Yolun sonuna geldik!
Acımız büyük, yaralarımız çok derin.
Bizler 1999 depremini yaşamış insanlarız.
Hala daha en ufak bir sarsıntıda yüreğimiz ağzımızda dolaşırız.
Çok katlı binalardan ürkeriz, mantar gibi birkaç ayda inşa edilen -sözde az katlı- estetik görünümlü, makyajlı, sosyal donatıları bol yapılara şüpheyle yaklaşırız.
Çünkü insanları depremin değil, binaların öldürdüğünü,
Binaları inşa edenlerin bazılarının dininin imanının para olduğunu en acı haliyle tecrübe edenlerdeniz.
23 yıldır yanıbaşımızdaki İstanbul’da olacağı söylenen büyük depremin her an olacağı korkusuyla yaşarız.
***
1999 Gölcük depreminde gördük ki, o zamana kadar bu ülkeyi yöneten her kim varsa, deprem kuşağında olan ülkemiz için hiçbir çözüm üretmemiş, önlemler almamış.
Bugüne geldiğimizde de Kahramanmaraş merkezli, belkide son 500 yılın en büyük felaketinde maalesef tablonun değişmediğini görüyoruz.
Türkiye, 100 yıl önce neyse şimdi de o…!
Tamam, gün birlik olma günü, eleştirilerimizi sonraya saklayalım ama insan dayanamıyor.
İktidarıyla muhalefetiyle berbat, rezil bir siyaset izliyoruz.
O ona laf sokuyor, o ona sataşıyor.
Enkazların arasında nefret dili hüküm sürüyor.
Depremde bile (siyasiler) tek yürek olunamıyor.
Allahtan Türk milletinin feraseti diye bir şey var!
Her iki kutbun saçmalıklarına, koordinasyonsuzluğuna bakmaksızın; yardımlaşmanın ve dayanışmanın en güzel halini sergiliyor.
***
Ancak halkın desteği bir yere kadar…
Bizim asıl probleme odaklanmamız gerekiyor.
Biz, bundan sonra ne yapacağız?
Bizi yönetenlere ve yönetmeye talip olanlara nasıl güveneceğiz?
Örneğin CHP Lideri Kılıçdaroğlu şuan çıkışlarıyla, ellerindeki güçlü belediyelerin imkanlarıyla hem depremzedelere destek oluyor,
Hem de iktidara ayar veriyor.
Göreve geldikleri taktirde devlet nasıl olunurun, provasını halka izletiyor.
Bunlar iyi niyetli hareketler eyvallah ama nedense her şey seçilene kadar…
Sağcısıyla solcusuyla bütün siyasetçiler seçildikten sonra asıl meselelerden uzaklaşıyorlar.
Yaşanan felaketlerin bir daha yaşanmayacağını zannediyorlar.
Aynısını Recep Tayyip Erdoğan da yapmadı mı, yaptı!
Örnek mi istiyorsunuz, hemen vereyim.
***
Mesela…
Erdoğan, iktidara geldikten 7 ay sonra Bingöl’de meydana gelen depremin ardından, geçmiş hükümetlere yönelik olarak şunları söylüyor:
*
“Yeraltında fay kırıklarından önce bağışlayın söylemek zorundayım, kırılan AR DAMARLARIDIR.
Malzemeden çalmanın arkasında ahlak hırsızlığı, demokrasiden çalmak, hukuk kapkaççılığı, siyaset yankesiciliği ve kamu yönetimi kalpazanlığı yatmaktadır.
Bu olay, kamu otoritesinin devlet imkanlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuştur.
Olay kader diye geçiştirilemez.
17 Ağustos depreminden sonra TBMM’de deprem araştırma komisyonu kuruldu.
Komisyon 38 öneride bulundu.
Hükümetin neler yapıp neleri yapmadığı işte ortada.
Sorun, sadece inşaat malzemesi çalmaya indirgenemez.
Depremlerden sonra ortaya çıkan felaketler aslında geçmişten bugüne miras kalmış bir yönetim sorununun sonucudur.
İnşaatlarda zemin etüdü, malzeme ve kontrol eksikliği varsa netice bu olur.” Diyor.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğangöreve geldiği ilk aylarda sarfettiği sözlerle sanki bugünü anlatıyor.
Şimdi benzer sözleri muhalefet liderleri Erdoğan için söylüyor.
Ama ne hikmetse oyunun dışında kalanlar oyuna girince yüz seksen derece değişiyor.
