Suriye’de bundan sonra ne olacak?

Özgür Can Yolcu

Özgür Can Yolcu

Tüm Yazıları

Suriye'de 2011 yılında başlayan iç savaş, 61 yıllık Baas rejiminin çökmesiyle sona erdi. Suriye ordusunun Humus’tan çekilmesinin ardından Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) liderliğindeki güçler Şam’a doğru harekete geçti. Tek bir mermi bile atılmadan başkentin anahtarı HTŞ’nin eline bırakıldı. Şam’ın anahtarı “şu an” için Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el Colani’de. Uluslararası kaynaklara göre HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani’nin asıl adı Ahmed Hüseyin el Şara’dır. Colani, IŞİD saflarında uzun yıllar savaşmış, daha sonra El Kaide örgütüne bağlılık yemini ettiği belirtilmekte. IŞİD saflarındayken kurduğu Nusra Cephesi’ni Heyet Tahrir el Şam’a (HTŞ) dönüştürerek Suriye’nin İdlib kentinde örgütün gücünü artırmıştı.

Beşar Esad gitti, 61 yıllık Baas rejimi çöktü. Peki şimdi ne olacak?

Suriye’de iki güç kendini belirgin bir şekilde gösteriyor. Bu güçlerden birincisi, Şam’ın anahtarını elinde bulunduran ve Esad güçlerine ait tüm bölgeleri kontrol altına alan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) güçleri. İkincisi ise Suriye’nin kuzeydoğusunu yıllardır denetim altında tutan Suriye Demokratik Güçleri (SDG). Bu iki gücün dışında, kuzeybatının önemli bir kısmı da Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) kontrolünde. Peki bundan sonra güç dengeleri nasıl olacak? Bu üç yapı birbiriyle savaşmaya devam mı edecek? Yoksa barışçıl bir zemin üzerinde yeni bir düzen mi inşa edecekler?

Özellikle Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) konumlandığı bölge; petrol, doğalgaz ve tarımsal ürünler açısından stratejik bir öneme sahip. Suriye’nin %35’lik bölümünü yıllardır kontrol altında tutan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), göz ardı edilemeyecek bir konumda.

Şam’ın kontrolünü "şimdilik" elinde tutan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin, yeni Suriye düzeninde nasıl bir yol haritası çizeceği süreç içerisinde görülecek. Ancak HTŞ ve SDG’nin yönetim modelleri birbirinden oldukça farklı görünüyor. Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), bütünlükçü bir devlet modeliyle yeni düzeni inşa etmeyi hedefliyor gibi görünse de, bölgedeki diğer etnik grupları kapsayan SDG’nin federatif modelini de tamamen göz ardı edecek bir konumda değil. SDG, yazının başında da belirtildiği gibi, oldukça önemli bir güce sahip. Yıllardır ABD ile kurduğu diplomatik ve ticari ilişkiler, bunun yanı sıra daha dinamik ve disiplinli bir ordu gücüne sahip olması, SDG’nin konumunu güçlendiriyor. Pentagon her ne kadar “Bu bizim savaşımız değil” dese de, Suriye’den ve Ortadoğu’da kökleşen cihatçı çeteleri kontrol altına almak için bölgeden ayrılmayacağını tahmin ediyorum. Ayrıca, ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri’ne olan desteğini uzun vadede sürdüreceğini düşünüyorum.

Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) dışında, Suriye Milli Ordusu (SMO) dediğimiz bir yapı da mevcut. Tüm gruplar birbirine düşman. Birbirine düşman olan bu grupların yeni düzenin temellerini atmak için aynı masanın etrafında oturabileceklerini sanmıyorum.

Gazeteci Fehim Taştekin’in tasvir ettiği gibi, “Odada çok silah var. Bugün olmasa yarın illaki patlayacak.” Bu grupların kendi içlerinde anlaşmaları oldukça zor. Düşük bir ihtimalle de olsa bir anlaşmaya varsalar bile, uluslararası aktörler Suriye’yi kendi haline bırakmayacaktır.