Performans toplumunun bir sonucu: Ben yorgunluğu

Esra Aydın

Esra Aydın

Tüm Yazıları

Her çağın bünyesinde barındırdığı hastalıklar olsa da bizim çağımızın hastalığı viral yolla bulaşan bir hastalık türü değil.

Dikkat eksikliği, tükenmişlik sendromu ya da depresyon şeklinde kendini gösteriyor.

Başkalığın yerini aynılığın aldığı bir performans toplumunda yaşıyoruz.

Üstelik bunu özgürlükler çerçevesinde ele alıyor, gönüllü olarak oyluyoruz.

Özgürlük olarak sunulan akış, gözetimin kendisine dönüşüyor ve her şey bu akışın içinde yerini alıyor.

Sınır koyabilmek özgürlüğün kendisiyken; her dürtünün, arzunun peşinden koşmak özgür olmanın yegâne şartıymış gibi kabul ediliyor.

Performans toplumunun, performans özneleri olarak sahnede yerimizi alıyoruz.

Herkesin her şeyi yapmaya muktedir olduğu, pozitiflikten beslenen bir toplum.

Alt metinde birbirine kol kanat geren, birbirini destekleyen kelimelerin yoldaşlığı söz konusu.

Motivasyon, üretmek, daha hızlı ve en hızlı, aralıksız aktiflik, her şeyi yapabilecek insanın yine her şeye yetebilecek üstün enerjiye sahip oluşu…

Bunu her yerden gözümüze sokan devasa iletişim ağı.

Sabahın erken saatlerinde kalkan insanların, uyuyana dek sergiledikleri performans sanatına öykünmek ve altından kalkılamadığında depresif bir ruh haline bürünmek yeni normallerden biri.

Yaşamı her gün biraz daha hızlandırırken, büyük bir ormanı çöle çevirişimizin resmi karşımızda duruyor.

Nereye koştuğumuz hakkında bir fikrim yok.

Herkes çok telaşlı ve meşgul.

Bir gün ne çalışmaya ne dinlenmeye ne de aktivitelere yeterli gelmiyor.

Okunacak kitaplar, izlenecek filmler, yapılacak sporlar, gidilecek kurslar, gezilecek şehir ve ülkelerin listesi bitmiyor.

Amaç daha özgür bir benlik.

Kendimiz olmaya çalışırken, önümüze çıkan her şeyden ve herkesten bir parça alıp kendimize katıyoruz.

Sonu gelmeyen bir av gibi.

Avladığımız da kendimiziz.

Pozitifliğe gösterilen ihtimam her şeyin mümkün olduğu bir toplumu hızla inşa ederken, kendi kendinin efendisi olduğunu düşünen insanı da yanılgıya düşürüyor.

Daha iyi, daha başarılı, daha güzel, daha seksi, daha fit, daha kültürlü, daha becerikli, daha anne, daha güçlü derken daha’ların sayısı azalmıyor.

Sınır çekmenin, durmanın, hayır demenin özgürlüğünü unuttuğumuz ve hız döngüsünün içinde tükendiğimiz bu çarkın; bize ait seçimlerden oluştuğuna inandırılmış olmamız ne tuhaf değil mi?

Çemberin dışına çıktığımızı sandığımız her an, çemberin en merkezine çekiliyor oluşumuzun komedisine ne demeli?

Aynı anda birden fazla işi yapmanın mahareti ve bunun doğal bir sonucu olan azalan dikkat.

İlerlediğimizi zannederken geriliyor oluşumuzun hazin gerçekliği.

Dinlenmeyi, ara vermeyi, durmayı özgürlüğe indirilmiş bir darbe olarak algılayan zihinlerimizin ihtiyacı olan şey belki de kendimize “hayır” diyebilmekte saklıdır.

Kendinden iki adım uzaklaşmak, ben olmanın yorgunluğuna biraz müsaade edebilmek ve bunun en doğal hakkımız olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Peki, sen kendini güncellemeye ara verebilir misin?