O zemin çok tehlikeli!

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Olağanüstü bir hafta sonu geçirdik.

Tutuklamalar, kayyumlar, protestolar, gözaltılar, ön seçimler derken;

Basın emekçileri olarak herkes kadar biz de epeyce yorulduk.

Ülkemizde ve şehrimizde yaşanan gelişmeleri anbean elimiz erdiğince sizlere aktarmaya çalıştık.

Gazetede kimse izin yapmadı, herkes teyakkuzdaydı.

Kim ne diyor, nerede ne oluyor, ayrım yapmaksızın, hepsine yer verdik.

Ama günün sonunda gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse CHP Genel Başkanı Özgür Özel tarafından dayağı yiyen yine medya oldu.

Oysa ülkeyi kutuplaştıran, kamplaştıran gazeteciler değil, siyasetçilerin ta kendisidir.

*

İktidar kendi havuz medyasını oluştururken, elleri armut toplamayan muhalefet de iktidarı taklitle kendi medyasını yaratmaktan geri kalmadı.

O yüzden şimdi kalkıpta birbirilerini yandaşlık üzerinden vurmaları, gazetecilere yandaşlık yaftaları yapıştırmaları bana trajikomik geliyor.

Gerçek şu ki; her iki tarafın da yandaş medyası var!

Her iki tarafta adeta bir holigan gibi beslendiği mecrayı yanlışlarıyla birlikte sahipleniyor.

Sadece sahiplenmekle kalmıyor, algıya yönelik yayıncılık anlayışıyla vatandaşlara yön vermeye hatta galeyana getirmeye dahi çalışıyorlar.

Doğru bilgiyi ara ki bulasın…

*

Erdoğan ve Özgür Özel pek tabii ki medyaya sopa gösterirken yerel basını kast etmedi!

Onlar üst ligde mücadele veriyor.

Ancak her iki liderin medyaya verdikleri gözdağından bizim ilimizdeki kimi siyasetçiler de kendine mağduriyet çıkarıveriyor.

Başlıyorlar yerel basına sopa göstermeye hatta tehdit etmeye…

Gün gelecek devran dönecek” filan demeye.

Anlayacağınız, kim iktidar olursa olsun gazetecilere rahat yok!

Sözün özü; kimse eleştirilmekten hoşlanmıyor.

Kimse yanlışlarım açığa çıksın istemiyor!

Kimse yalanları yüzüne vurulsun istemiyor!

Kimse kral çıplak densin istemiyor!

Basın tarafından parlatılmak istiyor!

Basın tarafından pohpohlanmak istiyor!

Kısacası hepsinin ortak özelliği; siyasetçiler kendilerine halkla ilişkiler elemanı istiyor.

Eleştiren gazeteci, karşı tarafın yandaşı ilan ediliyor.

Her habere operasyon gözüyle bakılıyor.

Aynı gün içerisinde hem AKP destekçileri hem CHP destekçileri eleştirildikleri haberin altına yorum yaparak, haberin içeriğine göre bizi karşı tarafa yamayıveriyor.

AKP’yi eleştirmişsek, solcu, komünist oluyoruz.

CHP’yi eleştirmişsek, satılmış medya oluyoruz ve emin olun bunlar aynı gün sıklıkla rastladığımız şeyler.

Bu da bizim tarafsızlığımızın, cesaretimizin göstergesi oluyor.

Kısacası işimiz hiç kolay değil.

Hele hele bizim hiç değil!

*

Mesela en başından bu yana Ekrem İmamoğlu’nun CHP’ye yazık ettiğini savundum.

İmamoğlu hakkındaki düşüncelerimden dolayı kimi CHP’liler ve onların beslemeleri beni hemen trollediler.

Peki bu benim ne kadar umurumda?

Mesele ne, biliyor musunuz?

Memleket İmamoğlu diye yanarken, gaza gelirken dahi “Hayır çare İmamoğlu değil, çare CHP’nin bir olmasında, kurumsal yapıyı güçlendirmesinde. CHP 100 yıldır kişilerle var olup kişilerle yok olmadı” diye yazabilmektir.

Ki, günün sonunda CHP açısından elde edilen en büyük kazanç budur!

