Değiştirmek ister misin?

Esra Aydın

Esra Aydın

Tüm Yazıları

Bizi yöneten zihnimizdir.

Mutluluk ya da mutsuzluk fark etmez, kaynağı zihindedir.

Bireysel yaşamlarımızın kontrolünü ele alabilmemiz için zihnimizi çok iyi tanıyor olmamız gerekir.

Acı çekmek ya da ayakları yerden kesecek hazlar yaşamak aslında zihnin yaşadığı tecrübelerdir.

Kişinin zihnini tanıması, aynı zamanda yaşamında felç olan noktaları görüp müdahale edebilmesi anlamına gelir.

Üzerinde çalışılmamış bir zihin karmakarışıktır ve kalıcı bir huzur sağlaması beklenemez.

Orada ıstırap da vardır birbirine karışan sesler de.

Peki, zihnin böyle olması değişmeyeceği anlamına mı gelir?

Elbette hayır…

Dünyaya elimizde kullanma kılavuzuyla adım atmıyoruz.

Bir ömür nasıl yaşanır?’ sorusu hakkında kimsenin fikri yok.

Doğduğumuz ev ve bulunduğumuz coğrafya kişisel tercihlerimizi belirliyor olsa da iyi bir yaşam felsefesi oluşturmayı becerebiliyor birçoğumuz.

Edinilen tecrübeler, içinde bulunulan ilişkiler ve geçilen yollar bir sonraki adımımızı belirlememizde bize rehber oluyor.

Tabii burada da farkındalık sahibi olmak devreye giriyor.

Farkındalığın olmadığı yerde, hep kendini tekrar eden döngüler yaşanmaya devam ediyor.

Ancak bahsetmek istediğim nokta bu değil.

Somut olanı fark edip değiştirmek için uygulamaya geçmek daha kolay.

Beden ağrılarını dindirmek için egzersize başlamak, fazla kilolardan kurtulmak için paketli gıdayı bırakıp diyete girmek ya da bir konu üstünde eğitim almak…

Soyut olana geçiş yapıldığında ise işler daha karmaşık bir hal alıyor.

Kas kütlesini artırmak için ağırlık kaldıran birey, zihnini nasıl eğiteceği konusunda bocalayabiliyor.

Çünkü zihin, kişi için soyut alanda yer alıyor.

Eline alıp bakabileceği, yakından inceleyip kurcalayabileceği bir şey değil.

Belki de bu yüzden ‘zihni eğitme’ fikri pek sıcak gelmiyor.

Oysa sadece bir süre durup zihnimize baksak ne kadar kıpırtılı olduğunu fark edebiliriz.

Ağzına kadar tıka basa düşüncelerle doludur.

Ve bu düşünceler birbirinden kopuktur; başı boştur.

Böyle bir kaosun olduğu zihinde huzuru bulmak pek mümkün değildir.

Zihin amaçsızca sağa sola savrulurken çoğumuz bunu fark etmeyiz.

Bunu fark edebilmeniz için bir dakika nefesinize odaklanmayı deneyin…

Kişi ya geçmişe gider ya da geleceğin hayalleri arasında kaybolur.

Şimdide var olmak yalnızca fiziksel olarak mümkündür.

İşte bu sebeple unutkanlıklar, yarım bırakılan işler ve sözler hayatımızın normali olur.

Gözümüz açık ancak içeriden kapalıdır.

İlk olarak fark etmemiz gereken şey kendimizle zihnimiz arasında ayrım yapabilmektir.

Düşüncelere kapılıp gitmeden, yalnızca izleyici olarak kaldığımız anlarda rüzgârda uçan bir poşet gibi sağa sola savrulmayız.

Düşünceler gelir ve giderler; biz onlara dikkatimizi vermediğimiz sürece uyanık kalmaya devam ederiz.

İçsel ışığımız açık olduğu sürece şimdide kalabiliriz.

Eğitimsiz zihin, eskinin hafızasıyla hareket eder; eski dosyaları açmayı sever.

Açılan dosyalar geleceğe de sıçrar.

Üstelik yeni bir şeymiş gibi…

Doldurur, boşaltır, konuşur, kavga eder dururuz.

Yorucu olan bu süreç bayatlamış bir yemek gibidir.

Ne fayda sağlar ne de hoşluk verir.

Böylece olmuş olanla, olması muhtemel şeyler arasında seyahat ederken, şimdiki an hiç yaşanmaz; kayıptır.

Peki ne yapabiliriz?

Şimdiki anda farkındalıkla kalabiliriz.

Farkındalık ise uyanık kalmakla gerçekleşir.

Zihnimize yalnızca seçtiği konular üstünde odaklanmasını öğretebiliriz.

Zihnin şımarıklıklarına boyun eğmeden, içinde bulunduğumuz andan hoşnutluk duyabiliriz.

Şikâyet etmeyi bırakarak şefkatin kapsayıcılığına teslim olabiliriz.

Zarar veren düşüncelerle faydalı düşüncelerin yerini değiştirebiliriz.

Neye dikkatimizi verirsek, o enerjiyi hayatımızda çalıştırır ve büyütürüz.

Sen dikkatini neye vermeyi seçiyorsun?