DİRENECEK MİSİNİZ?
Bitse de kurtulsak diyorduk.
Bitmedi!
Rahat bir nefes alamadık.
Seçim ikinci tura kaldı.
Ne yazık ki ülke bir 14 gün daha gerilimli atmosferin içerisinde olacak.
Basın olarak bize bol bol malzeme çıkmaya devam edecek.
Gözümüz kulağımız siyasette ve siyasilerde olacak.
Her iki taraf var gücüyle asılacak.
14 gün sonunda sandığa gidildiğinde tek ve asıl sonuç ortaya çıkacak.
***
Peki, 14 gün sonra ne olur?
Ben artık tahmin yapmak istemiyorum.
Çünkü bizim tahminlerimiz aynı zamanda toplumun her kesimiyle olan irtibatımız sonucu edindiğimiz izlenimlerdir.
O izlenimlerimizi ele aldığımızda ise felaket tellallığı ile itham ediliyoruz.
Oysa biz CHP’yi de görüyoruz AKP’yi de görüyoruz.
İyi Parti’nin şişirildiğini de görüyoruz, altılı masadaki partilerin ne özgül ağırlığının ne de sayısal karşılıklarının olmadığını da görüyoruz.
İlaveten kimin ne kadar asıldığını, kimin nasıl göstermelik çalıştığını,
Kimin bilinçsizce, kimin hücresel, kimin nokta atışlı çalışmalar yaptığına kadar, her şeyi en ince ayrıntısına kadar biliyoruz.
Sapla samanı birbirine karıştırmıyoruz.
Tek bir taraftan bakarak ne kendimizi ne de başkalarını havaya sokmuyoruz.
Kısacası biz buna “Objektiflik” diyoruz.
Yine objektif konuşacağım.
Bu çalışma sistemi, bu alışkanlıklar, bu hezeyanlar, bu ayrışmalar, bu yanlış propagandalar, bu sosyal medya siyasetçiliği aynen devam ederse,
Erdoğanlı bir Türkiye vatana millete hayırlı olsun.
Kılıçdaroğlu adına umut var mı, evet var!
Bir şiirinde ne diyordu Nazım Hikmet?
“Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum...”
***
Evet, artık umut yetmiyor!
Eğer muhalefet Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı yapmaya kararlıysa
14 günlük süreçte buna daha fazla insanı inandırması lazım.
Onca yanlışa, onca eksiğe, onca ekonomik krize…
Deprem yaraları sarılmamışken, hükümetten şikayetler had safhadayken, buna rağmen deprem bölgelerinde yaşayan insanlar koşa koşa memleketlerine gidip AKP’ye oy veriyorsa oturup iyi düşünmek lazım.
Bu millet nasıl oluyor da Erdoğan’ı yerle bir etmiyor, diye kafa yormak lazım.
Toplumum sosyolojisini çok iyi okumak lazım.
***
Söyler misiniz, onca şeye rağmen Erdoğan nasıl oluyor da hala daha rakibine fark atıyor?
Demek ki bir yerlerde bir değil birden fazla yanlışlar var.
Normal koşullarda Erdoğan’ın bırakın fark atmasını, en başta AKP teşkilatlarının sapır sapır dökülmesi lazımdı.
Bakınız, Kocaeli’deki AKP teşkilatlarının günlerdir yaptığı çalışmaları inceleyin.
Adamların her bir mahalle toplantısı, millet ittifakının 5 mahallede yaptığı toplantıda bir araya gelen insan sayısına denk düşer.
Bir Bakanlık ve bir büyükşehir belediyesi proje tanıtımı, iki genel başkanlı mitingin sayısına denk düşer.
Çünkü biz her yerdeyiz, her şeyi gözlemliyoruz.
Ne heyecanları eksildi ne umutları tükendi ne küslük bildiler ne dargınlık ne de bireysel hesap!
Hepsi savaş baltalarını bir yere gömdü, dört elle Erdoğan’a sarıldılar.
En tepkilisi sustu oturdu, yararı olmasa da zararı dokunmadı.
***
Bir gün bile kazanamayacaklarını düşünmediler.
Sonuna kadar direnmeye devam ettiler.
Millet ittifakı ise kendi arasında amip gibi bölünerek, zoraki nikah görüntüsü verdiler.
Bunun yanı sıra, bir süredir var olan gündemi yönetme başarısını yine Erdoğan’a kaptırdılar.
Sanki bu milletin derdi, önceliği ekonomi, pahalılık, zorlaşan hayat koşulları değilmişçesine;
Getirip olayı HDP ile olan yakınlaşmaya hapsettiler.
Terörle aynı masada buluştuklarını işledi AKP.
Fetöcüsü, PKK’lısı Millet ittifakını destekliyor, şeklinde propaganda yürüttüler.
Millet ittifakı ise Erdoğan ve Bahçeli’nin bu yemini yiyerek karşı hamle geliştirmeye çabaladı.
Cumhur ittifakını aynı silahla vurmak için Hüda-Par desteğini önlerine koydu.
Ama bu milletin yarısından fazlası Hüda-Par kimdir, neyin nesidir, etki alanı nedir, onu bile bilmediği için;
Hüda-Par’ı, (Hizbullahı) PKK ve FETÖ kadar tehlikeli görmedi.
Tüm bunların yerine Türkiye’nin asıl meselelerini konuşmaktan uzaklaştığı an, muhalefet eksiye geçmeye başladı.
Bu tavrıyla resmen Erdoğan’ın ayağına gollük pas verdi.
Çünkü bu konularda Erdoğan ile baş etmek mümkün değil.
Onu en iyi olduğu alanlardan sıkıştırmaya çalışmak çok büyük yanlıştı.
***
Olan oldu giden gitti!
Ah vah etmenin alemi yok.
Önümüze bir sandık daha gelecek.
Yapılan hatalardan ders çıkaran bir muhalefet mi yoksa bildiğinden şaşmayan bir muhalefet mi?
Her şeyin bittiğine inanan muhalefet mi, direne direne kazanacağız diyen bir muhalefet mi?
Hangisini izleyeceğiz 14 günlük süreçte?
Hep savundukları o meşhur Kuvayi Milliye ruhuna sahip olup olmadıklarını anlamamız için işte fırsat!
Bu maçı son anda çevirmek elinizde.
Tıpkı İstanbul seçimlerindeki gibi.
***
Bırakın iktidarı suçlamayı, bırakın birbirinizle uğraşmayı.
14 günlüğüne her şeyi unutun!
Memleketi asıl meselelerine odaklandırın.
Kılıçdaroğlu ne söylediyse Erdoğan onu takip etti ve yaptı, bunları hatırlayın, vatandaşa somut argümanlarla hepsini tek tek anlatın.
Seçim kaybetme pahasına EYT’yi çıkarmam deyip, muhalefetin baskısıyla, seçim kaybetme telaşıyla EYT’nin nasıl çıkarıldığını anlatın.
Depremde çadır satan Kızılay Başkanının seçime iki gün kala istifa ettirildiğini anlatın.
Anlatacak o kadar çok şeyiniz var ki!
Ama yok, siz illa da terör konusunda cevap vermeye, kendimizi savunmaya devam ederiz derseniz, kaybetmeye mahkumsunuz.
Yanlış hesap Bağdat’tan döner derler ve döndü.
O yüzden hiç kimse masal anlatmasın!
Yazacak yeni bir hikayeniz varsa onu yazın!