*

Evet, Ekrem İmamoğlu maalesef başına gelecekleri öngörmüştü.

Bir türlü aklımın almadığı ön seçimi de işte bu yüzden dayattı.

Hakikaten stratejik bir aklın ürünüymüş yapılan ön seçim.

İşe yaradı mı derseniz, evet yaradı.

Az önce bahsettiğim gibi, bu ön seçim CHP’nin kurumsal kimliğine, ortak hareket kabiliyetinin güçlenmesine, hizipçiliğin rafa kalkmasına, eylemselliğin yeniden hatırlanmasına faydalı oldu.

Her şeyden önce Kocaeli’de ve ülke genelinde üye patlaması yaşandı.

İnsanlar yine mağdurun yanında durdu.

*

Her ne kadar olayları hukuki bağlamından kopartarak siyasallaştırsak da o kısmını da bertaraf etmiyorum.

İmamoğlu’na terör soruşturmasından ceza vermeyerek İBB’ye kayyum atamasının önüne geçen adalet sisteminin,

Yolsuzluk dosyasında da aynı hakkaniyetle işleyeceğini, baskı altında kalmadan karar vereceğini umuyorum.

Eğer gerçekte bir yolsuzluk söz konusuysa bunun bir kumpas olmadığını, delilleriyle ispatlayarak, halkın adalet sistemine duyduğu saygının gereğini yapmaları lazım.

Hiç kusura bakmasınlar bizim “Gizli tanık alerjimiz var”

Gizli tanık adı altında geçmişte kimlere ne kumpaslar kurulduğunu ne mağduriyetler yaşatıldığını unutmadık!

Diyorlar ki; sadece gizli tanıklar değil, sağlam ihbarlar da var!

Hatta ihbar yapanlar İmamoğlu’nun kendi ekibinden diyorlar.

İmamoğlu’nun başını yakanların CHP’liler olduğu pompalanıyor.

*

Şahsen hiçbir zaman kendimi Ekrem Başkana kefil olacak düzeyde hissetmem söz konusu dahi olamaz.

Ancak böyle havada kalan, ayakları yere basmayan suçlamalarla hak gaspı da yapılamaz.

Bu halkın aklını ikna etmek zorundasınız.

Neden sadece CHP’li belediyelere yolsuzluk suçlamaları yapılıyor, neden sadece CHP’li belediyelere soruşturma açılıyor” sorusunun cevabını bu vatandaş merak ediyor.

AKP’li belediyelere soruşturma başlatılmamasının sebebi, AKP’lilerin sadakatinden mi kaynaklı?

Onlarda yanlış işler olmuyor mu, olduğunda ise kimse kendi adamını satmıyor demek mi bu?

İşte böyle olduğu zaman yargıya olan güven hasar alıyor.

Dolayısıyla da iş siyasi zemine sokuluyor.

Ve o zemin çok tehlikeli!

O zeminde hakikatlerin yerini tarafgirlik alıyor, algı alıyor, intikamcılık alıyor, düşmanlık alıyor.

Şu an geldiğimiz yer tam da burası…

Hukuk devre dışı bırakıldığında veya tam tersi, yargıyı hedef yaptığında, rekabetin yerini ihtiraslar aldığında, bu memlekette sokaklar daha çok karışır.

Bugün CHP’liler sokağa indi, yarın karşıt görüşlerin inmeyeceğinin garantisini kim verebilir?

Tüm bunlara değer mi peki?

Bu memlekete huzur ve barış gelmesi için illa canımızı yakmak zorunda mısınız?

Demokrasiye ne oldu?

Cumhuriyete ne oldu?

Hak ve özgürlüklere ne oldu?

İnsanca bir arada yaşamaya, yaşam hakkına saygıya ne oldu?

Neyi paylaşamıyoruz?

Neden her şey siyaset oldu?

*

Ez cümle…

Böyle memlekette bize konu bitmez!

Ekrem İmamoğlu, CHP, Kurultay, belediyelerin durumu, tutuklama, sokak eylemleri, Kocaeli örgütleri gibi daha yazacak, ele alacak pek çok konu bizi bekliyor.

Sıcağı sıcağına aklıma gelenleri söylemiş oldum.