Özdağ’a üç gün İmamoğlu’na 33 gün şaşırırız!

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Son günlerde Cumhuriyet Halk Partisi oldukça karışık.

Ne demişler; büyük başın derdi de büyük olur…

CHP artık Türkiye’nin birinci partisi.

Haliyle bu birincilik başlarını ağrıtıyor.

Bugüne kadar iktidarın, yani Recep Tayyip Erdoğan’ın dişine göre bir CHP vardı.

Ne uzar ne kısalırdı.

Yüzde 25’e hapsolmuş bir CHP’nin kendilerine bir zararı da yoktu.

Fakat artık işler değişti.

Cumhuriyet Halk Partisi yerel seçimlerde AKP’nin elindeki o gücü aldı.

Dolayısıyla özgüveni yükseldi.

*

Elbette bu başarıyı yeni seçilen CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e ve onun yönetiminin belirlediği belediye başkan adaylarına mal edemeyiz.

Özellikle ekonominin kötü gidişatı başta olmak üzere mevcut hükümete olan güvenin kaybolması sebebiyle AKP seçmeninin çoğu sandığa gitmedi.

Bu da Türkiye’nin ana muhalefet partisi CHP’ye yaradı.

Ama Erdoğan akıl oyunlarını çok iyi oynayan hırslı bir siyasetçi.

CHP’nin başarısını içselleştirmesi, normalleşmesi asla mümkün değildi.

Normalleşme falan hepsi hikayeydi.

Bugün gelinen noktaya bakınca değil normalleşmek, artık CHP’yi yok etmeye yönelik çok radikal kararlar alındığını görüyoruz.

Sanki bir tek CHP’li belediyelerde yanlış işler oluyor, kendi belediyelerinin hepsi pirüpak imiş gibi, CHP’li belediyelere kayyum atamak, belediye başkanlarını tutuklamak, Ekrem İmamoğlu’na dava üstüne dava açmak ve şimdi de CHP kurultayı hakkında soruşturma başlatmak…

*

Öyle tehlikeli şeyler oluyor ki, doğrusu sonunun nereye varacağını kestirmek olanaksız.

Oturup kalktığımız, sohbet ettiğimiz bazı CHP’lilerle bu konular konuşulduğunda şunu diyorlar:

“Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak getiremezler, onu hapse atamazlar. Eğer öyle bir şey olursa bu AKP’nin ve Erdoğan’ın sonu olur” diyorlar.

-Neden öyle düşünüyorsunuz, diye soruyorum.

“Erdoğan da İBB Başkanlığı yaptı. Kendi de bir şiir yüzünden hapse atılmıştı ve halk onun mağdur olduğunu düşündüğünden ona sahip çıktı. Bizim halk mağdura sahip çıkar. O yüzden Erdoğan da bunu bilir ve böyle hata yapmaz” diyorlar.

*

Asla katılmıyorum!

Tam da bunu yaparlar!

Çünkü ne halk o zaman ki halk, ne siyaset o zaman ki siyaset!

Zannediyorlar mı ki İmamoğlu’na siyasi yasak geldiğinde veya hapis cezası aldığında Türkiye ayağa kalkacak!

Hep söylüyorum yine söyleyeceğim.

Toplum olarak bizim skandallara şaşırma eşiğimiz öyle yüksek ki, o an şaşırdığımıza üç gün sonra normal gözle bakmaya başlıyoruz.

Çünkü Türkiye’nin buhranlı gündemlerine yetişemiyoruz!

*

Bakınız, nerede Selahattin Demirtaş?

Esenyurt, Beşiktaş Belediye Başkanları nerede?

Onu da geçin!

Daha günler öncesinde demokrasiyle yönetiliyor diye bildiğimiz bu ülkede bir siyasi partinin genel başkanı tutuklandı da ne oldu?

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ için meydanlara çıkanlar şimdi nerede?

Toplumsal baskı yaratabildiler mi, hayır!

