Niye bağırıyorsunuz..?
Neymiş, CHP’li Belediye başkanları belediye personeline baskı yapıyormuş.
Sebep?
Kendilerine yakın sendikalara, yani Türk-İş’e veya DİSK’e, memur olanların ise KESK’e üye olmaları için…
Zamanında baskıyla işçileri Hak-İş’e üye olmaya zorlayanlar şimdi tutmuş CHP’li belediye başkanlarını zorbalıkla suçluyor.
Yemezler…!
Madem bu iş güç meselesi, madem her gelen kendi sistemini kuruyor o zaman çığırtkanlığın alemi yok.
***
Hatırlayın AKP’nin iktidara geldiği o yılları.
Belediyelerde çalışan personel nasıl da kendi sendikalarına üye olmaya zorlanmışlardı.
Üye olmama şansı dahi tanınmamıştı.
Ve bunu o kadar çabuk yapmışlardı ki, dönüşüm o kadar hızlı oldu ki, noterlerin önü işçiden geçilmiyordu.
Hepsi ekmek davasına sarı sendikalara üye olmak durumunda kalmıştı.
Hep söylerim. Bu ülkede ne zamanki sendikacılık ayağa düştü, işte o zaman işçi de yere düştü.
İşçilerin eylemselliği elinden alındı.
Korku salındı, hak için eylem yapan herkes terörist muamelesi gördü.
Buna sistemin sözde sendikaları da çanak tuttu.
***
Örgütlü mücadelenin en anlamlı olduğu alan olan sendikalar yeniden ayağa kalkarsa bu ülkede bazı şeyler yeniden düzeltilebilir.
Sendikacılık, sendika başkan ve yöneticilerinin işverenle arasında olan avanta kapma olayından çıkıp,
Tekrar işçinin hakkının en öne konduğu adres olmalıdır.
Kısacası, bağırmanın alemi yok!
Dün yediğin hurmalar, bugün seni tırmalar!
-----------------------------
BU İŞ YİNE HÜRRİYET'İ BÜYÜTECEK
İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet başkan olarak ilk meclis toplantısını yaptı.
Meclis üstünlüğünü elinde bulunduran AKP, daha ilk toplantıda bildiğiniz şov yaptı.
Fatma hanıma desturlu gitmesi gerektiğinin mesajını verdi.
Bu tutum İzmitliler tarafından antipatiyle karşılandı.
Bence de çok antipatikti.
“Sana burada başkanlık yaptırmayacağız”
şeklinde verilen mesaj sadece Fatma Kaplan Hürriyet’e değil, İzmit halkına da mesajdı.
Bir nevi halkın tercihine saygısızlıktı.
***
Başkan vekilliğinde dahi Fatma hanımın etrafını kuşatmak hiç sempatik olmadığı gibi çok iticiydi.
2009 yılında Nevzat Doğan İzmit Belediye Başkanı seçildiğinde de benzer durum vardı.
CHP, mecliste çoğunluğu elde etmişti.
Ama hiç bu kadar sert bir tutum sergilememişti.
Belki belli başlı projelerde zıtlaşmalar oldu fakat hepsi bir biçimde aşıldı.
Ama daha dakika bir gol bir diyerek Hürriyet’i demoralize edecek, motivasyonunu düşürecek şekilde hareket etmek hiç akıllıca değil.
Doğrusu yakıştıramadım.
“Meclisi kitleriz, size adım attırmayız”
kabilinden yapılan harekete İzmit halkının tepkisiz kalacağını hiç sanmıyorum.
Buradan AKP’nin siyaset devşirmesi son derece olanaksızdır.
***
Bir diğer tahminimi söyleyeyim.
Benim tanıdığım Hürriyet’in demoralize olması gelip geçicidir.
O, bunu çoktan kabullenmiş olarak bundan sonraki yol haritasına odaklanmıştır.
Madem öyle, gelin böyle
diyecektir.
“Siz misiniz İzmit’te benim önüme engeller koyan.
O zaman ben de bunu İzmit halkıyla beraber çözerim”
diyecektir.
***
Yani AKP burada tümüyle yanlış yaptı.
Yeni bir mağduriyet yarattı.
Bilirsiniz ki mağduriyetler hiçbir zaman mağdur edene artı yazmaz.
Hürriyet’in en büyük şansı seçim kampanya döneminde olduğu gibi yine AKP’liler oldu.
O zaman korsan gazete, afiş şu bu şeklinde ortaya çıkan mağduriyetler,
Şimdi de meclis üyesi kılığında ortaya çıktı.
Göreceksiniz, bu iş yine Hürriyet’i büyütecek!
Yolun açıktır, yürü Hürriyet!
--------------------------------
BOŞUNA FİKRİ IŞIK'I YEMEMİŞ..!
Cumhuriyeti kurduğumuz andan itibaren bir güruh bizi bize bırakmıyor maalesef.
Ve ne yazıktır ki bu güruh kendine bir şekilde destek de buluyor.
O destekleyenler kime, hangi amaca hizmet ettiklerini bilir ya da bilmez bir şekilde açıkça vatana ihanet ediyorlar.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na yönelik yapılan linç girişiminin ne vatanımıza ne de onu yaptıran maşalara hiçbir getirisi yoktur.
Ama götürüsü çoktur.
