Kadınlar Üzerinde Kurulan Hegemonik Dil!

Özgür Can Yolcu

Özgür Can Yolcu

Tüm Yazıları

Yarın, 25 Kasım, uluslararası anlamda özellikle kadınlar açısından tarihsel öneme sahip bir gün. 25 Kasım 1999 yılında, kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratma amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan edilmiştir. Kadınlar, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaşanan sorunlara karşı eylemlerini kararlılıkla sürdürmeye devam ediyor.

Pek çok özel ve devlet kurumu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne özel çeşitli etkinlikler düzenlemekten de geri durmuyor. Ancak Türkiye’de kadınların başta şiddet olmak üzere yaşadığı bir dizi sorunu, mevcut siyasal atmosferden soyutlayarak tartışmak hiçbir şey ifade etmeyeceğini de belirtmek istiyorum. Kadının yaşadığı şiddetinin boyutlarını kadın yerine bir erkek anlatıyorsa bu etkinlikten nasıl bir kazanım elde edilecek. Politik eksenin göz ardı edildiği, sadece “göstermelik” etkinlikler düzenlenip kadınlara karanfil takdim edilen yaklaşımlar, bu ciddi konunun özünü asla kavrayamaz. Türkiye’de, hukuksuzlukla karşı karşıya kalan; kadın olduğu için işyerlerinde, sokakta ve toplumsal yaşamın her alanında mobbinge, tacize ve istismara uğrayan kadınların derinleşen sorunlarına karşı kalıcı çözümler üretmek ve bu sorunlarla mücadele etmek için topyekûn bir çaba gerekiyor.

Bunun dışında, bu “göstermelik” etkinliklerde “sevgi, saygı, merhamet” gibi sözcüklerin bolca kullanılması, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin korkunç boyutlarını örtemez. Kadınları, “kız kardeşlerimiz, annelerimiz, eşlerimiz” gibi ifadelerle birey konumundan soyutlayan, sahiplenici ve hegemonik bir dille etkinlikler düzenlemek anlamsızdır. Erkek egemen diliyle yapılan bu tür etkinlikler, kadınlar gözünde hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü kadınlar, hiçbirimizden “merhamet” beklemiyor.

Erkek egemen düzenin toplum yaşamına entegre ettiği bu sahiplenici hegemonik dil, sanatta, sporda, medyada ve siyasette kendini sürekli yeniden var ediyor. Medya bu hegemonik dilin yeniden üretilmesine ne yazık ki ön ayak oluyor. Medyada kadın, ne yazık ki özne konumunda değil. Haber içeriklerinde kadın; “iyi bir anne, eş ve sevgili” konumunda verilmektedir. Kadının yaşadığı şiddet, dramatik unsurlarla aktarılmaktadır. Kadın birey olarak değil de ‘arkada gözü yaşlı çocuk bırakan anne’ olgusu üzerinden anlatılan haberlerle sıkça karşılaşıyoruz.

Bu ülkede, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı çıkan kadın düşmanlarına karşı; kadınları her alanda yok sayan erkek egemen düşünceye karşı; emek sömürüsüne karşı eşit ve özgür bir yaşam istiyorlar. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun (TKDF) yayınladığı 10 aylık kadın cinayeti raporuna göre, 1 Ocak-31 Ekim tarihleri arasında 357 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. Türkiye’de her geçen gün korkunç boyutlara ulaşan erkek şiddetine karşı kalıcı çözümler üretemeyen mevcut rejim, bu korkunç tablonun bizzat sorumlusudur.

Son olarak; Kadın cinayetleri politiktir.