaret savaşlarının başlaması bireyselliği, milliyetçiliği tetiklerken, eskiye göre daha mobil olan insanlar ise dünyanın sağ ve sol lobları diye adlandırdığım doğu ve batı kültürlerinin kaynaşmasını getirecek. Ancak artan dünya nüfusu ve azalan verimli topraklar ve de kirlenen doğa ile kıymetli ve özel madenler, su, petrol gibi kıt kaynaklar için açık ve üstü kapalı güç müdahaleleri gelişen insanlığın çocukluktan ergenliğe geçişinde sancılar yaratacak.

Dileriz ki gelişen teknolojiyle Nagasaki ve Hiroşima’dan binlerce kat daha güçlü silahlar hiçbir zaman bilinçsiz ellerde kullanılmaz ancak bu her zaman bir risk.

Zira binlerce yıllık cehaletinden bilim ile uyanan insanlık entelektüel kibri ile elinde silah olan bilinçsiz bir çocuktan farklı değil. Suriye, Yugoslavya, Ortadoğu, Afganistan, Nijerya, Ruanda, Vietnam, Almanya vb daha birçok ülkeden son 50 yıl içinde yaşanılanlar insanlık tarihine çocuklarımız utanç duyacağı olaylar olarak geçti.

Artık bilen insan olarak kendini adlandırarak doğaya hakim olma cüretine ve haddine sahip olduğunu düşünen fani insanın kendini bilen insan yani Homo-Noeticus olma zamanı geldi. Sanırım Homo-Sapiens kendi döneminin sonunu yaşıyor. 21nci yüzyılın liderlerinin de nasıl olması gerektiği sorununun cevabı bence yukarıdaki satırda gizli. Kendini bilen ve kalbe dokunan filantropik liderler dünyamızın ihtiyacı olan lider… Bu lider nasıl olmalıdır?

Herkesi bir ve eşit gören, hak ve eşitlik ile insan ayırmadan davranan bir lider…

İyi, doğru, güzel, adil, zarif ve bunlardan kendi menfaati için bile sapmayan bir lider…

İnsanların emir-komuta zincirinden ve ceza korkusundan değil kendi rızalarıyla severek izledikleri bir lider…

İçinde bulunduğun toplum kadar güçlüsün zihniyeti ile hizmet bilinciyle çalışan bir lider…

Büyük şeyler başarmak için aklın yetmediğini kalbin de coşması gerektiğini bilerek duygulara hitap eden bir lider…

Gücünü dışarıdan gelen yardım, destek, takdir, onay, sevgi, cesaretlendirme, teşvik gibi dış unsurlardan değil, her daim kalıcı olan içsel gücünden alan bir lider…

Yaşadığı toplumdan ve doğadan kendini ayrı ve uzak görmeyen, her şeyin bu evrende karşılıklı bağlı olarak var olacağını bilerek, kendinden sonraya vizyon, misyon, bakış açısı, felsefe ve sanat eserleriyle miras bırakmaya kendini adamış bir lider…

Olanı olduğu gibi kabul edip fırtınanın göbeğinde bile dik durabilen bir lider…

Batı liderlik modellerinin hizmetkâr lider adını verdikleri lider tipinin bile ötesinde bir liderden bahsediyoruz. KENDİNİ BİLEN LİDER.

2500 yıl önce her ne kadar Spartalı Khilon tarafından söylense de felsefeyi gökten yere, insana indirdiği söylenen Sokrates’e atfedilen Antik Yunan’dan Delphi Mabedi girişinde yazan KENDİNİ BİL sözünü hatırlayalım…

Ne demiş Yunus Emre…

İlim ilim bilmektir

İlim kendini bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Ya bu nice okumaktır.

Yeryüzünün halifesi olan insanın daha nice yolu var. Artık kendini bilen insan, Homo Noeticus olma vakti. Zira tek bir dünyamız var, kaynaklarımız kısıtlı, her birimiz Tanrı’nın çocuklarıyız ve hepimiz hayat oyununda rollerimizi bildiğimiz ve öğrendiğimiz kadar oynuyoruz. Artık daha iyi ve mutlu bir dünya için Ben’den Biz’e geçme vakti.

Bir Şaman öğretisi şöyle der…

Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz..

Nehirler kendi suyunu içemez..

Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez..

Güneş kendisi için ısıtmaz..

Ay kendisi için parlamaz..

Çiçekler kendileri için kokmaz..

Toprak kendisi için doğurmaz..

Rüzgar kendisi için esmez..

Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz..

Doğanın anayasasında ilk madde şudur;

Her şey birbiri için yaşar…

Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur…

Eski çağlardan süre gelen bir anlayıştı bu..

Bütünlüğü anlatırdı.. Özü iki cümleydi.

“Ben biz olduğumuz zaman Ben olurum.”

“Ben, ben olduğum için sen, sensin.”

Sonsuz sevgi ve saygıyla.