CHP’yi diktatörlüğe götürenler…

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Seçim bitti ama siyasi partilerde hareketlilik bitmedi.

AKP cephesinde seçim zaferinin verdiği pozitif etki devam ederken,

Kaybeden tarafta yani CHP’de daha önce öngördüğüm karışıklık başlamış vaziyette.

CHP’de kimler Kılıçdaroğlu kalsın, kimler gitsin, diyor belli değil!

Hiç ummadığımız isimler ‘değişimden’ söz ederken, asıl konuşması gerekenlerin ağzını bıçak açmıyor.

Peki, gerçekten de CHP’de en tepeden en aşağı bir değişim olmalı mı?

Hiç kuşkusuz hem de…

Değişmeyen tek şey değişimdir derler.

Aynı o hesap. Eğer zamanının ruhuna uygun davranmayı başaramazsanız kaybedenler kulübünün vazgeçilmezleri arasında yerinizi alırsınız.

***

Aslında CHP’nin yıllara sarih iktidar yüzü görememesinin sebebi de bu!

Değişmiyor, değişime karşı aşırı direnç gösteriyor.

Yenilik denildiğinde onlara bir şey oluyor.

Bu sadece genel başkanlık düzeyinde bir değişimden kaçış değil, CHP pek çok konuda kabuğunu kıramıyor.

Bugün rast gele bir ilçe binasına üye olmaya giden sıradan vatandaşa bile temkinle yaklaşır CHP.

Çünkü değişik yüzlere kapalıdır, hele hele kendi ayaklarıyla o kapıdan girenlere karşı oldukça önyargılıdır.

Neden geldi, kim yolladı, kimin adamı, ilerde bana rakip olur mu, diye kırk tane hesap geçer kafalarından.

Aynı kafalar CHP’nin en tepesinde de var maalesef!

Parti yönetimi halkın sesini değil, kendi içindeki ahengi, ekipleşmeyi önceliyor.

Aynı isimler sürekli listelerde kendine yer buluyor.

Milletvekilliği onlar için bir amaç değil, araç olmuş adeta!

***

Alın size örnekler…!

Mesela Erdoğan Toprak…

Adam tam 7 dönem milletvekilliği yapmış.

Yetmemiş, bir biçimde Kılıçdaroğlu’nun ‘A’ takımında kalmayı başarmış.

Parti içerisinde belirleyici olmaya devam etmiş.

Yine, Engin Altay da öyle…

O da 7 dönemdir kadrolu Milletvekili.

Ha keza Faik Öztrak, İlhan Kesici, Yaşar Tüzün…

Tam 6 dönemdir sistemin içerisindeler.

Veli Ağbaba, Özgür Özel, Tekin Bingöl, Uğur Bayraktutan, Mahmut Tanal, Bülent Tezcan, Sezgin Tanrıkulu;

Bunlar da 5 dönemdir hem milletvekili hem de parti üst yönetiminde söz sahibi olanlardan…

***

Bizim kentimizin milletvekillerinden biri olan Haydar Akar’a gelince…

Açık söyleyeyim, Haydar Bey 3 dönem görev yapıp kendi isteğiyle bırakma erdemi göstererek CHP’nin ruhuna aykırı bir tavır sergiledi.

Akar’ı pek çok konuda eleştirebiliriz ama bu noktada yiğidin hakkını yiğide teslim etmek lazım.

O yüzden Haydar Akar’ın ‘değişim’ talebi içeren çıkışını kendinde hak görmesini bir ölçüde normal karşılıyorum.

Bu dönem listede yer bulamayan ancak son anda partinin ‘A’ takımına girerek MYK Üyeliği ile teselli ikramiyesi elde eden Tahsin Tarhan’ın

Mezhepsel avantajıyla birlikte Kılıçdaroğlu’nun eteğine yapışıp değişim taleplerine kulak tıkamasını da bir o kadar normal karşılıyorum.

***

Görüldüğü gibi CHP’de değişim diye bir şey söz konusu dahi değil!

CHP’nin değişimden anladığı şey, belli güruhun kendi arasında top gezdirmesi, aynı takım içerisinde oyuncu değişikliğine gidilmesi gibi bir şeydir.

Böyle yaparak sadece kendilerini kandırdıklarını anladıkları gün CHP’de değişimin başladığına kanaat getirebilirsiniz.

