Hiç gidilmeyen o ülke
Bir şarkının yahut bir yazının ve belki bir kokunun insanı alıp kısa sürede seyahate çıkarması mümkün.
Hiç gidilmeyen o ülkeye öykünüp yeni bir yaşamın tohumlarını filizlendirebilmeye cesaret edebilmeye açık davet.
Yeni bir sokak, kalbin merkezine açılan yabancı ve tanıdık olmayan tüm seslerin cazibesi.
Fırından caddeye yayılan taze ekmeğin, çocukluğa dönüş vaatli kokusu.
Bilinmeyene dair duyulan tedirginlikle birlikte, heyecanla çarpan bir kalp.
Ve kalp konuşur, “Yeniden buradayım…”
Hissedersin ferahlığı ruhunda, bedeninde.
Yeni olanın getirdiği tazeliği tanırsın.
Dünyaya henüz gözlerini açmış bir bebeğin keşfedişi gibi.
Meraklı gözlerle yaşama, yaşamına bakmaya başlarsın.
Hiçbir şey yıpranmamış, dağılmamış ve kedere boğulmamıştır.
Sonsuz olasılıklar zinciri önünde uzayıp gider.
İyimserliğin en güzel halleri.
Güvenin, inancın, hafifliğin, hoşluğun bir kilim gibi önüne serilmesi.
Temiz çarşaf kokusu, anne sevgisi, komşunun verdiği reçelli ekmek.
Yeni başlangıçlar için bir defter, deftere uygun kalem ve kalem akışta.
Dilini bilmediğin ancak bilmek için acele etmediğin o uzak ülke.
Aşina olanı kalbinde taşıyıp yeniye yer açabilmenin özgürlüğü.
Benimkisi tuhaf bir romantizm belki de.
İki satır şarkı yahut bir yazı insanı alıp biletsiz, vizesiz yolculuğa çıkarıyor işte.
Ne bir valiz ne de başka bir şey olmadan.
Varacağın yere varıyor, ölümlerden, sonu gelmeyen çekişmelerden en uzağa konumlanıyorsun.
Yaşamın bir de bu kıyısını tecrübe ediyorsun.
Çocukların kaybolmadığı, kadınların çiçek açtığı bir kıyı…
Sonsuz pazartesi döngüleri,
Hareketli borsa,
Gereklilikler ve tüm -meli, -malı içeren cümleler,
Ay başı, ay ortası ve sonu.
Uzayan alınacaklar listesi,
Uzun bir yaşamın bitmeyen diyeti.
Belki de arada o iki satır şarkıyı dinlemeli, o yazıyı okumalı ve biletsiz seyahate çıkmalı.
Uzakta bir ülke var; görmeli.
Yeni başlangıçlara…