Karanlığın yanan çocukları!
Ucuz ki ne ucuz…
Sudan ucuz, ekmekten ucuz…
Benzinden, ulaşımdan ucuz…
Bu ülkede insan hayatı, eğer
cebi para dolu değilse her şeyden ucuz…
Yaşlı, genç, kadın, erkek, çocuk fark etmez;
ölüm bu ülkede her birinize her an çok yakın…
İstikrarlı şekilde hem de…
Kimimiz patlayarak, kimimiz hain bir pusuda,
kimimiz yanarak, kimimiz zengin bir serserinin
hız zevki nedeniyle, kimimiz denetimsiz asansörün
yere çakılmasıyla, kimimiz madende göçük altında,
kimimiz depremde, kimimiz selde ölüyoruz işte…
Çocuk ve kadınlar için ekstradan tecavüzle gelen
ölüm var bir de…
Ha bir de töre…
Ölüm hak ama bizdeki ölümler hak getire…
“Ucuz” diyorum ucuz…
Bir koltuk kadar etmiyor canımız,
bir can gidiyor, bir koltuk gitmiyor alttan…
301 can gidiyor, yine gitmiyor koltuk…
Eee dün 12 can gitti, 11 çocuk, 1 kadın görevli
yine gitmeyecek o koltuk…
Yayın yasağı destekli tepkisizlik başladı bile…
Birkaç günah keçisi bulunur, olay kadere,
fıtrata bağlanır yine, ardından bir sonraki
ölüme kadar sessizlik…
***
Ölen çocuk da olsa iktidarlarına zeval gelmesin…
“Ya ne alakası var, bir yurdun yanmasının iktidarla..?
Her şeyi siyasete bağlamayın…” diye bildik cümleleri
kuranların sesleri kulağıma gelir gibi oldu şu an…
Var kardeşim var, öyle bir alakası var ki…
Bu olayın en büyük sorumlusu hem de sizin o
bol kanan, bol inanan ama bildiğini
okumaktan da geri durmayan iktidarınız…
Mesele, o yurdun yanması değil; mesele o yurdun
varlığı… Fethullah Gülen denilen haine zamanında en ufak
eleştiriyi yapanı linç edecek kadar öfkelenen iktidar,
bugün bu yapının bir terör örgütü olduğunu bizzat
iktidarlarına kast edilmesi ile gördü…
15 Temmuz gecesi, FETÖ’nün çocuktan yetiştirdiği
ve devletin en stratejik noktalarına yerleştirdiği müritleri
girişti darbeye…
İnsanların üzerine onlar ateş açtı, onlar Meclis’i bombaladı,
insanları tankla onlar ezdi, Cumhurbaşkanı’na suikast yapmaya
onlar yeltendi…
Ve tüm bunları yaparken Atatürkçü kılığına girmeye kalktılar…
Halbuki en nefret ettikleri kişiydi Atatürk…
Zamanında tarikat ve cemaatleri yasaklayan
ülkenin kurucusuydu…
Ama Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözünü
kullanarak yeltendiler bu darbe girişimine…
Bir anda Atatürkçü mü olmuşlardı..?
Tabii ki hayır, amaçları iktidara muhalif olan
Atatürkçü kesimi de yanlarına çekip,
darbeyi gerçekleştirmekti…
Başarılı olamadılar, çünkü Atatürkçüler
darbecilerle işbirliği yapacak insanlar değildi;
saf da değillerdi, kanmamışlardı da…
Velhasıl kelam dünün hizmet hareketi,
oldu hezimet hareketi…
Ne istedilerse aldılar, gözleri doymadı;
sonunda da olanlar oldu işte…
Bugün köklerini kazımak için çaba gösteriyor
iktidar ancak diğer yandan farklı isimlerdeki
cemaatlere temkinli yaklaşmıyor…
***
İktidarın cemaatlerin siyasete bulaşmasına
kesinlikle izin vermemesi gerekiyor öncelikle…
Ve en önemlisi eğitim sistemi üzerinden
ellerini çektirmesi gerek cemaatlere…
Ama bakın Adana’nın Aladağ ilçesinde tek kız öğrenci yurdu
var o da Süleymancılara ait…
Devlet yurdu depremde hasar alınca bir daha
onarılıp hizmete açılmamış…
Ve vatandaş, cemaat yurduna bildiğiniz mahkum bırakılmış…
Yine cemaatin kucağına atılma mevzusu yani…
Şimdi o yurtta öğrencilere sadece konaklama hizmeti mi
veriliyordu sanıyorsunuz?
Dini eğitim de sunuluyordu elbet…
“Dinden ne zarar gelecek ki sunulsun!” diyeceksiniz…
Gelmez tabii de ya dini doğru öğretmiyorlarsa..?
Yani dünün cemaati, bugünün terör örgütü
FETÖ gibi beyin yıkıyorlarsa..?
Kanmak, inanmak noktasında mastır yapmadıysanız
eğer, bu sizde alışkanlık haline gelmediyse
işinizi şansa bırakmayacaksınız…
Ama bıraktınız işte…
Hatta öyle bir bıraktınız ki
bir vakfın kucağına atılan 45 çocuk tecavüze uğradı,
bir cemaat yurdunda 11 çocuk, 1 kadın cayır cayır yandı…
***
Ve Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri pişkinlikle
ilkokul öğrencilerinin özel yurtlara alınmadığını,
ortaokul öğrencilerinin ise alınabildiğini belirtiyor.
İlköğretim okullarına özel yurt yasak iken ilköğretim
ilk ve ortaokul olarak ayrılınca bu serbestlik de
gelivermiş! Tesadüf ya!
Cemaat yurdu olmasının yanı sıra
yurdun ahşap olması, yangın merdiveninin
kilitli tutulması gibi ihmaller zinciri de cabası…
Yani neresinden baksanız elinizde kalacak
bir acı tablo daha…
***
Eleştiriyorum, eleştiriyoruz ya cemaatleri;
“Dinsiz” yaftasını yapıştırdınız yine değil mi?
Fethullah Gülen denilen haini eleştirirken de
bu yaftayı vuruyordunuz oysa…
Kandınız, bize değil ona inandınız;
şimdi ona değil başkalarına inanıyor, yine bize kızıyorsunuz…
Madem kandınız, kanmayanları dinleyin artık,
dinleyin de ölüm, çocuk işi olmaktan çıksın..!
Dinleyin de karanlığa itilmesin çocuklar,
onların yanmasıyla değil, onların aklıyla
aydınlığa kavuşsun karanlıklar…
***
Sami Çakır, affını
Meclis’te istemeli
AKP Kocaeli Milletvekili Sami Çakır,
Facebook’ta bir yazı paylaşıp vefat eden çocukları
koruyamadıkları için affını istemiş…
Yanlış yaptıklarını kabul etmiş, özeleştiride bulunmuş…
Bir de ders almayı ummuş…
Biz de umuyoruz Sayın Vekil…
Bu konuda sizden samimiyet
bekliyorum, bekliyoruz.
Koltuk kaybetme pahasına
bu çocukların üzerinizdeki haklarını
ödemenizi talep ediyorum, ediyoruz…
Meclis’te enine boyuna bu konuları
dillendirin…
Affınızı Meclis’te isteyin…
“Yanlış yaptık” diyorsunuz ya hani,
o yanlışlarınızı Meclis’te vurun yüzünüze
ve silkeleyin partidaşlarınızı…
Olur ya sözünüzün hükmü varsa
ölmez belki bir daha çocuklar…
Sözünüzün hükmü yoksa da
fena mı olur adınızı tarih yazar…