Muhafazakarlar da partiliyor…

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar malumunuz.

Vatandaş artık değil ay sonunu, günü zor bitiriyor.

Her şey ateş pahası.

Et fiyatları neredeyse altınla yarışır hale geldi.

Uzmanlar yetişmekte olan çocukların protein eksikliğine bağlı olarak, büyümelerinde sorun olduğundan bahsediyor.

Asgari ücretle geçimini sağlayan aileler derseniz, hayatla adeta köşe kapmaca oynuyor.

Ama tüm bunların yanında sınırsızca, doyumsuzca hiç durmadan tüketen, tükettiğinden haz almayan, farklı arayışlara giren bir toplum da var.

Çağımızda tüketim çılgınlığı öyle bir boyuta vardı ki, artık “ihtiyaç ekonomisinden” “haz odaklı tüketim ekonomisine” geçildi.

Bir tarafta artan eşya fiyatları, fahiş ev kiraları, aldığı ücretle ev geçindiremeyeceğini bildiği için evlenemeyen gençler varken;

öbür taraftan ne alsa memnun olmayan, gösteriş meraklısı, şatafatın en alasını isteyen ruhen doyumsuz, şükürsüz hatta görgüsüz olanlar var!

Dilan Polat gibiler buna en güzel örnektir.

Dilan Polat’ın lüks ve şatafatlı yaşantısını seyretmekten haz alan, bir gün Dilan Polat olma hayali kuran milyonlarca insan olduğunu biliyoruz.

Kadının neyle suçlandığı belli, kara para aklamakla suçlanıyor, günlük 750 bin lira harcadığını dile getiren birinin normal yollarla bu kazancı elde edebileceğini açıkçası düşünemiyorum ama sadece 10 ay cezaevinde tutulup tahliye edilebiliyor.

Ayrıca TV kanallarında Dilan Polat’ın ailesiyle kavuşma anlarının indir bindir gösterilmesini de garipsediğimi ifade edeyim.

İnsanların vicdanına oynuyorlar, gençlerin jargonuyla söyleyeyim ki onlar da anlasın; -duyar kasıyorlar- hırsızları kahramanlaştırıyorlar.

O ki Dilan Hanımefendi’nin içeriden çıkmasıyla birlikte instagramda takipçi sayısı tam 500 bin artmış, üstüne söylenecek bir söz yok!

Hoş, bu millet bir ara mafyalardan dahi medet umar hale gelmişti.

Neredeyse Sedat Peker’e “ parti kur, oy verelim” deme pozisyonundalardı.

Ülke ülke değil, açık bir tımarhaneye dönmek üzere.

Güçler ayrılığı diye bir şey kalmamış.

Gücün tek sahibi var o da para, mal, mülk, şöhret…

Herkeste bir ünlü olma, fark edilme, malını mülkünü, yediğini, gezdiğini, giydiğini, kendini teşhir etme hevesi başladı.

Düğünler bile düğün gibi değil, bizim kültürümüzde hiç olmayan, tamamen özentiden ibaret saçma sapan şeyler yapıyorlar.

Düğünden çok süslemeye, ihtişama para harcanıyor.

Bir kına gecesi yapıyorlar aman Allah’ım!

Kızlar kaç kostüm birden değiştiriyor. “Nedimelerini” de unutmamak lazım!

Bekarlığa veda partisine filan hiç girmiyorum!

Bu kadarla bitiyor mu, bitmiyor tabii.

Bu ve buna benzer öyle saçma öyle gereksiz, özenti kokan ve toplumu yozlaştıran adetler peydahlandı ki, toplum nereye gidiyor bilmiyoruz.

***

Bundan birkaç yıl önce kaleme aldığı, yazılarını hiç okumadığım ama ilk defa kendisine hak verdiğim bir yazarın makalesi, son günlerde yeniden gündem oldu.

Yazar Abdurrahman Dilipak’ın durmuş saat misali günde iki kez doğruyu göstermesi gibi doğru noktalara dikkat çeken yazısını okumayanlar için aşağıya alıntılayacağım.

Yazar o yazısında muhafazakar kesime hitap etmiş olsa da;

aslında kendisini çağdaş olarak tanımlayan kesimin uydurma partilerine, yaşam biçimine;

muhafazakarların da ayak uydurduğunu,

hatta bunu “İSLAMİ KOŞULLARA” uygun hale getirdiklerinden söz etmiş.

Bence hepsi on numara tespitler…

Üreten toplumundan tüketen topluma hızlıca geçiş yapan Türkiye’nin hali aşağıdaki yazıda yazıldığı gibidir.

Bunun muhafazakarı, çağdaşı bilmem nesi yok!

HERKES PARTİLİYOR…

***

Okumayanlar için son günlerde tekrar gündem olan o yazıyı okumanızı tavsiye ederim.

Helal şampanyadan, Kabeli pastaya ne ararsanız var.

