Acaba Nerede?

Saadet Sevinç Doğan

Saadet Sevinç Doğan

Tüm Yazıları

Bazen bir kitabı edebi değeri üzerinden değil de okuduğumda iyi gelen yanı üzerinden konuşmak istiyorum. Elimdeki de onlarda birisi. “Acaba Nerede?” deprem felaketinden sonra okuyabildiğim resimli kitaplardan birisi. Dolayısıyla onu okuma şeklim yaşananlardan bağımsız değil. Bana çağrışımları da öyle. Muhtemelen yazarın niyetlenmediklerine de sebep oluyor son okumalarda. Zaten belki de güzel olan budur; yani okuyanın kendinde bulduğu anlamların çokluğu. Hem zaten alımlama diye bir şey var bunda da okurun aktif olduğu varsayılıyordu. Eylül Şenyürek Altaş yazıyor, Melike Tan ise resimliyor kitabı. Resimler oldukça canlı, güzel ve akıcı. Pozitif bir şeyler söyleme derdinde yazar ve çizer. Bu niyet, çizerin renklerine de yansıyor haliyle. Masal Perest tarafından basımı yapılan kitabı ben en çok “umudunu kaybetme” kısmı üzerinden beğendim.

Pek çok şeyi kaybedebilirsin, bazen bulabilirsin, bazen bulamazsın ama mesele tam olarak umudu kaybetmemekte diyor yazar ve çizer benzer kalemlerden. Çevirdiğim her sayfada “ah kaybedilenler keşke bir yap bozun parçası kadar basit olsaydı” diye düşündüm. 11 ili etkileyen büyük felaketin yaralarını sarmak zaman alacak biliyorum ve kayıplar çok fazla. Her meslek kolundan yapılacaklar yığınla. Bunun da farkındayım. Bildiğim şey, bunca büyük bir yükü asla unutmadan ve unutturmadan, dayanışma ile bölüşebilmek. Bunun yanında hepimizin umudumuzu; yeniden yapıp ettiklerimiz, niyetlerimiz, aldığımız derslerle inşa etmemizin toplumsal geleceğimiz için elzem olduğu. O umut bizi ayakta tutacak şey. Ben bu büyük felakette o umudu canlı tutmanın ne denli zor olduğunu bir kez daha gördüm. Aynı zamanda bunun nasıl kıymetli olduğunu da. Alanında bir uzmanı dinlediğimde intihar riskinin arttığını, diğerini dinlediğimde bağımlılık türlerinin artacağını ve bağımlı sayısında acıdan kaçma niyetiyle artışların olacağını söylüyor. Bir başka uzman yeterli hijyen koşulları ve temiz su olmazsa oluşacak enfeksiyon ve salgın risklerini sıralıyor. Bir başkası çocuğun üstün yararı, çocuğun unutulma hakkı gözetilmezse yaşanacak ihmal ve istismara dikkat çekiyor. Kısacası herkes kendi alanında olası riskleri sıralıyor ve biz gündemimizden de, hayatımızdan da deprem konusunu,o bölgedeki insanlar “normalleşme” sürecine, barınma, yaşama, sağlık, eğitim gibi kollardan giremedikçe çıkarmamalıyız. Aksi geleceğimize umutsuzluktur ve buna hakkımız yok. Kalanların gidenlere sorumluluğu var deniliyor ya, işte tam da bu aslında. Umut kelimesinin yeniden anlam kazanması herkesin yaşama dört elle sarılması ve yanındakinin de sarılması için kendi alanında yapacakları ile ilgili. Elimdeki kitap mesela; edebi değerinden bağımsız olarak bana “umut” etmenin kıymetini hatırlattığı için güzel. Yaşadıklarımıza başka türlü katlanmak mümkün değil ve evet biliyorum, kendiliğin de olmayacak hiçbir güzel şey. Çabalamaya değer çok şey var ama, bunu biliyorum.

Evini, ailesini, kültürel ürünlerini, sevdiklerini, yakınlarını, uzuvlarını kaybeden onca insan varken hepimizin her an benzer şeyler yaşayabileceğini de unutmadan sorup sorgulamak ve adım atmak gerek diye düşünüyorum. Bir eşyaya sarılıp ağlayacak ve yasını tamamlayacak durumu olmayanlar oldu, ölüsünü bulamayan, bulduğunu gömemeyenler gibi. Çok fazla acı kaldı kalanlara. Şimdi belki de mesele, bu acıyla ne yapacağımız? Bunun yanıtını bilmiyorum sahiden ama işinin uzmanlarına daha fazla söz vermek, onları dinlemek, bilim insanlarını ve bilimsel verileri her koşulda ve her şeye rağmen baş tacı etmemiz gerektiği gerçeği son derece açık şekilde duruyor karşımızda. Bir de belki de bizim gibi biraz daha yaşını başını alanların tam da yazarın dediği gibi “Bir şeyleri kaybediyorsak bulabiliriz de. Umudumuzu kaybetmediğimiz sürece” söylemine sarılıp insanlardaki o umudu yeniden inşa edecek söz ve eylemlerde bulunma gerekliliğimiz var. Bu ülkeye doğduk, evlendik, çocuklarımız oldu ve hiçbiri olmasa da sadece insanca yaşamanın anlamını kavradığımız için hak etmediklerimizi düşünmek, dillendirmek ve hak ettiklerimi talep etmek önceliğimiz olmalı. Umudum bunun için çabalayan insanlarda. Yoksa kötü çok ve yüzümü onlara dönersem umudu yeniden inşa edemem. Öyle değil mi zaten, dünya iyilerin hatrına dönüyor biraz da ve umut onlarda, onların yapıp ettiklerinde, dayanışmada.

Acaba Nerede?