Gelin, anlatacaklarım var
Yaklaşık 45 bin yıl öncesine gittiğim bir belgesel izledim.
Belgesel, en yakın insan akrabalarımız olan neandertallerin yaşamlarını konu ediniyor.
Neandertallerin davranışlarına ışık tutmak amacıyla çalışan proje ekibi, onların bu kadar uzun süre hayatta kalma becerilerini ve bir anda tarih sahnesinden nasıl silindiklerini araştırıyor.
Paleoantropologlar, profesörler, müze müdürleri, arkeologlar ve daha birçok uzman isim konuşuyor, anlatıyor.
Vahşi hayvanlar ve değişen iklim koşulları karşısında yaşam mücadelesi veren kuzenlerimizin yolculuğunu izlerken, insanın evrimini ve yaşam koşullarını kısmen değerlendiriyorum.
Her şey daha kolay; teknoloji kendini aştı, yapay zekada büyük gelişmeler yaşanıyor, tıp ilerledi.
Besine ulaşmak için geyik avlamaya, ağaç sırtlarına tırmanmaya ve depar atmaya gerek yok.
Tüm yiyecekler paketli, dilimli ve hatta bazıları yıkanmış.
Tek bir kart okutmasıyla malzemeleri alıp evinize dönebiliyorsunuz.
Bizi zorlayacak tek şey, kalabalık bir pazar günü ödeme sırasında beklemek olabilir.
Barınmak için her şeye sahibiz.
Kısa bir sürede apartmanlar dikebiliyor, rezidanslar ve gökdelenlerde yaşayabiliyoruz.
Biraz şanslıysak manzaramızda deniz, göl ya da orman oluyor.
Hala yeşilin ölmediği, suyun kurumadığı, asbeste maruz kalmadığımız bir yerler var.
Kışın giyinmek için tüylü canlıların kürklerinden elbise yapma zorunluluğumuz yok.
Makineler seri üretimle her şeyi ayağımıza getiriyor.
Her renk ve desende kıyafete ulaşmak mümkün.
Yazın sıcağını dert etmeye, kışın ayazını düşünmeye gerek yok.
Ateş nasıl yakılır? Hayvan nasıl avlanır? Bunları bilmemize gerek yok.
Modern insanın tek gayesi iyi bir yaşama sahip olmak ve mümkünse bunu nesiller boyu sürdürebilmek.
Bireysel gelişimimizi en iyi noktaya taşımaya çalışırken dirsek çürütmek, rakiplerimizin önüne geçmek gibi hedeflerimiz var.
Yani her şey insanca yaşamak için…
45 bin yıl öncesine göz attığımda bir neandertalle aramda çok fark var diyebiliyorum.
Hatta çoğu zaman günlük dilde, bu kelimeyi karşıyı aşağılamak, yetersizliğini ifade etmek için kullanıyoruz.
İnsanın kendini her şeyin en tepesinde görme ve her şeyden üstün tutma çabasının bir yansıması olabilir bu bakış.
Toplumumuza ve dünyaya baktığımda nitelikli olanın el üstünde tutulmadığını görebiliyorum.
Yeni nesil “en kısa yoldan nasıl zengin olabilirim?” sorusuna yoğunlaşmış.
Bu furyayı kenarından köşesinden yakalamak isteyen yetişkinler ise YouTuber, influecer olabilmek için kendini paralıyor.
İlim, irfan ve ahlak artık pek değer görmüyor.
Okumak vakit kaybı, iyi şeylere el atmaya gerek yok çünkü her zaman yapan birileri var.
İnsan en gelişmiş bu haliyle, depremde çökecek evler inşa ediyor.
Tıp yeni doğan bebeklerin canını almak için kullanılıyor.
Eğitim, cebine yeni giriş yolları arayan yetişkin insanların hortum tezgahına dönebiliyor.
Kayak tatiline gittiğiniz yerde yanıp küle dönebiliyorsunuz.
Çalıştığınız maden mezarınız olabiliyor.
Milyonlarca lira verip oturduğunuz rezidanslar güven vermekten çok uzak. Altından fay hattı geçme olasılığı yüksek.
Ailenle yemeğe gidip zehirlenme ve hatta ölme ihtimalin hiç de az değil.
Tarihi geçen tavuklar, boya maddesi katılan yiyecekler, tarıma uzanan zehirli ilaçlar, antibiyotiğin boca edildiği hayvancılık sektörü, ata tohumunun yok edilişi, tarım arazilerinin yerleşime açılması derken onlarca faktör insan hayatını riske ediyor.
Biz neandertaller gibi değiliz ve fakat mücadelemiz aynı.
Ya kaçıyoruz ya da savaşıyoruz.
Sürekli kendi arkamızı kollamak zorundayız.
Yanmamak, yakılmamak, boğulmamak, zehirlenmemek, kaçırılmamak ve sırtımızdan bir orakla hançerlenmemek için.
Reflekslerimiz farklı mı sanıyorsunuz?
Travmatik hikayemiz o kadar çok ki birini sindiremeden diğerine geçiyoruz.
Tüm bunlar yaşanırken nicelik hızla niteliği geride bırakmaya devam ediyor.
Normalleştirdiğimiz, hakkımız olduğunu iddia ettiğimiz ve çalmaktan asla rahatsızlık duymadığımız bir yere doğru evriliyoruz.
Her şeyi aynı anda isteme ve sahip olma arzumuz bizi köreltiyor, yozlaştırıyor.
Yedi yıldızlı bir otelin havuzunda elektrik kaçağından ölebilirsiniz.
Yüzünüze yaptırdığınız dolgu işlemi hayatınızı kaydırabilir.
Kazasız diyerek aldığınız araç, sizi yolda bırakabilir.
Canınızı emanet ettiğiniz bir hastanede sağlam organlarınızdan da olabilirsiniz.
Gördüğünüz gibi en tepeden aşağıya doğru büyük bir çürüme söz konusu.
Ahlakın temele alınmadığı her bina çöküyor, yanıyor, yıkılıyor.
Ve altında kalansa insanlık oluyor.
Soruyorum size biz insanın en gelişmiş hali miyiz?
Cevabı size kalsın…