Klişelerle dolu iyi senaryo
Kötü bir senaryoyu, uyumsuz partnerleri ucuz işleri sansasyonla, çirkinlikle satmaya çalışmayı kabul etmesem de anlıyorum. Sırf para kazanmak için işin bedavadan reklamı dönsün diye yapılmış ucuz tanıtım çalışmaları olmasını da anlıyorum. İstemiyorum ama anlıyorum.
“Gizli Bahçe” bunlardan biri değil. Türk dizileri için iyi bir senaryo var. Bir tarafta tek başına her şeye rağmen çocuğuyla hayatta kalmaya çalışan bir kadın (Ebru Şahin) ve sakladığı sırları var. Diğer tarafta ise başarılı ve narsist bir mimar (Murat Yıldırım) var. Ölen çocuğunun yasını tutan bir diktatör bir anne ve kendi içinde asla mutlu olamayan bir aile var. Hikâye birçokları için klişe olsa da özellikle televizyon izleyicisinin keyifle seyredeceği bir hikâye.
Ve bu hikâye nasıl başlıyor biliyor musunuz? Bir erkek sesi animatörlük seçimlerine katılan bir kadının videosunu izleyip “bunu istiyorum” diyor. Pazardan elma, armut seçer gibi. Ve tabii ki kadın akşam yemeğinde adama eşlik edecek eskort olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik çeviri de yapacak, çünkü esas kızımızın İngilizcesi var.
Şimdi hikâyeyi yeniden yazmak istiyorum. Animatörlükten, çevirmenliğe kadar çocuğuyla geçinebilmek için her işi yapan esas kızımız o akşam oraya çevirmenlik için gitse. Çalıştığı erkek de ona gece birlikte olmayı teklif etse. Kadın da reddedip sadece çevirmenlik ücretini alıp gitmek istese. Erkek de paranın odada olduğunu söylese ve kadın parayı almak için odaya gitse ama parayı vermese. Hikâyede ne değişir? Ben söyleyeyim hiçbir şey değişmez. Bu konunun hikâyeye neredeyse hiçbir katkısı yok. Sırf kadını daha çaresiz göstermek için yapılmış, biraz da konuşulsun tepki çeksin diye konmuş bir sahne.
Gelelim diziye, Murat Yıldırım bu rolleri iyi biliyor ve hakkını veriyor. Üstelik televizyon izleyicisi de onu seviyor. Ebru Şahin zorlama bir tercih olmuş ama biz bu sezon ne kötü partnerler gördük. Senaryo tek bir hikâye üzerine kurulmamış. Birçok düğüm var. İlk bölümde sürprizli bir sonun ardından ikinci bölümde de hikâye ilerledikçe daha farklı şeyler çıkıyor. Dizinin tatlı bir komedisi de var, dramı da…
Dizi birçok klişenin içinde boğuluyor. Diktatör bir anne, ailenin zayıf halkası bir baba, esas olanın mantıklı normal olan arkadaşı ve tabii ki esas oğlana âşık olan iş ortağı. Eğitimli, kariyer sahibi, güzel ve güçlü bir kadın neden yıllarca bir erkeği bekler? Soruyu şöyle sormak istiyorum, senaristlerimizin güçlü kadınlarla ilgili bir travması olabilir mi? Bir kadını bütün özellikleriyle doldurup sonra neden komşu kızı hikâyesi yazılır anlamış değilim. Burada da böyle bir kadın tabii ki var. Bence asıl ikinci kadın bu değil…
Dizinin en saçma yeri ise kumral iki oyuncunun, sapsarı bir oğlunun olması. Üstelik adamın küçüklüğünü de aynı çocuk oyuncuya oynatmışlar. Malum dizi sektöründe tasarruf tedbirleri uygulanıyor. Çocuğa bakınca diyorsun ki bu büyüyünce Kıvanç Tatlıtuğ olur babaya bakıyorsun alakası yok. Çocuk sırf tatlı olsun diye bu kadar saçma bir tercih yapılmaz. Bir de çocuk sürekli babasını çok benziyor, yorumları yapılıyor. İnandırıcı olsun diye izleyiciyi ikna çabaları olsa gerek…