Bugünkü grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden de durum anlaşılıyor.

Ne diyor Kılıçdaroğlu?

Değişeceğiz, diyor…

Köklü bir çınarın altında yeni filizler ve yeni kadrolarla değişeceğiz diyor.

O yeni filizlerden biri Tahsin Tarhan ve onun gibilerse vay CHP’nin haline…!

Ama bir bakıma doğru!

Tarhan daha önce hiç Merkez Karar Yürütme organında görev yapmamıştı, Parti Meclisi Üyeliği yapmıştı.

Dolayısıyla Tarhan MYK için yeni bir filiz(!) diye düşünülmüş olmalı!

Görev bölgesi olan Kocaeli örgütlerinde Derince’de, Kartepe’de, İzmit’te, kaosun olduğu her yerde sorumluluk almaktan kaçtı.

İlçe örgütlerinde o kaoslar medyada yankı bulurken bile maşa varken elim yanmasın diyerek, riskten kaçınarak, ona buna telefon açıp akıl vermeyi seçti.

Kocaeli örgütleri kentte bir PM Üyesinin ağırlığını hissedemediği gibi bunun kolaylığından istifade edemedi.

Ama CHP üst yönetimi ve Kılıçdaroğlu böyle düşünmüyor.

‘Tahsin Tarhan’ın kırılan kalbini nasıl onarırım’ın derdine düşüp Tarhan’ın örgüt karnesine bakmadan onu daha bir üst mevki ile ödüllendiriyor.

Neymiş, yurt dışı örgütlenmeden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığıymış…

Yurt içi bitmiş, yurt dışının örgütlenmesi eksik kalmış!

Kısacası CHP’nin yeni ‘Bülent Tezcan’ı…’

***

Görüyorsunuz değil mi?

Aslında CHP’de değişen bir şey olmadığını…

Yukarıda belli sayıda mutlu bir azınlığın insanların hayalleriyle oynadığını…

Çok eleştirdikleri diktatör yönetim tarzını parti içinde uyarladıklarını görüyorsunuz, değil mi?

Ben Ekrem İmamoğlu’nun siyaset tarzını beğenmem!

Samimi bulmam!

Onda beni rahatsız eden bir şeyler var dedim en başından bu yana.

Ama son zamanlardaki tavırlarıyla, çıkışlarıyla, cesaretiyle CHP’ye başkaldırmasını,

CHP içerisindeki kliklere meydan okumaya çabalamasını önemli bir iş olarak görüyorum.

***

Zamanında Muharrem İnce de başkaldırdığında aynı şeyi düşünmüştüm.

CHP hiçbir zaman alternatifsiz olmadı, alternatif hep vardı.

Ama alternatif olan kim varsa paçasından aşağı çekiyorlar, asla yaşatmıyorlar.

Erdoğan’a diktatör derken, CHP’yi diktatöryal yönetim tarzına mahkum eden sadece genel başkanlar olmuyor!

7 dönem, 6 dönem, 5 dönem milletvekili kalmayı başaranlar, üst üste parti yönetiminde söz sahibi olanlar da CHP’yi diktatörleştiriyor.

Böyle bakınca insan ister istemez soruyor:

“Kim daha diktatör…?

Diktatörlükten sizin anladığınız ne?

Hiç aynada kendinize baktınız mı” diye sormadan edemiyor!

***

AKP’de uygulanan üç dönem kuralı var ya!

Hani hiç kimse için esnetilmeyen, karşı koyulmayan o kural…

CHP işe buradan başlayabilir mesela.

Rakiplerini örnek almak ne suç, ne günah, ne ayıp, ne yasak…

Hoş; iyiye iyi, doğruya doğru diyebilmenin, kendi içinde özeleştiri yapabilmenin kıymetli bir şey olduğunu bilseler bu noktada olmazlardı ya, neyse…

***

Özetle…

CHP’de kazanlar kaynamaya devam edecek, bize de bol bol haber zenginliği yaşatacak.

Bu kafalar var oldukça CHP’nin halka hizmeti bunlarla sınırlı kalacak maalesef.

Umarım zaman geç olmadan silkelenip kendilerine gelirler.

Değişimin kaçınılmaz bir şey olduğu gerçeğiyle yüzleşirler…