Erdoğan o yıllarda öyle güzel tespitlerde bulunmuş ki;
Fakat şu an yaşananlara baktığımızda tespit ettiği gerçeklere dair düzeltme eğiliminde bulunmadığı gibi aksi yönde işler yapıldığı görülüyor.
Örneğin; ‘İmar barışı’ denilen ucube sistem!
***
İmar barışını oldum olası aklım almamış, anlayamamıştım.
Ruhsatsız, imar mevzuatına aykırı yapılan kaçak yapıların hiçbir denetime tabi tutulmadan,
Belirlenen ceza miktarını ödeyerek ruhsatlandırılması hangi aklın ürünüdür?
Bir Japon deprem uzmanının da dediği gibi; “İnsanlar için çıkartılan ‘genel af’ anlaşılır bir şey.
Çünkü insanoğlu pişman olabilir, kendini düzeltebilir ama dayanıksız ya da hasarlı beton pişman da olamaz, kendini de düzeltemez. İmar affı Türkiye için çok riskli” demişti.
Fakat bu ülkede imar mevzuatına aykırı olan tüm kaçak yapılar affa uğradı.
Hatay’da, Gaziantep’te, Malatya’da, Kahramanmaraş’ta, depremin yaşandığı her yerde imar affından yararlanan ve insanlara mezar olan kim bilir kaç yapı var?
Bunların hepsi zaman içinde ortaya çıkacak.
Sadece imar affı mı?
Sözde deprem yönetmeliklerine uygunluk raporu bulunan yepyeni binaların saniyeler içinde kağıt gibi yıkılmasının nedenleri de ortaya çıkacak.
İnşallah o tamahkarları, o sahtekarları, o vicdansızları devlet en ağır biçimde cezalandıracak, temennimiz bu yönde…
***
Yazılacak, çizilecek çok şey var!
Ama bunlar sonraki iş, zaten toplumun psikolojisi yeteri kadar bozuk.
Tüm bunların üstüne bir de siyasetçilerin kulak tırmalayan, insanı irrite eden atışmalarını, kavgalarını dinlemek ayrı bir psikolojik yük getiriyor.
Hele şu enkaz yerden bir kalksın, hele insanlar bir kendine gelsin, hepimizin diyecekleri var elbette!
Bundan sonra Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi yürümeyecek!
Kim ki insanların acıları üstünden siyasi menfaat devşirmeye,
Takiye yapmaya kalkarsa bu millet de gereğini gerektiğinden fazlasıyla yapacaktır.
Samimi olun, insan olun, birlik olun.
Bunu yaparsam ona artı yazar, şunu yapmazsam ona eksi yazar, şu olursa ben karlı çıkarım, diye hesap yapmayın!
Bıktık sizin ucuz hesaplarınızdan, anlıyor musunuz, bıktık!
***
Biz, Türkiye olarak deprem korkusunu üzerinden atmış bir millet olmak istiyoruz.
Hiçbir şey için geç kalınmış sayılmaz!
Yanlıştan dönmek, doğruyu bulmak diye bir şey var.
Bazen hatadan dönmek için acı tecrübe gerekir, alın size en acı tecrübe…
Hadi bir yerden başlayın artık!
Bunca büyük bir felaketten sonra oluşan farkındalığın ardından yapacağınız hiçbir makro proje bizi kesmez!
Yapacağınız siyasi ayak oyunları da bizi kesmez!
Biz artık akıllandık, evet evet, geçte olsa akıllandık.
Karşınızda 1999 depreminde süslü vaatlerle oyaladığınız, kandırdığınız o halk 6 Şubat itibariyle hakkın rahmetine kavuştu.
Bundan sonra yönetime talip olan her kim olursa olsun vaat değil, icraat yapacak.
Önceliği sadece ve sadece ülkeyi depreme hazırlamak olacak.
Deprem, sanki hayatın normal akışıymış gibi olacak.
Tıpkı Japonya gibi…
Dokuz şiddetindeki depremlerin bile gazete manşetlerinde, dünya basınında çok küçük yer edindiği bir Türkiye istiyoruz.
Bunu bu vatana borçlusunuz!
Sözüm ne bir zümreye ne bir siyasi partiye…
Sözüm, herkese…
Üstüne almayan, bundan gocunan varsa üstüne soğuk su içsin.
Daha ötesi yok, bitti…!
Yolun sonuna geldik!