10 Kasım en büyük yasımız
Çocuk aklıma 10 Kasım’da Atatürk’ün vefatıyla ilk kez yüzleşmiştim. O gün bugündür hiç geçmeyen bir hüzünle o gün o saati beklerim. Her bir dakikalık saygı duruşunda bir kez daha yaşarım o ilk öğrendiğim andaki hüznü… 1938’de öğrenen bir çocuktan hiçbir farkı yoktu benim çocukça hüznümün. Sadece benim değil bu ülkenin en masum hüznüdür 10 Kasım…
Bazı hüzünlerin aksine bu hüzün büyüdükçe, öğrendikçe artıyor. Çocukça bir gözyaşının yerini özlem ve hasret alıyor. Son yıllarda ise 10 Kasım bana daha acı daha zor geliyor. 10 Kasım’ın hüznü sadece Atamızı kaybetmek mi yoksa onun emanetini ileriye götürememenin verdiği bir suçluluk mu? Sanki bugün sadece Atatürk’ü kaybetmenin yasını tutmuyor aynı zamanda bugünümüze geleceğimize duyduğumuz umutsuzluk bizi kaplıyor… Bu sebepten belki de onu çok özleyişimiz. Onun yaptıklarını yapamamaktan onun başardıklarını başarmamaktan korkuyor ve onu istiyoruz. O olsaydı yapardı çünkü biliyoruz.
Bir adam düşünün bir milleti kurtarıyor, bir ülke kuruyor, Cumhuriyet’i ilan ediyor. Yetmiyor hep çalışıyor, hep daha iyisi için uğraşıyor ve başarıyor. Giderken de yaptıklarını bizlere emanet ediyor. Bu sorumluluk 85 milyon 372 bin 377 kişiye ait. 85 milyon, bir kişinin emanetini taşıyamamaktan korkuyor. Çünkü koruyamazsa hem geçmişe hem geleceğe ihanet etmiş olacak.
Ne yaparsak yapalım esir düşmek üzere olan bir milleti özgülüğüne kavuşturmuş, yok olmak üzere olan bir devletten yeni bir devlet kurmuş olan Atanın hakkını ödeyemeyiz. Bu denge asla kapanmaz. Bu yüzden acımız hep daha büyük olacak. Ona duyduğumuz sevgi ona olan hasretimizi büyütecek.
Mustafa Kemal Atatürk 143 yıl önce doğdu, 105 yıl önce Samsuna çıktı, 101 yıl önce Cumhuriyeti kurdu ve 86 yıl önce hayata gözlerini yumdu. Türk milleti olarak 86 yıldır onun emanetinin sorumluluğunu taşıyoruz. Sırası gelen bu ülkeye dürüst bir vatandaş olarak, iyi bir öğrenci olarak, vazifesini en iyi şekilde yaparak, dürüst ve çalışkan olarak bu sorumluluğu yerine getiriyor. 10 Kasım bize bu sorumluluğu hatırlatıyor. Onun yanında canı pahasına vatanını kurtaranları, bu ülkenin gelişmesi için canla başla çalışanları ve ömrünü bu ülkeye adamış bir adamı hatırlatıyor.
Her fani gibi o da bugünün geleceğini biliyordu. Bu yüzden bu ülkenin kuruluşunu anlattığı Nutuk’ta vasiyetini ve emanetini yazarak bitirmişti:
“Ey Türk istikbalinin evladı! İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!