İmamoğlu intiharın eşiğinde!

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Çıktılar, “Bu iktidar değişmeli” dediler…

Çıktılar, “Yönetemiyorlar” dediler…

Çıktılar, “İnsanlar yoksullaştı, ekonomiyi çökertti” dediler…

Çıktılar, “Biz daha iyi hizmet ederiz” dediler…

Çıktılar, “Gazeteciler tutuklanmayacak” dediler…

Çıktılar, “Daha özgür olacağız” dediler…

Çıktılar, “Kentler daha iyi hizmet alacak” dediler…

***

Yani siyasette bu iş böyledir.

Her zaman daha iyisini vaat edersin.

Her zaman rakibin kötü yanlarını sıralar, güya hizmet aşkıyla donatılmış biri olarak partini pazarlarsın!

Çıkarsız ve dürüst biri olarak, şahsi menfaatlerini, ülke menfaatleri için terk etmiş gibi ateşten gömlek giydiğine insanları inandırırsın.

Fakat o ateşten gömleği ülke ya da parti menfaatlerin için değil, şahsi ikballerin için giydiğinin ortaya çıkması çok zaman almaz.

Siyaset maalesef bu minvalde ilerliyor ülkemizde…

***

Türkiye kritik bir seçim süreci atlattı.

Gerilimin en üst seviyeye ulaştığı, AKP iktidarının ilk kez kaybetme, Millet ittifakının ise ilk kez kazanma şansının olduğu bir süreci geride bıraktı.

İlk kez iktidardan daha şanslıydı muhalefet.

Çünkü yerel seçim sürecinde değişimin bariz işaretleri görülmüştü.

İstanbul gibi Ankara gibi önemli şehirler el değiştirerek Millet İttifakına geçmişti.

Bunun belli başlı sebepleri yok değildi.

Şimdi de öyle…

Muhalefetin seçim kazanması için inanılmaz bir iklim vardı!

Mesela pandemi sürecinin yönetilme şekli halkta tepki toplamıştı.

AKP iktidarı her ne kadar süreci çok sağlıklı yönettiğini iddia etse de kazın ayağı öyle değildi.

Halk bunun hesabını sandıkta soracaktı!

***

Mesela Türkiye, benzeri görülmemiş bir ekonomik krizin içindeydi.

Orta halli bir araç almak için bile bir milyondan kapı açılıyordu.

Yakıt fiyatları derseniz, aman Allahım…!

Mutfaklar yangın yeriydi, yemeğe soğan doğramak dahi özellikli hale gelmişti, ki bu hala da böyle…

Fakirin ayda bir de olsa sofrasında olan et, sadece kurban bayramları vesilesiyle sofrasına gelir olmuştu.

Her şey öylesine ateş pahasıydı ki, AKP iktidarının kazanması için en küçük sebep kalmamıştı.

Çünkü tren raydan çıkmıştı bir kere, toparlamanın mümkünatı yoktu!

AKP teşkilat mensupları olsun, Milletvekilleri olsun, seçim öncesinde sokağa çıkmaktan korkuyor, halkın olası tepkisi nedeniyle göz önü programlar dahi yapamıyordu.

Ya, protesto edilirsek diye çekine çekine siyaset yapıyorlardı.

***

Diğer yandan ‘Z’ kuşağı seçmen sayısı bir hayli artmıştı.

‘Z’ kuşağının saplantılı bir ideolojileri yoktu!

Dolayısıyla onların aklına basan taraf oyları toplayacaktı.

Bu manada muhalefet ‘Z’ kuşağına hayli abandı.

Bildiğini, anladığını, isteklerini, şikayetlerini kaçınmadan ifade eden ‘Z’ kuşağı gidişattan memnun olmayan büyük bir kitleydi.

Böyle bir ortamda girilen seçim, Millet ittifakı için neredeyse çantada keklik gibiydi.

Lakin olmadı…

‘Z’ kuşağı da muhalefete yetmedi.

Cumhur ittifakı, öyle stratejik bir akılla yürüdü ki, seçimi milli duygular ile perdeleyip ekonomik krizin üzerini örtmeyi başardı.

***

Millet ittifakı ise önce İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in yarattığı kriz ile büyük yara aldı.

Masayı kuran, İYİ Parti’nin siyasi arenada varlık sürdürmesini 15 vekil hamlesiyle sağlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına açık açık darbe vurdu Akşener.

“Kılıçdaroğlu kazanamaz” algısını oluşturup, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı anahtar olarak kullanarak geri döndü masaya.

Ama artık çok geçti, Kılıçdaroğlu’nu tartışmaya açmıştı bir kere…

Bu hareketiyle Akşener ayrıca masadaki güveni, halkın masaya olan inancını da yerle yeksan etmişti.

