İletişime sokulan çomak
Akıllı telefonlar hayatımızın orta yerinde desem abartmış olmam.
Uyanır uyanmaz eline telefonunu alan insanların sayısı o kadar çok ki, telefon bağımlılığından biraz olsun ayrışabilmek için destek alanlar bile var.
Her çağ kendi içinde kolaylıklar barındırdığı gibi bu kolaylıkların getirdiği sorunlara da gebe.
Mumla aydınlanan insanlar için ampul kullanmak korkutucuydu.
Radyoyu evine almak ve dinlemek ise bir sonraki felaketti.
Hani şu, “Her şey eskiden daha güzeldi. Şimdi öyle mi?” sözü var ya, o sözün kökenine insek Platon’un mağarasında bile bulabiliriz kendimizi.
Hal böyle olunca yapılacak tek şey içinde bulunduğumuz çağa ayak uydurmak oluyor.
Teknolojinin getirdiği kolaylıklardan biri olan akıllı telefonlar gibi…
Teknoloji karşıtı gibi algılanmak istemem, zira yaşamı daha kolay kılan şeylere açığım.
Burada değinmek istediğim şey, teknolojinin sağladığı faydalardan ziyade, insanlığın iletişim yapısının farklı bir noktaya doğru evrimleşiyor olduğu gerçeği.
Mobil vitrin olarak hizmet eden akıllı telefonlar, kamusal alanın dağılmasını da hızlandırıyor gibi.
Dijital iletişim, enformasyonun akışını farklı bir noktaya götürürken iletişimsel eylemi de çıkmaza doğru sokuyor.
Söylemin sonunu getiren şey, öteki’nin ortadan kaybolmasıdır. Bu yüzden ötekinin olmadığı yerde birey, kendi fikirleriyle baş başadır.
Yalnızca kendi sesini duyan insanın yine kendi görüşlerine sıkı sıkıya tutunmasıdır.
Söylem sayesinde kendimizden uzaklaşır; merkezimizden çekilebiliriz.
Öteki dediğimiz, bize bir soru işareti, bir ses ya da bir düşünce etrafında dolanma, tur atma olasılıklarını sağlar.
Eğer, kendi kendimin propagandasını yapmak istiyorsam, öteki’yi dışlar ya da sistemimden kovarım.
Bu durum kendi kimliğimden ayrışamayan, kanaatlerimden vazgeçemeyen bir ben yaratır.
Ki, öz propaganda yapan bir benlik, söylemi ortadan kaldırdığı için başkalarının sesine kulaklarını tıkamış olur.
Dinleme dediğimiz hal de ortadan kalkar böylece.
Özellikle akıllı telefonlar aracılığıyla bağlandığımız internet, belirli bir filtrenin içine sıkışmamıza neden olur.
Beğendiğimiz, takip ettiğimiz ve keyif aldığımız her şey algoritmanın kişiselleştirilmesini sağlar.
Geçirdiğim her vakit, algoritmayla aramdaki bağı güçlendirmeye devam ederken beni de kısıtlı bir alana hapseder.
Böylelikle, akışımda görünen her şey benimle ilgili, beni doğrular nitelikte ve kanaatlerimi de güçlü kılacak şekildedir.
Özgürleştiğimizi, kendimize yaklaştığımızı düşünürken bu kez başka bir çemberin içinde buluruz kendimizi.
Ancak bunu fark etmek her geçen gün güçleşiyor çünkü sistem, bireyi diğerini duymayacak şekilde inşa ederek bünyesindeki dişlilerden biri haline getiriyor.
Günümüzde iletişim, öteki boyutunu yitirmeye yüz tuttuğundan, söylemi de içinde eritip yok ediyor.
Topluluktan yoksun iletişim, başkalığa imkân vermiyor, dinlemeyi ortadan kaldırıyor ve “biz” denilen gerçeklikten uzakta kimlik savaşlarının verilmesine alan açıyor.
Dijital iletişim çeşitli güzellikler sunsa da aynılığın tekrarı bir yerden sonra esas olanın, iletişimsel eylemin doğasına çomak sokuyor.
“Biz” olabilmenin farkına varabilmek dileğiyle…