Ülkemiz üzerinde yeterince kötü bir algı oturmuşken, bizim birlik ve beraberlik olma noktasında kenetlenmemiz gerekirken;
Hükümet sorumluluğunda olan bir şehit cenazesinde pervasızca ana muhalefet partisi liderine saldırı olması affedilir bir şey değildir!
Hele hele Milli Savunma Bakanının olay sonrası yaptığı açıklama tam bir FECAATTİR.
Bu resmen sorumsuzluk, iş bilmezliktir.
Linç yapanlara “Değerli arkadaşlar, yapacağınızı yaptınız…” diye seslenmek bu ülkenin Milli Savunma Bakanına yakışır mı, Allah aşkına söyleyin!
Ki, sen ordudan geliyorsun, ne ara siyaseti öğrendin?
***
Ayrıca orası siyaset yeri mi?
Bu hareketinle Cumhurbaşkanına, Hükümete hatta AKP’ye zarar verdiğini, onları hedefe koyacağını kestiremiyor musun?
Bunu en cahil insan bile yapmaz!
Ama benim içimi acıtan kısım bunu söyleyenin, geçmişte bizim Genelkurmay başkanlığımızı yapmış bir isim olması idi.
Yazık!
Gerçekten çok yazık.
***
Alakası yok belki ama madem sırası geldi, söyleyeyim.
Zamanında Milli Savunma Bakanlığımızı yapan AKP Kocaeli Milletvekili Sayın Fikri Işık’ın başını yiyen kişinin Hulusi Akar olduğu söylenir.
Bu ulusal basında da yer bulmuştu.
Şimdi anlıyorum ki Hulusi Akar daha o dönem Fikri Işık’ın bakanlık koltuğunu gözüne kestirmiş.
Yani adam çoktan politizeymiş de bizim haberimiz yokmuş.
15 Temmuz hain kalkışmasında
yaptığı provayla beraber koltuğa yerleşmiş.
***
Keşke oturduğu koltuğun sorumluluğunu, ağırlığını unutmasaydı.
Elinde megafonla halkı yatıştırmak yerine, galeyana getirici, kışkırtıcı, ayrıştırıcı sözler sarf etmeseydi.
Ama olan oldu, bu da Erdoğan’ın kaderi.
Nerede iş bilmezler var
, onlara kaldı, malzeme bu!
En akıllısını buldum zannediyor, bildiğin başa çorap örüyor.
***
Biz şimdi bu gelişmeleri dış dünyaya nasıl anlatırız bilemem.
Hadi diyelim anlattık, saldırıyı yapanlara meczup dedik, kimine deli raporu aldık.
Yemezler ama neyse yedirdik diyelim.
Peki, koskoca Milli Savunma Bakanının açıklamasını nereye yaslandıracağız?
“Aman sende, burası yersen lokantası. İster yerler ister gargara yaparlar”
diyenler çıkacaktır.
İyi de samanı bile ithal edecek derecede dışa bağımlı olduğumuzu unuttunuz mu?
Attığımız her adımdan sadece kendimiz sorumlu olsak eyvallah!
Bir şekilde aile içinde çözelim.
Ama bizim öyle bir lüksümüz kaldı mı?
“Bizim dış dünyaya hesap verme zorunluluğumuz yok, baksınlar işine”
diyebilir miyiz?
Bildiğiniz rezil olduk!
***
Neyse ki iktidar kanadından peş peşe sağduyu açıklamaları geldi.
Olması gereken de bu.
Buna önlem alınmazsa, gerekli yaptırımlar uygulanmazsa,
İşin nereye varacağını bilmeyen üç kuruşa eylem yapacak cahil ve beyinsizler tipler türemeye devam edecektir.
Zamanında Sivas’ta insanları yakanların türevleri olarak karşımıza çıkan bu tipler
, çark terse döndüğünde farklı kılıklarda var olmaya devam edeceklerdir.
Yani bugün bana yarın sana…
***
Tüm bunların toplamında diyeceğim şu:
Sağduyulu olalım. Toplumu germeyelim, gerilmeyelim.
Vakti geldiğinde iktidarların değişebileceğini unutmayalım.
Demokrasiye sadakatten ayrılmayalım.
Ayrıştırmayalım, ötekileştirmeyelim, nefret duygusu aşılamayalım.
Aslolan hükümet, siyasi partiler ve kişiler değil, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİDİR.
***
Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı Kılıçdaroğlu’nun şahsına değil, Türk Demokrasisine yapılmış bir saldırıdır.
Halkın iradesine yapılmış bir saldırıdır.
Bu şarkının burada bittiğini kabul etmeyenlerin yaptığı saldırıdır.
Halbuki bir şarkı biter diğeri başlar.
Şarkı güzelse bir daha başlar.
Bu armoniye ayak uydurmak neden bu kadar zor, anlayamadım!
Armoniye kulak verin…!
-----------------------------------
GÜNÜN SÖZÜ:
“Siz bana din ile refaha ulaşmış bir toplum gösterin ben de size devrim ile geri kalmış bir toplum göstereyim”
CHE GUEVARA
**********
“Bugüne kadar inandığım her şeyin peşinden gittim.
Düştüysem savaşarak düştüm, güçlendiysem de yenilerek güçlendim.
Ama ayağa kalkması nasıl güzel, nasıl hoş bir bilseniz…”