AKP’nin medya gücü, muhalefet üzerinde oluşturulan algılar ve Akşener’in masa darbesi,

14 Mayıs ve 28 Mayıs’ı kaybettirdi 6’lı masaya.

Zamansız bir çıkıştı, çok fevri bir çıkıştı, ihanet gibi bir şeydi, bedeli de ağır oldu.

Ve maalesef bu bedeli Meral Hanım tek başına ödemiyor, oy veren yüzde 48,5 hep beraber ödüyoruz.

***

Seçim bitti, Akşener bir özeleştiri yapar hiç olmazsa dedik fakat o da ne?

Özeleştiri yapmadığı gibi, aksine haklı çıktığını anlatmaya çalıştı.

CHP’yi suçladı, CHP ile yol yürüdüğü için hayatının pişmanlığını yaşadığını söyledi.

Ve önümüzdeki yerel seçimler için ittifak kapılarını resmen kapatarak ihanetin ikinci perdesini bizlere sundu.

Yani genel seçimlerde vurduğu darbeyi, yerel seçimlere de taşıdı.

Acaba yerel seçimlerde ittifak olacak mı, sorusunun cevabını bu sözlerle verdi.

Bu saatten sonra yerel seçim için ortak adaylar çıkaracağız dese bile bunun yararı değil, zararı olur.

Ne yapacaksa vatandaş kendisi yapacak!

İttifak var mı yok mu bakmaksızın, adayın kişiliğini, kalitesini, kalibresini değerlendirmeye alacak çünkü başka çare kalmadı.

***

Ve bir de nur topu gibi duran Ekrem İmamoğlu…

Darbe bir değil ki, her taraftan hücum ediliyor.

O da Akşener’den aşağı kalmadı.

Seçim biter bitmez, CHP’de değişim talebiyle ortaya çıktı.

Değişim.org adında bir site bile kurdu.

İçeriğine baktığınızda alışılagelmiş sol söylemlerin, sol jargonunun olmadığı,

Kimlerin eliyle kimlerin diliyle hazırlandığı muamma olan basit, garip bir site…!

İşte o sitede Ekrem Bey kendisini bir ilçe belediye başkanıyken İstanbul gibi mega bir kente aday yapan,

Adını tüm Türkiye’ye duyurmasını sağlayan Kılıçdaroğlu’nun koltuğuna göz diktiğini anlatıyor kısaca!

Kılıçdaroğlu’nun CHP’de değişimin bir ürünü olarak kendisini İstanbul’a aday yaptığını unutan İmamoğlu,

Yerel seçim arifesinde dere geçilirken at değişsin istiyor.

***

Evet, Kılıçdaroğlu gidebilir…

Hatta bırakması da gerekir…

Ancak bunun yeri ve zamanı bugün değil!

Önce dağılan ittifakı tamir etmek gerekir.

Partilerin var oluş amacı kazanmaksa yerel seçimlere odaklanmak, partiyi bir yarışın, çekişmenin içine atmamak gerekir.

Yerel seçimler geçtikten sonra kozlarını paylaşmaları gerekir.

Ancak İmamoğlu için bunun pek bir önemi yok gibi.

***

İyi de neden…?

Fırsat bu fırsat diyerek, CHP Genel Başkanlığı için kolları sıvamak ne kazandıracak İmamoğlu’na?

İstanbul’u, Ankara’yı ve pek çok belediyeyi kaybetme pahasına, CHP’yi bir iç yarışın içine sokmak kime ne fayda sağlayacak?

Kılıçdaroğlu gitsin mi, evet bin defa gitsin derim.

Ama şimdi değil!

Her şeyin bir zamanı olmalı.

Elbette Kılıçdaroğlu da hesap verecek!

Artıları olduğu gibi eksilerini de konuşacağız.

Moraller daha yerdeyken danışman diye Zafer Partili genç bir ismi almasının hesabı sorulacak tabi!

Dar alanda kısa paslaşmalarla aynı isimleri döndür babam döndür parti yönetiminde tutmasının bedeli olacak tabi!

Fakat o zaman bu zaman değil!

***

Kısacası zamansız bir çıkış İmamoğlu’nun yaptığı.

Önceliği İstanbul’a vermeliydi.

İstanbul sadece Erdoğan’ın değil, İmamoğlu’nun da aşkı, vazgeçilmezi olmalıydı.

Öncelik yerel seçimler olmalıydı.

Yerel seçimler sonrası değişim için düğmeye basılmalıydı.

Lakin Akşener’deki o fevrilik, o hırs; İmamoğlu’nda çok daha fazla!

Ve günden güne üzerindeki sempatiyi yok ettiğinin farkında değil!

İmamoğlu, siyaseten intiharın eşiğinde.

Ve ne yazık ki peşinde CHP’yi de götürüyor…