Çapa ve Cerrahpaşa illa mezar mı olsun?

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Ülkemizin hangi şehrinde bir deprem olsa akla gelen ilk şehirdir İstanbul…

16 milyonu aşkın nüfusu bulunan bu şehir, eskidir…

Bu şehirde binaların önemli bir kısmı risklidir.

Ama gelin görün ki uzmanların 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi sonrası “30 yıl içinde İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor” demesine rağmen bu şehir hala depreme hazır hale getirilememiştir.

Sanayinin, ticaretin hatta Türkiye’nin kalbi olan, büyük bir nüfusu içinde barındıran, turist çeken İstanbul, göz göre göre felaketini bekliyor…

Ne kadar acı değil mi?

***

Oysa 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi İstanbul için milat olmalıydı.

Bizlerin yaşadığı felaketin bir benzerini başka şehirler yaşamamalıydı.

Bunun için tüm kentlerde binalar incelenmeli, gerekli çalışmalar yapılmalıydı.

İstanbul’dan başlanmalıydı işe, buradaki riskli muhitler, binalar tespit edilmeli, güçlendirilebilir yapılar güçlendirilmeli, güçlendirilemez binalar ise kentsel dönüşüme sokulmalıydı.

Maalesef olmadı. Ve maalesef İstanbul’da hali hazırda bina adı altında binlerce MEZAR VAR!

Uzmanlar, “Deprem 30 yıl sonra olacak” demiyor, “30 yıl içinde olacak” diyor.

Yani belki bir saat sonra, belki 1 hafta, belki 1 yıl, belki 10 yıl sonra olacak, bunu bilemeyiz ama kesinlikle olacak…

***

Çok geç kaldık İstanbul için, çok zaman kaybettik.

Giden zamanın bir telafisi yok, keşkelerle kaybedecek zaman da yok.

Hemen şimdi bir gün bile kaybetmeden ne gerekiyorsa yapılmaya başlanmalı İstanbul için…

Riskli binalar aciliyetle belirlenmeli, içinde insanlar varsa hemen tahliye edilmeli ve bu insanlar, geçici olarak sağlıklı binalarda konuşlandırılmalı.

Güçlendirme ya da kentsel dönüşüme devlet, ciddi anlamda maddi katkı sunmalı.

Tıpkı 10 ilimizdeki depremzedelere 1 yılda biteceği söylenen evler gibi imkanlar sağlanmalı İstanbullulara.

Bu kez insanlar enkaz altında kalmadan, şehirler harap olmadan yapılmalı bu.

***

Biz 1999 depremine çok hazırlıksız yakalandık, deprem bilincimiz bile yok gibi bir şeydi.

Ama yanı başımızdaki İstanbul öyle mi?

Onlar da Gölcük depreminin etkilerini az çok bizimle beraber tecrübe etti.

Fakat buna rağmen deprem için hummalı bir çalışma yapılmadı.

İktidar ‘Kanal İstanbul’ masalıyla halkı avutmaya çalışırken, muhalefet ‘Kanal İstanbul’u yaptırmayız’ diyerek iktidarın kısır siyasetine alet oluyor.

Halbuki hem hükümetin hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin tek önceliği “Deprem” olmalıydı ama olmadı.

Bari bundan sonra bir şeyler değişsin.

***

Maraş depremleriyle hayatımız alt üst oldu, önceliklerimiz yer değiştirdi.

Beklentiyi öyle aşağı çektik ki, kelimelerle ifade edilemez.

Beklentimiz sadece “yaşadığımız evimiz, çalıştığımız iş yerimiz, çocuklarımızı emanet ettiğimiz okullarımız, devlet kurumlarımız bize mezar olmasın yeter” diyoruz…!

Çok ama çok ivedilikle başta okullar, üniversiteler, hastaneler, tüm devlet kurumları tek tek denetlenmeli, riskli olan kurumlar aciliyetle yıkılıp yenilenmeli…

Özellikle devlet ve üniversite hastanelerine öncelik sağlanmalı.

