Bugünlük kahrımı çekiverin…
Birkaç gündür ablamın sağlık sorunları nedeniyle yazılarıma ara vermek durumunda kaldım.
Hani hep derler ya; insanın ailesinden biri hasta ise bütün aile hastadır diye, o misal.
Çok zor bir hafta geçirdim.
Ama bu zorluklar içerisinde unutulmayacak şeyler de yaşadım.
Bunun bir kısmını sonra yazacağım.
Şimdi yazacağım şey, izlediğim yolun yanlış olmadığını görmenin verdiği huzurla yazılmış olacak.
Demek istiyorum ki; insan biriktirmenin ne büyük bir zenginlik olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleştim.
***
Bu işe başlarken de en büyük sermayem buydu, hala da aynı sermayeyle yürüdüğümü fark ettim.
Bana soruyorlardı; tek başına gazeteyi nasıl yürüteceksin diye…
Hakılardı, deli cesaretiydi benimkisi. Kocaeli’de bir ilki yapmaya koyulmuştum.
Ne diğerleri gibi meslek alt yapım var, ne hazır asker olacak bir ekibim, ne de arkamda beni destekleyen sermayedarlarım.
Ben de o zaman soranlara hep aynı cevabı verirdim:
“İnsan ektik sevgi biçiyoruz…”
***
İnanın bu formülde kısa vadede olmasa bile sonrasında kazanan hep iyilik oluyor.
Ben asla çok iyi bir insan olduğumu iddia etmiyorum!
İyi insan kavramı görecelidir. Kişinin menfaatine ters düşüyorsanız birdenbire kötü yaftası alabilirsiniz.
Veya tam tersi… Menfaatine iş yapıyorsanız sizden iyisi yoktur, gibi…
Yani herkesin işine yaradığı kadar iyisindir bu hayatta.
O yüzden “ben çok iyi bir insanım” diyecek kadar aymaz biri değilim.
Ancak riyadan ve kibirden uzak, olduğun gibi görünmek, etik değerlerle hareket etmek, küçük dokunuşlarla insanı mutlu etmek, ayak bağı olmak yerine çözüm üreten olmak, alan el değil- veren el olmak, insan kullanmamak gibi değerlerim vardır kendimce.
Mesela bir Allahın kulu benim yüzümden dert yaşasın istemem.
Fazlalık olduğumu hissettiğim an en yakışan biçimde yük olmaktan çıkarım.
Sıfatının ne olduğunun hiçbir önemi yok. Ben çocuğuma bile fazla gelmek istemem.
***
Kısacası benim hayat felsefemde “Ben” yokum!
Önce karşımdaki var…!
Dolayısıyla kendinizden verdikçe, uzun vadede kazanan siz oluyorsunuz.
Yani bu hayatta hiçbir şey hesapsız kitapsız olmuyor.
Kendi içinde bir dengesi var, o denge sizin yaşam kalitenizi belirlemede önemli rol üstleniyor.
***
Diyeceksiniz ki, bu kadar hümanist bir insan nasıl oluyor da bu kadar sert kalem kullanıyor!
Bu soruyla abartısız söylüyorum, yüzlerce kez muhatap olmuşumdur.
Benimle bir kez sohbet eden, iletişimi olan hemen herkesten bu soruyu duymuşumdur.
Bu sorunun cevabı tam olarak nedir, bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da inandığım doğrulardan taviz vermemektir.
***
Evet, her şeyi ben biliyorum edasında olamam elbette, böyle bir iddiam yok!
Fakat belli kalıplar içerisinde şekillenmiş karakterimde kendi doğruma çok çabuk ulaşırım.
O doğruya ulaştığım anda da gram geri adım atmam!
Neyse onu yazarım, onu savunurum.
Siz buna “Muhalefet” deyin, ben “Etik gazetecilik” diyeyim.
Her ikisi de bana uyar.
Ama asla saplantılı biri değilimdir.
