Ben Kalan Ebeveynim

Saadet Sevinç Doğan

Saadet Sevinç Doğan

Tüm Yazıları

Normalde bu köşeyi çocuk edebiyatına ayırıyorum ve orada sevdiğim kitaplar üzerine yazmayı tercih ediyorum. Ancak bazen de, beğendiğim ve ebeveyn olarak daha fazla okunmasını, duyulmasını istediğim kitaplar çıkıyor karşıma. Belki; yine, mutlu ebeveyn demenin mutlu çocuk demek olduğu alt bilinciyle yapıyorumdur bunu. İşte bugüne konu olan kitap yazısı biraz da bu niyetle yola çıkıyor. Sola Unitas tarafından basımı yapılan ve Nina Farr tarafından yazılan Ben Kalan Ebeveynim kitabı pek çok açıdan etkiledi beni. Kendi yaşam hikayesinden kendi kaderini yeniden çizen bir kadın yazar var karşımızda. Belki de etkileyici yanı gerçekçiliğinde saklı. Türkçe’ye Nilüfer Şen çeviriyor kitabı ve çoğunluklu olarak kadınların kalan ebeveyn olarak yaşadıkları zorluklara rehber niteliği taşıyor.

“Tek Başına Keyifli Ebeveynlik” diye kapak sayfasında bir not var yazarın adının üzerinde. Çoğunluklu olarak aile içi istismar, şiddet veya aldatma gibi durumlar sonrasında eşinden ayrılarak çocuk büyütme sürecine tek başına devam etmek zorunda kalan kadınları konu alıyor yazar. Bunun yarattığı travmalarla nasıl baş ettiğini anlatırken oldukça cesur itiraflarda bulunuyor. Aynı zamanda bu travmalardan sonra nasıl yeniden hayata eklemlendiğini ve kendi öz varlığının, yapabilirliklerinin farkına vardığını da ekliyor. Bir yerde ayrıldığı partnerine dair yaşayacağı kederi bile kendine çok gören ve bu nedenle yas sürecini yaşayamayanların öfkesini anlatıyor ve o kadar doğru yerden yakalıyor ki okuru. Örneğin aslında yasını tutacağınız şeyin hayalinizi kaybetmek, kurmak istediğiniz ailenin değişime uğraması olduğunu söylüyor mesela. Yani duygularla yüzleşmenin iyileşme denilen sürece katkısını vurguluyor aslında. Kendi duygularıyla yüzleşmeyenlerin de yanlarında büyüyen çocuklardan esirgedikleri olduğunu söylüyor bir başka deyişle. Hem de öyle profesyonel ve yukarıdan bir dil ile değil, tam da yaşadığı gerçeklikten yola çıkarak yapıyor bunu.

Kişinin yas sürecinin evrelerini geçirirken neler yaşayacağı ve bu süreçte yeni normal denilen hayatına nasıl devam edeceğine dair bilgi paylaşımı da diyebiliriz bu kitaba. Üç çocuk annesi yazıyor bu kitabı. Tamamen küllerinden yeniden doğuyor ve bu sancılı doğuşu izliyoruz okur olarak. Nina Farr yaşam koçu oluyor ve araştırmacı kimliği ile üniversitelerden aldığı destek ile farklı projelerde yer alıyor. Kendisine danışanların davranışlarına dair aktardıklarında da aslında tek ebeveyn olmanın zorluklarının kültürden kültüre derecesi değişse de zor bir şey olduğunu gösteriyor. Kitabı okurken ister istemez boşanma konusu ile ilgili yeniden ve çokça çağrışımla devam ettim ve zihnimde yüzlerce örnek çoğaldı. Mesela boşanmak istediği için öldürülen kadınlar geldi aklıma. Boşandığı için ikinci plana itilen, kendisini yeniden yaratmasına yardım edilmeyen kadınlar. Çok trajik ama toplum olarak bunların örneklerinin fazla olduğu bir coğrafyadayız. Tırnak içinde “normal” şekilde boşanmanın lüks sayıldığı kesimler var dünyada maalesef. Her şeyin o “normal” süreçte seyretmesine rağmen zorlayıcı, hırpalayıcı bir sürecin sonunda çocukların en az zararla bu olaydan geçmeleri için anne ve babaların iyileşmeye yatkın olması, yasını tamamlaması gerekiyor. Tam da bu niyetle, bu süreçten geçenlerin özellikle okumasını istediğim bir kitap Ben Kalan Ebeveynim. Yazmasam eksik kalacak ama pek çok evlilik de paravan olarak ayakta ve o evliliğin içinde de anne veya baba; ama çoğunlukla anne tek başına omuzluyor yükü. Dolayısıyla dünyaya getirdiğimiz çocuklarımıza sorumluluğumuz üzerinden kendimizdeki yaraları sarmak ve bu anlamda bizleri (anne veya baba) rol model alan çocuklarımız için elimizden geleni yapmak kendimize de yaptığımız en büyük iyilik olacak diye düşündüm kitap boyunca. Altını çizdiğim yerleri bir word belgesine aktardığımda beş sayfayı geçtiğini farkettim aldığım notların. İşte tam da bu nedenle bu yazıyı yazma gerekliliğini duydum. İdeal olanda elbette mutlu bir aile ortamında anne ve babanın birlikteliğinde çocukları büyütebilmek ve sanırım bilinçaltımız ile kültürel kodlarımız bunlarla dolu; ama bu ideal koşullar oluşmuyorsa da en rasyonel haliyle ve herkesin kendi öz saygısını koruyarak çocukları için en iyisini yapmasına destek olacak bir kaynak olarak paylaşıyorum bu yazıyı.