Kurumlar, hastaneler, üniversiteler, deprem sonrası insanların sığınabileceği, tedavi edilebileceği yerler olmalı.

Bulundukları zemin çürük değilse eğer, yerleri değiştirilmeden, şehir merkezinden uzaklaştırılmadan yapılmalı bu.

Hatay Samandağ’da hastane kent merkezine uzak olduğu için insanlar sağlık hizmetine ulaşmakta zorluk çekti, benzer durumlar İstanbul’da olmamalı.

Dersler çıkarılmalı 10 ilimizi yıkan depremden.

***

Evet, İstanbul bu ülkenin şah damarı.

Bu şehirde önemli sanayi kuruluşları, önemli kurum ve kuruluşlar, önemli üniversiteler, önemli hastaneler yer alıyor.

Cerrahpaşa ve Çapa gibi herkesin bildiği, Türkiye’nin çeşitli kentlerindeki vatandaşlara şifa olan iki önemli üniversite hastanesini içinde barındırıyor İstanbul.

Bu köklü hastanelerin içinde çok önemli doktorlar, bilim insanları, bir daha zor yetişir dediğimiz beyin adamları var.

Onların hepsi ayrı ayrı bir değer.

Tek bir tanesine bile “GİDERLERSE GİTSİNLER” diyemeyeceğimiz gibi;

Tek bir tanesini de “Mukadderat, fıtrat, takdir-i ilahi” gibi ifadeleri barındıran cümlelerle ölüme terk edemeyiz.

Fakat bir an evvel önlem alınmaz ve gereği yapılmazsa olacağı o…

Böylesi köklü, böylesi önemli hocaları barındıran Cerrahpaşa ve Çapa Hastaneleri, maalesef depreme hiç ama hiç hazır değil.

Binaları oldukça eski olan iki hastanenin olası bir depremde ayakta kalma şansı neredeyse yüzde sıfır.

Türk Tabipleri Birliği'nden (TTB) Dr. Tahsin Çınar’ın geçtiğimiz günlerde paylaştığı görseller de bunu net bir şekilde ortaya koydu.

Çınar’ın paylaştığı fotoğraflarda Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin kolonlarındaki betonun döküldüğü ve demirlerin ortaya çıktığı görülüyor.

Çınar, Cerrahpaşa ve Çapa’nın binalarının depreme dayanıklı olmadığının raporlarla tespit edildiğini ancak aradan yıllar geçmesine rağmen tam bir dönüşüm sağlanmadığını ifade ediyor.

Hastanenin kolanlarından deniz kabuğu çıktığı yönünde de bir bilgi ekliyor açıklamasına…

***

Düşünün… 16 milyonlu mega şehir İstanbul’da bırakın yapıları, Cerrahpaşa ve Çapa gibi merkezi konumda bulunan, kadrosunda dünyaca ün yapmış profesörleri barındıran, ülkenin en kıymetli iki hastanesinin dahi binaları bu halde.

Varın gerisini siz düşünün…

Bu insanlar kolay mı yetişiyor?

Giderlerse gitsinler sözünden sonra, ölürlerse ölsünler mi diyeceğiz?

Öyle gönderemedik, böyle mi göndereceğiz?

Hadi geçelim hepsini…

Gün içinde binlerce vatandaşın gidip şifa aradığı o binalar 2023 Türkiye’sine hiç yakışıyor mu?

Bir an önce hiç zaman kaybetmeden Çaba ve Cerrahpaşa Hastanelerine el atılmalı.

O hastaneler ne hekimlerimize ne çalışanlara ne de şifa arayan vatandaşlara mezar olmamalı.

Olası bir İstanbul depreminde o hastaneler dimdik ayakta kalmalı k, bir parça bile olsa yaralarımızı sarabilmeli.

Diyeceksiniz ki Kocaeli bitti, sıra İstanbul’a mı geldi?

Bunu diyenleri yine bizim Türk Hekimlerimize emanet ediyorum(!)

Çünkü daha iyisi yok!

Çapa ve Cerrahpaşa illa mezar mı olsun?