İletişime oldukça açık biri olarak benim fikrimi çürütecek bir durumla karşılaşırsam bunu da açık yüreklilikle söylerim.
Zaten bizim işimiz iletişim değil mi?
Bunu benimseyen herkesi sonuna kadar dinler, kendi fikrimi yanına katarak yazmaya devam ederim.
Yazılardaki sertliğin temel çıkış noktası aynen budur.
Durduğun yerde durmak…!
***
Durup dururken niye böyle bir açıklama gereği duyduğumu merak edenler olmuştur.
Söyleyeyim…
Son günlerde malum, siyasette tansiyon hayli yüksek.
Gazete Barış olarak biz aynı yerden bakmaya olanca hızıyla devam ediyoruz.
Bu gazetenin bir duruşu, bir kimliği var.
En başından beridir değişmeyen tek gerçeğimiz, kimliğimiz.
Ancak ortalık o kadar ucuzluklarla dolmuş ki, yazılan her haberin altında bir amaç aranır olmuş.
“Şu gazete şu şahıs hakkında haber yapmış, acaba kim yaptırmış, kaynağını bulmak lazım” deniliyor.
Ve bir bakıyorsunuz gerçekten de ısmarlama haberler olduğu anlaşılıyor.
***
İşte bu gibilerin yüzünden insan duyduğu kulis bilgileri çok sağlam olsa bile gönlünce yazamıyor.
Normal koşullarda benim aldığım kulis bilgiler hiç kimsede yok diyebilirim!
Üstelik bu yeni bir durum da değil.
Ben bu kentte hangi kişi veya kurumla, hangi siyasi partiyle ilgili bilgiye erişmek istersem erişirim.
Çok zorlansam da muhakkak sonuca ulaşırım.
Ukalalık ediyorum diye düşünebilirsiniz, evet ediyorum.
Çünkü istesem neler yapabileceğimi en iyi ben biliyorum, insan kendini tanımaz mı?
Ama dedim ya; diğerleri gibi anılmak istemiyorum.
***
Ortada bu kadar bilgi kirliliği ve operasyon habercilik varken, bildiklerimi anılarıma saklamayı tercih ediyorum.
Ne zamana kadar dayanırım bilemiyorum.
Ancak siyasi atmosferin son günlerde geleceği noktaya bakarak buna karar vereceğim.
Basına iş düştüğünü gördüğüm an biz de sesimizi yükselteceğiz.
Doğrusu burada, bunu da bilin öyle yolunuzu bulun diyeceğiz.
Ya da böyle bir durum da var, bunu da unutmayın diye uyaracağız.
Ama şimdilik istiyorum ki herkes rahat rahat kendini ifade etsin, biz de bu ifadelerinde onlara yardımcı olalım.
***
Ortada iki kutuplu bir yarış var.
Cumhur ittifakı ile Millet ittifakı kıyasıya yarış içerisindeler.
Bu ittifaklar adaylarla birlikte kendi arasında kollara ayrılıyor.
Dolayısıyla çok fazla çatlak sesler var ama dediğim gibi ayar veriyormuş gibi anlaşılmak istemediğimden çoğunu es geçtik.
Bunun sürdürülebilir olmadığını anlatmaya çalışıyorum.
Kısacası yaklaşık bir hafta sahalardan ayrı kalmak beni biraz hırçınlaştırdı.
Soluğu nerede alırım, ben bile bilmiyorum.
Hele bir gündeme adaptasyon sağlayayım, gerisi kolay.
***
Birkaç gündür yazılarımı göremediğini, sosyal medyada varlığımı hissedemediğini ileten değerli okurlarıma cevabım olsun bu yazı.
Paslanmadım, yaslanmadım!
Aynen kaldığımız yerden devam…
Bu vesileyle tüm okurlarımın mübarek Regaib kandilini en ulvi duygularla kutlarım.
Duanız bol olsun.