CHP’nin pireleri!
Refah Partisi’nin, ardından ise Fazilet Partisi’nin kapatılması sonrası Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları tarafından kurulan AKP, çok kısa sürede sesini topluma duyurmayı başarmış, 2002 genel seçimlerinde tek başına iktidar olmuştu. Refah ve Fazilet partileri için “İrtica” tehlikesinden söz edilmiş, halka bu partiler bu şekilde lanse edilmişken Aydın Doğan medyası, AKP’den bambaşka bahsetmeye başlamış, güzellemeler yaparak bu partiyi parlatmıştı.
Bugün ülkemizde kurulan yeni partiler yok mu? Var…
AKP’nin o dönem ortaya koyduğu vaatlerden daha üst vaatler ortaya koyanlar yok mu? Var…
Lakin, parlayamıyorlar; çünkü ülkemizde iki kutup var: Cumhur ve Millet ittifakı…
İktidara yakın medya Cumhur’u parlatıp, Millet ittifakını kötülüyor; muhalif medya ise AKP’nin karşısındaki en güçlü bloğu parlatıyor.
Eğer ki medya bugün bu iki blok dışında bir partiyi parlatsa, onun halka kendini anlatmasına fırsat verse, onun anketlerde yüksek oy oranlarına ulaştığını öne sürse çok daha farklı bir tablo çıkar önümüze…
İşte tüm bunları iktidara gelmeden gören AKP iktidarı, dördüncü güç olan medyadan bir “Havuz medyası” oluşturdu. Doğrularına da yanlışlarına da “Doğru” diyen televizyonlarla, gazetelerle ülkede her şeyin güllük gülistanlık olduğuna halkın önemli bir kısmını inandırdı.
Öyle güzel işlediler ki milleti, AKP’yi eleştirenler, onların yanlışlarını söyleyenler, halkın belli bir kısmının gözünde “Hain” olarak görünür oldu. Gazetecinin iktidarlara muhalif olması, onların yanlışlarını halka sunması, iktidarları halk adına denetlemesi gerektiği tanımı resmen değişti.
Bağımsız gazetecilik rafa kalkmaya, gazetecilik hızla bozulmaya başladı…
Oysa gazeteci halktan taraftır. Halk adına denetler, halk adına sorgular, halka gerçekleri göstermekle mükelleftir. Eğer bu işleyiş bozulursa -ki bozuldu- halkın kandırılmasına göz yumulur, halkın sorunları iktidar tarafından görünmemeye başlar…
Eğer bir ülkede adalet olsun, liyakat olsun, torpil son bulsun, işçi emekçi ezilmesin istiyorsanız; bağımsız basını arzulamalısınız…
Eğer bu gidişatı düzeltmek istiyorsanız, bu özgürlüğü sağladığınız medyanın sizi de eleştirmesini arzulamalısınız…
Dalkavukluk yapan, yanlışlarınıza doğru diyen, sizi gazlayan, size yağcılık yapan medya; sizi eninde sonunda uçuruma götürür. Kendisi gibi sizi de bozar!
***
Bakın bugün ülkenin gidişatına; ortalık toz duman… Ekonomi içinden çıkılmaz bir hal almış. TL’nin değeri düştükçe düşmüş, enflasyon tüm Avrupa ülkelerinin toplam enflasyonundan fazla. Ne yapıyor iktidara yakın medya; “Ekonomi büyüyor” diyor, “Dış güçler” diyor, “Avrupa bizi kıskanıyor” diyor… Diğer yandan da halka muhalefet partileriyle ilgili algılar, yaftalar sunuyor. Halka masallar anlatan bu medya, hala bir kesimi uyutsa da evinde tenceresi kaynamayanı istese de uyku tutmuyor!
Peki, bugüne kadar her şeyi güllük gülistanlık gösterdiler, sorunların üzerine gidilmemesine neden oldular da ne oldu? Mevcut iktidar, içinden çıkamayacağı bir krizle baş başa kaldı. İlk kez iktidarı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyalar şimdi.
Mesela emeklilikte yaşa takılan vatandaşlar için “Köpük” yazan bir yandaş yazarın, iktidara yararı neydi? O köpük dedikleri insanların gücü, yerel seçimlerde pek çok ili kaybettirdi AKP’ye… O ‘boş iş’, o ‘köpük’, ekonominin en kötü zamanında çözüme kavuşturulmaya çalışılıyor şimdi üstünkörü… Tam tersi olsaydı, tüm basın yayın organları, halkın, haklının yanında saf tutup, hükümeti EYT konusunda uyarsaydı, bu mağduriyete zamanında müdahale edilecek, insanlar bu denli kırılmayacak, öfkelenmeyecek, mağduriyet bu denli büyümeyecek, daha doğru, daha kapsayıcı ve daha tastamam bir çözüm sunulmak durumunda kalacaktı. AKP iktidarı, EYT’lilerin gönlünden, gözünden düşmeyecekti. EYT gibi pek çok konu için söyleyebiliriz bunu…
İşte bu yüzden özgür olmalı basın, nasıl yargı bağımsız olmalıysa, bağımsız olmalı gazeteler, televizyonlar. İşte bu yüzden iktidarlar da kendisini eleştirebilen bir medyayı arzulamalı. Yoksa sonu halk için de iktidarlar için de uçurum, şekil A’da görüldüğü gibi…
***
AKP için artık yapacak bir şey yok, olan oldu! Bu saatten sonra ne medyayı bağımsızlığına kavuşturabilirler ne de ülkede kangren olmuş sorunları hızlıca çözebilirler. Bizlerin eleştirilerini dikkate almayıp, kendilerine yağlanan, hazırlanmış sorular yöneltenlerin olduğu bir medyayı arzulayıp, buna kavuşmalarının bedelini öderken, gemiyi ilk terk edenlere, taraf değiştirenlere şahit olacaklar!
