Adaylar basını hayır kurumu sanıyor
Türkiye, ekonomik kriz içerisinde bir seçime daha giriyor.
Ancak bu seçim halkta bir heyecan uyandırmıyor.
Herkes ilk önce cebini, aile bütçesini düşünüyor.
Sebzeyi iki lira daha ucuza alacağım diye sabahın köründe tanzim yerlerinde kuyruğa giren vatandaşın
Kimin belediye başkanı olacağı umurunda olmuyor.
İnsanlar ciddi anlamda bunalmış durumda.
İsim fark etmiyor; şu kişi belediye başkanı olsa banane, bu kişi başkan olsa banane diyor.
Adaylarsa kıyıdan kıyıdan kendini halka pazarlama peşinde.
Onlar da halktaki sıkıntıların, bezmişliğin ve ilgisizliğin farkındalar.
Kim bilir, basına yansımayan ne tepkilerle karşılaşıyorlardır seçim çalışmaları sırasında.
Ama tutturmuşlar bir yol gidiyorlar. Her biri 31 Mart’ta kazanan taraf olma çabasında.
Olsunlar bakalım…
***
Benim dikkat çekmek istediğim farklı bir konu var.
Bu adaylar hani gece gündüz çalışıp, ziyaretler falan yapıyorlar ya?
İşte diyorum… Basın olmasa ne halt edecekler?
Öyle ya; yaptıkları her işi, attıkları her adımı haber diye yazıp yerel basına paslıyorlar.
İstiyorlar ki yolladıkları her haber en güzel yerden, en çarpıcı başlıkla verilsin.
Hatta bazen o kadar yüzsüzleşiyorlar ki, neden onların başlığını kullanmadığımızı dahi sorgulamaya kalkıyorlar.
Biz havuz medyası olmadığımız halde buna cesaret ediyorlarsa diğerlerinin halini düşünemiyorum.
Ama doğru. Onlara göre bize çok büyük jest yapıyorlar.
Kurdukları haber ağına bizi de dahil etmeyi lütuf sayıyorlar.
Aynı şekilde muhalif kanat da öyle.
Onlar zaten hep ağlamaklı, onları dinleseniz üste para veresiniz gelir.
Yerel gazeteler ile ilişkileri kişiler üzerinden yürütmeyi severler, onu da ellerine yüzlerine bulaştırırlar!
***
Hiç kusura bakmasınlar! Bunu bütün siyasi parti adayları için söylüyorum; kimse sizin basın danışmanınız veya yayın organınız değil.
Bizler hayır kurumu hiç değiliz!
Bir makama, bir güce talip olacaksın ama basının ayakta kalması umurunda olmayacak ve yolladığın haberleri yapmaya mecbur göreceksin, öyle mi?
Yerel basın olmasa varlığınızdan bile şüphe duyulacak kadar silik çalışmalarınızı biz parlatmak zorunda değiliz.
Madem gazetelerin nasıl yaşadığından bir habersiniz, biz de sizin sesinize sağır kalırız.
***
Bu cümleleri “Barış Gazetesi reklam istiyor” gibi sığ bir mantığa oturtanın zekasından şüphe duyarım.
Üstelik bu ayıp bir şey de değil, tabi isteyeceğiz.
İstesek de sizin kadar yüzsüzleşemeyiz o ayrı!
Hem gidin sorun bakalım diğer bütün gazeteler aynı fikirde mi değil mi diye!
Hepsi sizin hazırcılığınızdan, bedavacılığınızdan bıkmış vaziyette.
***
Mesela bu konuda sevgili meslektaşım, arkadaşım Cemalettin Öztürk geçen gün hepimizin duygularına tercüman olan harika bir yazı kaleme aldı.
Öztürk, beleşçi siyasileri bakın nasıl güzel ifade etmiş:
“Haber oldu mu peşimizden koşan, reklam çalışması oldu mu kaçacak delik arayan,
gazete kurumlarını tanımayan, görmeyen, anlamayan siyasetçileri biz de bundan sonra görmeyeceğiz ve haberlerini yayınlamayacağız…
Ondan sonra ne olacak?
Siyasetçi kendi çalar kendi oynar durumuna düşmez mi?
Siyasetçinin kamuoyu ile buluşmasının en temel aracı gazetelerdir, basın yayın organlarıdır.
Gazetelerin yaşaması ve sürekliliklerini devam ettirebilmeleri için ise, ilan ve reklam geliri gereklidir.
Elbette ki sadece siyasetçilere değil sözüm, kentin tüm dinamiklerinedir.
Bir gerçek var ki, yerel seçimlere doğru giderken, siyasetçilerimizin de belirgin bir şekilde BELEŞÇİ alıştıklarını söyleyebilirim” demiş.
***
Sevgili Cemalettin Öztürk durumu o kadar güzel anlatmış ki, onun üzerine fazla söze gerek kalmıyor.
Seçimlere şunun şurasında 43 gün gibi bir zaman kaldı.
Aday olan sayın siyasiler böyle devam etsin, hiç mahsuru yok.
Bugüne kadar onların desteği olmadan nasıl geldiysek bugünden sonra da devam ederiz evelallah.
Ben sadece bunların hepsinin yerel basına verdikleri önemi ve değeri ifade etmek istedim.
Bizim de kendilerine aynı ayarda değer vereceğimizden hiç kuşkuları olmasın.
Basını amaç değil de araç görmek tam da siyasetçi işi…!