“ANNE” dizisini neden şikayet ettiler?

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Günün yorgunluğunu atmanın en keyifli yoludur TV izlemek.

Akşam yemeğinden sonra sevdiğim muhteşem üçlü ile beraber (tv-battaniye-çay, kahve)

Vücudumdaki elektriği üzerimden atmaya çalışırım pek çok insan gibi.

Ancak ne var ki toplumdaki yozlaşma televizyon ekranlarına da yansıdığı için o eski keyfi alamıyorum.

Kullanılan argo kelimeler, sakil diziler, çöpçatan programları ve medyanın şarlatan yüzlerinin parsellediği tartışma programları arasında çokta seçeneğimiz kalmıyor.

***

Tartışma programlarıyla vedalaşalı çok oldu.

Çünkü her kanalın kadrolu konuşmacılarının saçma konuşmalarından gına geldi.

Tartışma kültürünü çok bağırmak zanneden tiplerin, topluma en ufak bir mesaj veremeyenlerin sesine dahi tahammül edemiyorum.

Hepsi bir yol tutturmuş gidiyor. İktidara yalakalık yapacağım derken, iktidarın bile antipatisini kazanıyorlar.

***

Diğer yandan, “evlilik programı” adı altında yapılan ve zap yaparken bile dayanamadığım programlar var.

Bu programların hala reyting yapması ise millet olarak ne kadar gelişmiş (!) bir toplum olduğumuzun kanıtı niteliğinde.

Ben bu gelişmeyi gösteremeyenlerden biri olarak, çöpçatan programlarını sevmiyorum.

Geriye kalıyor diziler…

***

Dizilerin birçoğunda zengin ve gösterişli hayatlar yer alıyor.

Bu zenginlik içinde ki çarpık ilişkiler ise en sinir olduğum tarafı.

Yakın akrabaların duygusallığa dönen ilişkilerini içeren diziler resmen toplumun ahlakını zorluyor.

Bir bakıma bizim değerlerimizle oynanıyor ve başarılı da olunuyor.

Yaşadığımız güncel hayatta karşılaştığımız olaylara bakınca, her birinden bir dizi konusu çıkar.

Çünkü böyle filmler yapa yapa, izleye izleye toplumun algısı o yöne kayıyor ve sıra dışı dediğimiz şeyler normalleşiyor.

Yasalar derseniz ahlaksızlara, sapıklara, hırsıza, tacizciye yeterince ceza kesmiyor.

Hal böyle olunca, yozlaşan toplumun sapkınları gittikçe cesaretleniyor ve gittikçe çoğalıyor.

***

Aslında toplumu belli bir çizgiye çekmenin en iyi araçlarından biri televizyondur.

Yayın anlayışı ve ahlakı ne kadar üst seviyede olursa topluma o kadar faydası olur ama maalesef yok.

Uzun zamandır şöyle toplumun kanayan yaralarına parmak basan, mesaj içerikli yapımlar göremedik.

Ta ki geçtiğimiz haftaya kadar…

Geçen hafta yayına girmeden önce tanıtımlarını izlediğimde şaşırdığım bir dizi vardı.

Adı “ANNE” olunca daha bir dikkat kesildim haliyle.

Bir çocuğun ailesinden gördüğü şiddeti ve sıcak bir yuva özlemiyle yanıp tutuşan yüreğini konu alan bu diziyi mutlaka izlemem gerekir dedim.

***

Dizi başlar başlamaz çoğu kimse gibi beni de etkisi altına aldı. Çünkü o dizi bizim aynamızdı.

Geceleri pavyonda çalışan bir kadının küçük kızına ilgisizliği,

evde sevgilisi olan adamla küçük kızın yalnız kaldığında gördüğü şiddeti ve

tüm bu olumsuzluklara rağmen Melek’in içindeki polyanna ruhu bizi bambaşka bir yere sürükledi.

Üvey babası tarafından kemerle dövülmesi, çöp poşetinin içine bağlanarak sokağa bırakılması gibi bir sürü trajediyi içinde barındıran film, gerçek hayattan kesitler sunuyordu.

***

Küçük Melek, yaşadığı berbat hayata rağmen okulunu çok seviyor.

Vücudundaki morluklardan şiddet gördüğünü anlayan öğretmenine asla annesini, üvey babasını şikayet etmiyor.

Kimseye bir şey anlatamadığı ve iyice daraldığı anlarda kendini cami avlusuna atıyor.

Orada bir ailenin onu bulup mutlu ve sıcak yuvaya götüreceği günü bekliyor.

Ama hiç kimse onu alıp götürmüyor. Sadece bebeklerin cami avlusundan alınıp sıcak bir yuvaya götürüldüğüne kanaat getiriyor.

***

Tüm bunların ardından Melek’le neredeyse aynı kaderi paylaşan öğretmeni onun hayatında dönüm noktası oluyor.

Çocukları sevmeyen, hayatın ona oynadığı oyundan dolayı kendine duvarlar ören öğretmenin soğuk ve donuk bakışları arasında ki taş görünümlü kalbi bir noktadan sonra dayanamayıp kendini ele veriyor.

Öğretmen, Melek’i bir an evvel o annenin ve üvey babanın elinden kurtarmak için harekete geçiyor.

Asıl hayat mücadelesi de bundan sonra başlıyor.

Devamını sabırsızlıkla beklediğim bu dizi benim gibi çoğu insanı ekrana kilitledi.

***

Hepimiz bu dizide kendimizden bir şeyler bulduk.

Ama gelin görün ki bazı aklı evveller kırk yılda bir yapılan güzel bir işin içine etmeye çalışıyorlar.

Neymiş? Bu dizide çocukları para için kullanmışlar. Reyting uğruna böyle dizi olmazmış. Herkes şikayet etmeliymiş.

Ve bu çağrıya pek çok kimseden destek yağmış ki bu inanılır şey değil.

Sanki ilk defa bir çocuk dizide oynuyor ama biz onları anlıyoruz. Dertleri o değil!

Dertleri, uyuşan toplumun tekrar uyanması.

Ama hiç merak etmesinler, bu toplum öyle bir diziyle falan uyanacak gibi değil.

Yıllardır o kadar derin yaralar açtılar ki, kapanması için daha çok şey lazım.

***

Her şeye rağmen vazgeçmeden, yılmadan doğruları savunmamız lazım.

Star TV’de yayınlanan “ANNE” dizisi adeta ülkemizin özetidir.

Kadına ve çocuğa şiddeti, çocuk istismarını cesaretle ele aldığı için emeği geçenlere teşekkür etmemiz gerekir.

Küçük Melek’in yaşadıkları karşısında okul müdürünün tutumu tam da toplumun zihniyetini yansıtıyor.

Şiddete sessiz kalarak, ses çıkarmak isteyen öğretmenlere “uğraşma bizi de böyle işlerle uğraştırma” diyenlerin aramızda olduğunu unutmamak lazım.

“ANNE” dizisini şikayet edenlere karşın, daha çok sahiplenmemiz lazım.

Ben bir kez daha ısrarla izlenmesi gerektiğinin altını çiziyorum.

Çünkü çocuklar hepimizin kutsalı..!