Hatta, AKP’yi savunurken ağzını bozanların nasıl edepli hale geldiklerini, zaman zaman muhalefete hak veren, AKP’yi eleştirebilen söylemlere girdiklerini yavaş yavaş görmeye başladılar, daha da görecekler…
***
Peki muhalefet? Onlar, başarabilecek mi bunu? Bağımsız bir medya oluşturabilecek mi? Böyle bir çabada görebilecek miyiz onlardan? Yoksa onlar da bağımsız bir medyadansa kendilerini savunan, her şeylerine alkış tutan bir medya, bir halk mı arzulayacak? Güç sarhoşluğuna girme riskini onlar da mı göze alacak?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun medyayı özgürleştirme, bağımsız hale getirme vaadi var. Zamanında kendisini yerden yere vuranlara dahi haksızlığa uğradığını düşündüğünde sahip çıkan, kendisine hakaret edeni bile affedebilen bir yapıya sahip bir genel başkan olarak tanıdık Kılıçdaroğlu’nu. “Eden bulur”, “Kendi düşen ağlamaz” tavrına girmeyen, intikamcı davranmayan bir anlayışa sahip izlenimi verdi bize çoğu zaman.
Eğer ki bu tavrı olası iktidarlarında sürerse kendi medyasını oluşturmak yerine yargı gibi medyanın da bağımsızlığını sağlama derdine düşerse işte o zaman yoluna girer her şey, işte o zaman biter bu kutuplaşma, işte o zaman liyakat olur, özgürlük olur, hak hukuk adalet olur, işte o zaman normalleşir bu ülke…
Kılıçdaroğlu, şu ana kadar bu izlenimi verdi basına da halka da…
Peki ya milletvekilleri, belediye başkanları, il ve ilçe başkanları, yöneticileri de böyle mi?
“Kılıçdaroğlu neyse, onlar da odur” diyebilir miyiz? “Aynı zihniyete sahiptir?” diyebilir miyiz?
Tüm kademeler, başkanlar, vekiller için bunu maalesef diyemiyoruz…
Evet, içlerinde çok var; hakkında eleştirel bir yazı yazdığımızda; kibarca bu eleştirilere cevap veren, ertesi gün seni gördüğünde “Kardeşim nasılsın?” diyen… Ve evet içlerinde var; en ufak eleştiride sizi düşman ilan eden, size “Yandaş” yaftası vurmaya kalkan!
Kimisi sizi kendisini eleştirdiğinizde de takdir etmesini, tarafsız, bağımsız olmanızdan mutlu olmasını biliyor; kendisine o konuda çeki düzen verebiliyor, hatasını düzeltme yoluna gidebiliyor; kimisi ise size “Ya yandaşsın ya candaş, tarafını seç” diyor…
Kimisi için sadece AKP’yi eleştirdiğinde gazetecisin, kimisi için ise gerçek gazetecilik yaptığın, kayırmadığın, yağcılık yapmadığın, boyun eğmediğin için gazetecisin…
Kılıçdaroğlu’ndan da daha özgürlükçüsü, demokratı da var içlerinde; AKP’de neyi eleştiriyorlarsa onun misli misli beterini yapan da…
CHP’de makam sahibi olup, “Alo Fatih”çi kesilenler bile var!
Bir muhabire, bir editöre, bir köşe yazarına, bir yazı işleri müdürüne, bir genel yayın yönetmenine, gazete patronuna WhatsApp ile trip atanlar, sitem edenler bile var!
Arayınca, mesaj atınca da devam ediyorsa gazeteci yanlış gördüklerini yazmaya, onunla köprüleri yıkıp, onu düşman ilan edenler, trollerini üzerine salanlar bile var!
Kadın haklarından, emekten, haktan, hukuktan söz edip; her türlü haksızlığı, duyarsızlığı, adaletsizliği yapanlar da var!
Her yaptığına doğru diyenlerle yürüyor onlar da yolunu, CHP’de siyaset yapıp AKP’nin yolundan gidiyor! Ama bu yolun sonu da uçurum! Kaçarı yok!
***
Yine de Kılıçdaroğlu gibi düşünenler daha çok CHP’de.
Onun kadar bağımsız medyayı arzulayan daha çok.
Birkaç hırsının mağduru olanla bir tutmayın hepsini.
Yerelde gördüğünüzü, genele mal etmeyin!
Pire için yorgan yakmayın!
Pirenin ömrü ne ki?