Kutsal insan ve davası

Esra Aydın

Esra Aydın

Tüm Yazıları

Yazar, “Dünyaya yönelik ihtirassız bir tavrı olanlar, kendi benliğiyle uzlaşı içinde olanlardır sadece.” Diyor kitabında.

Peki, ne demek bu?

Kendi benliğiyle uyum içerisinde olamayanlar tepkisel varlıklar haline dönüşürler.

Dengeli salınım gösteremeyen birey, kendine yetemez ve bir yere bağlanmak suretiyle orada sıkı sıkı köklenmeye başlar.

Kitle hareketlerinin beslendiği nokta da budur; iç dengenin yerleşmesini önlemek.

Tek başına var olamayan insan acizdir.

Tek çıkış yolu önce benliğini reddetmesi, ardından kutsal bir toplulukla kendini yeniden inşa etmesi gerekmektedir.

Benliğin kazandığı bu yeni form, ihtirasın ve kibrin üst noktalara ulaşmasına neden olur.

Fanatik olmanın getirisi olan güvensizlik ve eksiklik hali, kişinin kendini özgüvenli hissedeceği dallara uzanmasına sebebiyet verir.

İhtiraslı bir bağlanmayla kendini gösteren adanmışlık, bireyin güç kaynağı olur çıkar.

Kutsal davasının biricik savunucusu, bayrak sallayıcısı ve destekçisi olan kişi, tutunduğu dalların yekpareliğini can hıraş ortaya koyar; savunduğu bu değerler silsilesinin tek hakikat olduğunu bağıra çağıra anlatır.

İnsanın bu bağlanma ihtiyacının sonucu genellikle böyle sonlanır.

Kendi davası en doğrusudur, yürüdüğü yol tartışılmazdır ve eleştiriye açık bir kapısı yoktur.

Esasen eleştirilecek bir şey de olmadığı için kendi kendine konuşur, kendini dinler, kendi sesinin yankılarını tekrar tekrar duyar.

Çıktığı yerden inmezse, tutunduğu dalı bırakmazsa her gün yüklenen “kutsal dava” zehri, bir yerden sonra etki etmemeye başlar; kişinin gerçek karakterinin yerini alır.

Yüksek doz ihtiras ve kibir sadece ülkemizin değil, dünya siyasetinin sorunudur.

İhtiraslı bağlılık hastalığı, davanın kendisinden daha önemlidir zaten.

Nereye tutunduğunun da bir önemi yoktur.

Önemli olan kutsal bir dava bulup ona kalpten inanmaktır.

Fanatizm bir var olma şeklidir ve ilerleyen safhalarında kişi kendinin farkında olmaz.

Derin halüsinasyonlara saçmalama eşlik eder.

İletişim kurmak zorlaşır.

Cümleler sloganlar halinde dudaklardan dökülür, bir sonraki hareket alengirli bir el ya da kol hareketi olur.

Birbirinin aynısı cümleler, katı bir inanış, esneklikten kilometrelerce uzaklıkta üslup kendini tekrarlar.

Her yaptığı açıklama güncel gözükse de güncel değil, birbirinin kötü bir tekrarıdır.

Seslendiği kitle de hissizleşir, o ne derse artık kabuldür.

Çözüm vardır; çözüm kendi fikirleridir, inanışlarıdır, değer yargılarıdır.

Aksi durumdaki her şey uygunsuz, teklif dahi edilemezdir. Bu gibi liderler tekliği savunur, kontrolcüdür ve yeni olandan cin çarpmış gibi uzak dururlar.

Taze kan gibi söylemler tüylerini diken diken eder.

Ayağını sürüyerek çıktığı kürsüden, yardım eliyle iner ve ülke geleceğini inşa etmekten söz eder.

Bu hastalıklı var olma biçimi, kendi kendinin fanatiğini yaratır.

Etiyle kemiğiyle dalga dalga yükselir, yücelir. Seslendiği güruh hoşnut olmasa da alkışlamaya devam eder. Çünkü bu tapınma hali kitlenin ana damarlarına da sirayet etmiştir. İpotekli bir akılla düşünmek, eleştirmek, sorgulamak güçtür.

Kişinin kendine dönebilmesi için fanatizm çemberinden çıkması gerekmektedir; tüm yüceltilen isimlerden, davalardan ve sloganlardan alabildiğine uzaklaşmak, yeniden düşünebilmeye davettir.

Türkiye’de siyaset, davalar üstüne kurulmuş ve bu davaları güden kutsal insanlara ithaf edilmiştir; geride kalan herkes çemberin dışındaki seyircilerden ibarettir. Sizi bol nefes pratiği yapmaya davet ediyorum.

Derin nefesler alın ve aldığınızın iki katı uzunluğunda yavaşça nefesinizi bırakın.

Bir süre buna devam edin, ta ki zihniniz dengelenene kadar.

Ülke siyasetine fazla kapılmayın, ateşinizi harlamayın.

Her köşe başını kapan yorumcuların, ayarlarınızı bozmasına müsaade etmeyin.

Bir çay koyun, sessizliğin tadını çıkarın.

Bir dörtlük:

“En iyiler inançtan yoksunlar, en kötüler ise İhtiraslı bir yoğunlukla dolular. Şüphesiz ki bir vahyin eli kulağında. Şüphesiz ki İkinci Geliş’in eli kulağında.” W.B.