BAKACAĞIN YÜZE TÜKÜRMEYECEKTİN!
Bir siyasi partinin genel başkanının aday gösterme hakkı olduğu gibi aday olma hakkı da vardır.
Kaldı ki genel başkanlar potansiyel Cumhurbaşkanı adayıdır.
Nitekim Meral Akşener bu hakkını 2018 yılında kullanarak partisinin cumhurbaşkanı adayı oldu.
O adaylık serüveninde kendi partisinden epey düşük oranda oy alsa da sonuçta demokratik hakkıydı, kullandı, halk da ne hak ediyorsa onu verdi.
O zamanlarda da bir ittifak söz konusuydu fakat Akşener ‘Hayır kendim aday olacağım’ deyince bu kararına saygı gösterildi.
Kimse kalkıp Akşener’i cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir suçlamayla itham etmedi!
Türkiye’nin kaderiyle kumar oynuyorsun demedi!
Memleketi ölümle sıtma arasında bir tercihe zorladın demedi!
Kiralık vekillerimiz sayesinde meşru zemin buldun, sen ne vefasız ne ihtiraslı biriymişsin demedi!
Neye göre aday oluyorsun, hani anketler, demedi!
Yani bir Allahın kulu Akşener’e bu denli ağır bir üslup kullanmadı.
***
Ama o ne yaptı?
Dediği olmayınca oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi ortalığı birbirine kattı.
Beş liderin ortak kararını görmezden gelip, ‘İyi Parti’ye dayatma yapıyorlar’ diyerek dayatmanın alasını yaptı.
Yetmedi, İyi Parti’ye KUMPAS kuruldu dedi.
Meral Akşener’in bu akıl almaz, şımarık ve dediğim dedik tavrı yaklaşık 2 yıldır millete umut aşılayan altılı masayı kamuoyu önünde itibarsızlaştırdı.
Neymiş, elinde anketler varmış.
O anketlere göre İmamoğlu veya Yavaş aday olmalıymış.
Onlardan biri aday olmazsa, daha doğrusu Kılıçdaroğlu aday olursa seçim kazanmak hayalmiş!
Çünkü dile getirmese de kafasının arkasında Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğinden dolayı duydukları rahatsızlık var.
Dile getirmese de solun iktidar olmasına tahammülsüzlük var.
Akşener kafasının arkasındakini söylemese de kurmayları sıkılıkla bunları dile getirdi.
Sağ seçmen camide bile solda saf tutmaz diyerek, seçmeni bloke etmeye çalıştılar.
Bunların hepsi aslında Kılıçdaroğlu’nun adaylığının önünü kesme hamleleriydi.
Ve bunu öyle güzel bir kurguyla yaptı ki, ‘Benim derdim CHP değil’ diyebilmek için CHP’li belediye başkanlarının isimlerini öne attı.
Özellikle Ekrem İmamoğlu ile çok yakın durdu.
O yakınlığın altında aslında çok başka sebepler yatıyordu.
Bunların neler olduğu zaman içinde açığa çıkacaktır.
Ancak günü konuşmak gerekirse;
Şunun şurasında seçimlere 2 ay gibi kısa bir zaman kala Akşener’in yaptığı düpedüz İHANETTİR!
Altılı masayı umut olarak gören seçmene vurulmuş en ağır darbedir.
Akşener’e oldum olası güven duymadım, bundan sonra da duymam söz konusu dahi değil.
Ve maalesef benim gibi düşünenlerin sayısı artık milyonlarla ifade edilir hale geldi.
Son gelişmelere göre şartlı olarak tekrar masaya dönecekmiş.
Bu saatten sonra dönse ne olur dönmese ne olur.
Hangi akıl Akşener’e eskisi gibi güven duyar?
Güven öyle bir şeydir ki, o kapıdan çıktığında tekrar içeri girmesi neredeyse imkansızdır.
Kaldı ki Akşener’e güven duyma noktasında onun siyasal geçmişine bakarak yorum yapmak mümkün.
Devlet Bahçeli’nin dediği gibi ‘Bir kere satan hep satar’ sözü ne yazık ki hiç akıllardan çıkmayacak.
Şart olarak öne sürdüğü İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcılığı konusundakini direncini de;
Tekrar bakacağı yüze tükürmekte utanmayan Akşener’in, masaya dönmek için bir gerekçe yaratması olarak yorumluyorum.
‘Bak ben masaya geldim ama benim dediğim oldu da geldim’ diyebilmek adına ortaya atılmış, yasal zemini tartışmalı bir konudan ibarettir.
***
Burada Sayın Kılıçdaroğlu’na da bir parantez açmak istiyorum.
Başından beri Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusundaki istikrarımı koruyorum.
Çünkü Türk siyasetine öyle veya böyle çok emek verdi.
Herkesi bir şekilde ortaklaştırmayı bildi.
Belki CHP’yi kitle partisi yapamadı ama özellikle solun bütün katmanlarıyla bir şekilde aynı zeminde buluşmayı bildi.
‘Vermeden almak Allaha mahsustur’ diyerek, büyük küçük bakmaksızın sağ partilere ne yapılması gerekiyorsa onu yaptı.
Siyasetin sıkıştığı yerde demokrasiyi kullandı.
Ego yapmadı, ben ana muhalefetim demedi, o parti şu kadar oy aldı, bu parti anketlerde bile yok, demedi!
Bu düzeni değiştirmek isteyipte kendinde o gücü bulamayan, amblemi ve teşkilatları mevcut, örgütlü bütün yapılara kapılarını açtı.
Şimdi Kılıçdaroğlu tüm bunları yaptıktan sonra ‘Hayır sen aday olma’ demek vicdani midir, etik midir, hak mıdır?
Emin olun, eğer Kılıçdaroğlu’nun yaptıklarını Akşener yapsaydı başımıza hanımağa kesilirdi.
***
Bütün bu olayların ardından gördük ki, Meral Akşener tam bir Erdoğan özentisi çıktı!
Erdoğan’ı tek adamlıktan vuran Akşener,
Beş liderin kararını bir çırpıda kenara atıp masayı çok gürültülü biçimde devirmesiyle aynı zamanda Erdoğan’a aradığı taze kanı direkt damardan vermiştir.
Sayın Akşener’in Kılıçdaroğlu’na,
“Sen Cumburbaşkanı olma, ben Başbakan olayım.
Tüm zahmeti sen çek ama Cumhurbaşkanını ben belirleyim” dayatmasının ana fikri budur.
60 günlük seçim kampanyasında altılı masa Meral Hanımın açtığı tahribatı ne kadar onarır bilmem!
Ama keşke masaya dönmeseydi.
Keşke tekrar bakacağı yüze tükürmeseydi!
İş öyle bir noktaya geldi ki; Akşener’in olmaması, olmasından daha hayırlıydı…
Keşke Akşener’in masanın dışında kaldığındaki hamlesinin ne olacağını görebilseydik, yani asıl Akşener’i…
Ama Kılıçdaroğlu Akşener’e ‘siyasi etik’ dersi vermeyi seçti!
***
3 gündür süren tartışmaların ardından CHP ve İyi Partililerin havada uçan salvolarına ise daha sonra değineceğim.
Ama şu kadarını söyleyeyim; Millet ittifakı teorik olarak sona ermiştir!
Bundan sonrası olsa olsa ZORAKİ NİKAH olur!