Üç günde unutuldu gitti.

Çünkü bu millet eylemselliğini kaybetti. Bir yaşadığını ancak üç gün akılda tutar oldu.

Tabii ki Ekrem İmamoğlu kolay lokma değil!

Olası bir tutuklama veya siyasi yasak kararı karşısında halktan büyük tepki gelir.

Ama gerek halkın şu ekonomik ortamda yaşama derdine düştüğü gerçeğinden gerek yaratılan korku ikliminden gerek medya gücünden;

En kritiği de CHP’nin kendi içindeki çatışmalar ve güç savaşları yüzünden İmamoğlu, ne yazık ki arkasında kenetlenmiş bir CHP ordusu göremeyecektir.

Daha doğrusu sürdürülebilir bir itiraz süreci söz konusu olmayacaktır.

*

Son günlerde özellikle Ekrem İmamoğlu’nu vitrine koyan CHP’nin tavrından, onu özellikle Erdoğan’ın hedefi haline getirme politikası olduğunu bile düşünüyorum.

O yüzden olmaz olmaz demeyin!

İmamoğlu’na her an ceza gelebilir.

Ümit Özdağ üç günde unutuldu gitti, İmamoğlu da en fazla otuz üç günde unutulur gider.

İşte tam da bu sebeple Cumhuriyet Halk Partisi, aktör eksenli politika sürdürmekten, CHP’nin iplerini o aktörlere vermekten vazgeçmeli.

Ne İmamoğlu ne Mansur Yavaş ne de bir başkası parti üstü tutulmamalı.

Bu ülkede adil bir yargının olmadığını her fırsatta dile getiren CHP, eğer gerçekten böyle düşünüyorsa ona göre strateji geliştirmeli.

Ama yok!

Anlamıyorlar. Ellerindeki güçle neler yapabileceklerini hala kavrayamıyorlar.

Bugün oturup aklı selim biçimde düşünseler anlayacaklar ama düşünmüyorlar.

*

Bakın, iş öyle bir noktaya geldi ki, sadece CHP’nin flaş isimlerine değil, genel başkanının meşruluğunu bile tartışmaya açtılar.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kurultayda şaibe yapıldığı iddiasıyla CHP kurultayı hakkında inceleme başlattı.

Bu ne demek?

Özgür Özel’i halkın gözünde kendi kurultayına şaibe bulaştıran, katakulliyle seçim kazanan bir genel başkan sıfatına sokmak demek.

Sanki CHP’nin kurultayının adaleti onları çok ilgilendiriyormuş gibi…

Bu duruma ise eski genel başkan Kılıçdaroğlu’nun “sükut ikrardan gelir” sözleriyle yanıt vermesi, olayın gidişatı yönünde bize ip uçları veriyor.

CHP’de olan bitenler, CHP’ye dışarıdan müdahaleler vs.

Hepsinin alt toplamında yekpare olamamış bir CHP var maalesef.

En kötüsü de içerideki dağınıklığı çok iyi analiz eden, rakibinin zaaflarını iyi bilenlerle mücadele etmeleri gerektiğinden bi’haber olmaları…

*

CHP bir an önce kendine gelip toparlanma sürecine geçmeli.

Türkiye’nin birinci partisiyiz psikolojisinin motivasyonunu elde tutup, işi şımarıklığa dökmeden yol haritasını çizmeli.

Özgür Başkan Cumhurbaşkanı adaylığında üyelere sandık koyacağını açıkladığında;

“Ben ön seçime girmem” diyerek genel başkanın kararını onaylamadığını yüksek sesle haykıran bir kimse bile çıkmamalı.

Bunun için evvela katılımcı demokrasiyi parti içinde hayata geçirmeli.

Zira CHP adına hiç iyi şeyler olmuyor.

Hele de kurultayın inceleme altına alınmasından sonra CHP’yi nelerin beklediğini anlamak güç olmasa gerek!