Müthiş bir özeleştiri yazısı, buyurun okuyun…

-------------

"Fuhuş, uyuşturucu, marka ve lüks tutkusu derken, bizim ‘modern muhafazakarların' geldiği nokta, dudaklarınızı uçuklatacak hale geldi.
Su geçiren oje, abdeste mani olmayan rujlarımız var artık.
Helal likör, helal bira, helal şampanyalarımız var.
Yakında helal etiketli rakı da çıkaracaklar.

Hani biz başkalarına benzemeyecektik ?
Siyasilerimiz, bürokrasimiz, ahlak zafiyeti içinde.

Bebeğin cinsiyetini tahmin partisi diye bir parti duydunuz mu siz ?Bizimkilerde var.
After umre party var.
Eskiden hac ve umreden dönenlerin evinde tebrik ziyaretleri olurdu, tebriğe gelenlere tesbih ve seccade hediye edilirdi, ama bu işin bir adabı olurdu.
Rock müzik eşliğinde zikir party'si bile var artık.
Yatlarda happy birthday party gibi rezaletler de var.
Hepsi tesettürlü tabii !
Ramazan iftarını party'e dönüştürenler var, şatafat, müzik, kadınlı erkekli rengarenk giysiler içinde semazenlerle başlıyor.
Baby shower party çıkmış.
Bekarlığa veda partisi adı altında fuhuşa özendirenler bile var.
Tesettürlü ama, lüks, israf, ne istersen var.
Artık bu işler için ajanslar var, altın kaplamalı pasta sunumlarına kadar, Körfez ülkelerindeki rezillikleri aratmayacak her şey var.

Haram para cüzdanda durduğu gibi durmuyor.
Bu işlerin içinde siyasilerin, bürokratların yakınları, karıları var.
Bunlar biliniyor.
Yat partilerinde konken oynayan, tesettürlü hanımlar var.
Başörtüsü başörtüsü olmaktan çıktı, aksesuara dönüştü.
Namazı, sporu, orucu diyet niyetine dönüştürmüşler.
Hac da turizm olmuş.
Zaten adı şimdiden belli, hac ve umre turizmi.
Kurban da kebap bayramı olunca, bu iş tamam.
Sakal bırak, başörtüsü tak, sonra onlar ne yapıyorsa aynısını yap.
Seremoni, ritual, ikonalar, hepsi aynı.
Gay dergahlarına az kaldı.
Aşağılık kompleksi bizi mahvediyor.
Sadece makam sahiplerinin değil, her seviyenin ayağı kayıyor.
Yakında piercingli, tattolu imamlar görürsünüz.
Kimileri Lale Devri sosyetesinin yaptıklarını Osmanlı zannediyor, kimileri mevlitleri bile partilere dönüştürüyor.
Artık ilahiyatlarda bile namaz kılanlar yüzde 50'nin altına düşmüş.
İnandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başladık.
Bunun sorumlusu kim ?”

Kırk günlük bebeğe tek taş yüzük takan tesettür sosyetesi var.
Ascot yarışlarındaki düşeslere, baroneslere özeniyorlar, türbanın üstüne tüylü şapka takarak, Lale Devri saraylarında, şatafatlı sofralarla mevlit yapıyorlar.
Mutaassıp yaşam biçiminden, gösteriş tüketimine sürüklendiler.
Mahremiyet duygusunun yerini, abartılı görgüsüzlük aldı, para döküp saçarak var olmaya çalışıyorlar, bedevi kültürüyle yarışıyorlar.
Maneviyattan maddiyata öylesine hızlı geçtiler, dünyevi zevklere kendilerini öylesine kaptırdılar ki, kulaklarından altınlar, pırlantalar fışkırdığını herkese seyrettirmek istiyorlar.
Nasıl bir açlıksa artık, helal etiketli şampanyalar satılıyor.
Alkolsüz mojito var.
Sodalı limonata derse, havalı durmuyor, illa mojito diyecek.
Alkolsüz bellini var.
Alkolsüz aperol var.

Chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie'lerin kaçınılmaz yansımasıdır bu…
Demirhindi şerbetiyle iktidara geldiler, mojitoya dönüştüler.
“İslami eğlence” adı altında “helal organizasyon” yapan şirketlerin sayısında patlama yaşanıyor.

Beş yıldızlı otellerde tahtırevanla düğün yapan var.
Salona tavandan sarkıtılan gondola binerek giren var.
İlahi ekipleri var, helal müzik yapıyorlar, “düğün gecenizi helal çerçevesinde şenlendiriyoruz” diye reklam veriyorlar.
Sunucusuyla beraber semazen ekipleri var.
Helal suşili düğün yemekleri, Osmanlı köşklerindeki varaklı dekorlarda, Swarovski kristalleriyle süslü padişah koltuklarında, altın kaplamalı pastalarla bitiyor, cümle alem görsün diye, videolarını internette yayınlıyorlar.
Dini düğün palyaçosu var kardeşim !
İslami animatör var.
Helal selülit kremiyle İslami esaslara uygun masaj salonu var.
Taylandlı masözlere türban taktırıyorsun, İslami esaslara uygun olmuş oluyor !"