Mahallenin delisiyiz…

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Geçtiğimiz günlerde Halk TV’de deyim yerindeyse deprem yaşandı.

Her devrin adamı olarak nitelendirilen ve nefret söylemleriyle tanınan Rasim Ozan Kütahyalı’nın iktidara muhalif yayıncılık anlayışıyla bilinen Halk TV’de röportaj vermesi;

Aslında Türkiye’de gazeteciliğin içinde debelendiği ikilemi gözler önüne serdi.

Söylemleriyle iktidarı besleyen ve toplumsal nefreti körükleyen Rasim Ozan’ın, sosyal demokrat anlayışı benimsemiş bir medya kuruluşuna çıkarak,

Terör elebaşısı Abdullah Öcalan üzerinden başlatılan silah bırakma çağrıları hakkında ‘bilge kişi’ sıfatıyla konuşturulması kanalda çalışan gazetecilerin tepkisini çekti.

Ve peşi sıra istifalar geldi.

Serpil Yılmaz, Şule Aydın, Murat Ağırel, Timur Soykan, Barış Pehlivan gibi deneyimli gazeteciler durumu protesto eden mesajlarla istifa ettiklerini açıkladılar.

*

Haliyle her konuda olduğu gibi bu konuda da basın camiası ortadan ikiye bölündü.

Kimi, istifa eden gazetecileri onurlu ve dik duruşlarından dolayı tebrik ederken, kimileri de o gazetecilere aynaya bakmalarını tavsiye etti.

Aynı kanalda Anchormanlık yapan Gazeteci İsmail Küçükkaya ‘bu kanalda parladınız’ diyerek bir nevi istifa eden meslektaşlarını ‘nankörlükle’ suçladı.

Küçükkaya’nın bu sözlerine çok ağır tepki verenler de oldu destekleyenler de…

Ama asıl en ağır yorum yılların deneyimli gazetecisi Yılmaz Özdil’den geldi.

İki yıldır çalıştığı gazeteden ayrı olan Yılmaz Özdil, tam eski gazetesine geri döndüğü gün yine çok tartışılan o açıklamayı yaptı.

*

Bu arada Yılmaz Özdil’in, iki yıldır Sözcü Gazetesiyle yollarının ayrılması konusunda özet geçecek olursak;

*

-Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı yarışında ‘Erdoğan kazanır’ demişti Özdil. Yılmaz Özdil, bağımsız araştırma şirketleri, hatta yanlı anketlerin bile Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu’nun açık ara farkla kazanacağını söylemesine rağmen; Araştırmacı, dürüst, muhalif gazeteciler olarak alaya aldığı ‘kiralık medya’ olarak tanımladığı gazetecilerin CHP yönetiminden para alarak, Kılıçdaroğlu’nun yüzde 60 ile kazanacağına halkı ikna etmeye çalıştıklarını savundu.

Fakat Yılmaz Özdil sosyal demokrat değerleri savunan gazeteci olarak buna direndiğini, Yavaş veya İmamoğlu aday gösterilmezse seçimleri altın tepside AKP’ye sunacaklarını anlatmaya çalışmış. Özdil, CHP yönetiminden bazı milletvekillerinin ve onlarla ortak hareket eden gazetecilerin kendisine karşı linç kampanyası başlattıklarını, hatta işi daha da ileri taşıyarak Sözcü Gazetesi’ne ambargo uyguladıkları için ‘gazetem zarar görmesin’ diyerek istifa ettiğini yazdı.

*

Bu olayın ardından iki yıl geçti ve Yılmaz Özdil, Halk TV’de yaşanan gerilimin ardından iki yıl önceye geri döndüren söylemlerde ve iddialarda bulundu.

Rasim Ozan Kütahyalı’nın Halk TV’de değer görüp üstelik Türkiye’yi yakından ilgilendiren yeni çözüm süreci hakkında ahkam kesmesini kabullenemeyip istifa eden gazetecilerin ne satılmışlığı kaldı ne hainliği.

Özdil, zehir zemberek sözlerle yerden yere vurduğu meslektaşlarının itibarını beş paralık etti.

Yılmaz Özdil’in neler dediğini bilmeyenler için bir özet daha geçelim:

"Partiden (CHP) maaşa bağlanan, belediyelerden para alan sözde muhalif tiplerin, birbirlerine etik gazetecilik dersi vermesi, bir yandan gülünç, bir yandan hazin. Bunlar İmamoğlu’nu desteklerken dikkat edin aynı cümlenin sonunda Mansur Yavaş’ı eleştiriyorlar, karalıyorlar. Bu niye?

Israrla söylüyorum, İmamoğlu nasıl olsa yasaklanacak diye düşünüp, Mansur Yavaş’ı da nefret ettirerek partiden tasfiye etmek istiyorlar. Böylece Özgür Özel’i cumhurbaşkanı adayı yapmak istiyorlar.

Bunu ısrarla söylüyorum İmamoğlu’nu destekliyorsan destekle, Mansur Yavaş’a neden küfrediyorsun? Partiden gitsin diye!”

*

Evet, gazeteciliğin geldiği hazin son işte bu…

Yılmaz Özdil, İsmail Küçükkaya, Halk TV’den ayrılan gazeteciler konusu aslında bizim de yerelde yaşadığımız sorunların izdüşümüdür.

Herkeste bir ölümüne savunma, ölümüne arka çıkma ve bunların karşısında eleştiriye olan tahammülsüzlük…

Elbette biz gazetecilerin siyasi görüşleri olabilir, olmalıdır da!

Ama bu tarafgirliğe evrilmemeli.

Parti sözcülüğüne dönüşmemeli.

Gazeteci dediğin savunduğu siyasi görüşü eleştirebilmeli, yanlış gördüklerini rahatlıkla yazabilmeli.

Yazıyoruz da…

Bedeli ne olursa olsun yazmaktan asla geri durmuyoruz.

Bizim eleştirilerimizden alınarak kırmızı görmüş boğa gibi saldıranlar, fake hesaplardan yaptıkları yorumlarla susturmaya, sindirmeye çalışan kadrolu troller;

Hepsi hep bir ağızdan, koro halinde, ayrı telden çirkin bir kakafoniyle bize saldırmayı görev ediniyorlar.

Ama benzer birçok eleştirimizde olduğu gibi, yaşayıp gördükleri takdirde sonunda onlar da hak verecekler.

Çünkü biz bağı koruyoruz, bağcıyı değil.

Biz siyaseti koruyoruz, siyasetçiyi değil!

Biz demokrasiyi savunuyoruz, kişileri değil!

Mesela biz vakti zamanında Meral Akşener’i eleştirirken;

Siz sosyal demokrat değil misiniz? Böyle yazarsanız ittifak zarar görür, susun” diyenler şimdi en büyük Akşener düşmanı olmadılar mı?

Herkesin asıl görmesi gereken şudur:

Siyasetçinin taraftarlığını yapan fanatik holiganlar var ya!

Toplum ve gazeteciler üzerinde mahalle baskısı oluşturuyorlar.

Bunların şerrinden kaçanlar da sessiz sedasız köşesinde çekiliyor, ortalık bizim gibi delilere kalıyor.

Varsın öyle olsun!

Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir.

Gazete Barış bu şehrin, bu mahallenin delisi olmaktan son derece memnun ve mutludur.

İyi ki varsınız sevgili canlar…