DOSTMODERN DARBE!
Türkiye’de siyaset öyle hızlı yön değiştiriyor ki, nereye bakacağımızı şaşırıyoruz.
Çok değil daha geçen gün CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’da yaptığı “İkinci Yüzyıla Çağrı” isimli vizyon toplantısını konuşuyorduk.
Kılıçdaroğlu’nun “Ben” değil, “Biz” diyerek 70 kişilik beyin takımıyla ülkeyi beraber yönetme mesajlarını tartışıyorduk.
ABD’li Ekonomist Jeremy Rifkin’in Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun Başdanışmanı olmasıyla Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına hazır olduğuna kanaat getiriyorduk.
Kemal Bey öyle adımlar atıyordu ki, attığı o adımlarla bugüne kadar CHP’yi çözümsüzlükle suçlayanların dahi ilgisini çekmeyi başarıyordu.
***
Ancak ne var ki; Hepsini bir araya toplasan bir CHP etmeyecek olan siyasi partileri bir araya getirmesiyle bu ülkeyi AKP iktidarından kurtarmak için büyük özveri gösteren Kemal Bey, ne yazık ki ihanetin daniskasıyla karşı karşıya…
Son birkaç gündür yaşananların başkaca izahı yok!
Ekrem İmamoğlu’nun ceza alması, siyasi yasaklı olması vs. bunların hiçbirini tartışmıyorum.
İmamoğlu’na haksızlık edildi, yargıya siyaset karıştı gibi konulara girmiyorum.
Bunu zaten ceza hukukçuları detaylı biçimde yorumluyor.
Ben olayın siyasi iç yüzüne bakıyorum ve baktığımda gördüğüm tek şey, Kılıçdaroğlu’na “Dostmodern” darbe yapıldığıdır.
(Dostmodern darbe ifadesi sosyal medyada dolaşıyor ve bence durumu gayet iyi özetliyor)
Kılıçdaroğlu’na en büyük darbeyi vuran kişi ise İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener...
***
Başından beri aslında Kemal Bey’in adaylığına karşılar.
Ama karşı olduklarını gönül rahatlığıyla dile getiremediler çünkü köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek gerekiyor.
Zaman zaman Akşener’in kurmayları Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu takdirde seçimi kazanamayacakları,
Hatta sağ seçmenin camide bile sol tarafta saf tutmayacağı yönünde çıkışlar yaptı.
Akşener’den bu söylemlere şöyle ağız dolusu itiraz geldiğini, çatlak sesleri kestiğini gören var mı, hayır göremezsiniz.
Siyasetin kitabını yazan Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının önünü kesmek için çalışmalara çok erken başlamıştı.
Ekibindeki ve tabandaki bazı isimlerin Kılıçdaroğlu aleyhine söylediği o sözlerin hiçbiri kişisel değil aksine planlanmış sözlerdi.
Kalkıpta kendisi bunu deklare edecek değildi.
Zaten bu iş aynen böyle yapılabilirdi.
***
Planlanarak sürdürülen bu oyunun vurucu darbelerinden biri,
İmamoğlu’nun yargılandığı davadan ceza almasıyla meydana çıktı.
Tam bekledikleri gibi aranan mağduriyet kucaklarına bırakılmıştı.
Sonrası çorap söküğü gibi geliverdi.
Akşamında Saraçhane’de otobüsün üstünde konuşma yapan İmamoğlu’nun yanında -ne tesadüftür ki- altılı masadan sadece Meral Akşener vardı.
İmamoğlu, kıvrak zekanın ürünü olarak; yıllar önce siyasi yasaklı olan ve cezaevine giren Erdoğan’ın kendisine haksızlık edildiğini anlatan sözlerini kağıttan okudu.
Erdoğan’a “Neredeeen nereye” dedi.
Ardından Meral Akşener mikrofonu aldı ve tıpkı İmamoğlu gibi o da Erdoğan’ın “Bu şarkı burada bitmez” sözüyle karşılık verdi.
Birbiriyle senkronize olan başkanların bu uyumu toplumda çok çabuk karşılık buldu.
Anında İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı ilan ediverdiler.
***
Kılıçdaroğlu ise bu olaylar cereyan ederken Almanya’da idi ve uçak kiralayarak yurda geri dönmek zorunda kaldı.
Buradan da anlıyoruz ki, Kılıçdaroğlu böyle bir şov böyle bir program beklemiyor.
Bir detay daha…
İmamoğlu ve Akşener Saraçhane’de otobüsün üstünde iktidar havasına girerken, otobüsün üstündeki İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun yüz ifadesi her şeyi anlatmaya yetiyordu.
Kaftancıoğlu Kılıçdaroğlu’na sadakatle bağlı bir il başkanı ve İmamoğlu’nun amacını çok iyi bildiği için ona mesafeli duruyordu.
O akşam o mesafesi bir kez daha gözler önüne serildi.
***
Devam edelim…
Ekrem İmamoğlu konuşmasında başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, ertesi akşam altılı masa liderlerinin Saraçhane’de toplanacaklarını söyledi.
Aslında bu bir emrivakiydi.
Kılıçdaroğlu’nun bu fiili durum karşısında yapacağı hiçbir şey yoktu.
Mecburen altılı masanın baş aktörü ve İmamoğlu’nun genel başkanı olarak Saraçhane’de oldu.
Hepimizin gözü kulağı liderlerin yapacağı konuşmadaydı.
Ama en çokta Kılıçdaroğlu ve Akşener’in vereceği mesajlar önem arz ediyordu.
Her ikisinin mesajlarını okuyunca birbirinden ne kadar ayrı dünyalarda olduğunu bir kez daha net olarak gördük.
Kısaca o mesajları hatırlayalım.
*
-Kılıçdaroğlu:
“Ekrem Başkan hakkında verilen karar bize bir milimlik geri adım attırmayacaktır. Kararlılıkla başkanın arkasında duracağız. Halka hizmet Hakk’a hizmettir. Açık ve net ifade edeyim, hiçbir güç İmamoğlu’nu 16 milyona, İstanbul’a hizmet etmekten alıkoyamaz. Görevini onuruyla ve şerefiyle yapacak!
-Akşener:
“Saray sizin, Saraçhane bizimdir. Zulüm sizinse haksızlık sizinse sandık bizimdir. Millet burada demokrasi burada. Ekrem kardeşimin yanında. 16 milyonun yanında 85 milyonun senin yanında olduğunu Saraçhane’den görüyoruz”
*** Kılıçdaroğlu 16 milyonluk İstanbul’a hizmet etmekten bahsederken;
Akşener ise “artık bu iş 16 milyonu aştı, 85 milyon İmamoğlu diyor” demeye getiriyor.
Sizin anlayacağınız, İyi Parti lideri Akşener, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını ilmek ilmek işliyor.
***
Diğer taraftan da ilimizdeki İyi Partililerin otobüsler dolusu Saraçhane’ye giderken sosyal medyada paylaştıkları fotoğraflarda mutluluk yüzlerine yansıyordu.
Sanki İmamoğlu CHP’nin değil, İyi Parti’nin üyesi gibiydi.
Saraçhane’ye de cumhurbaşkanı adayını kucaklamaya gidiyor gibiydiler.
CHP’lilerin büyük çoğunluğu ise durumu anlamaya çalışıyordu.
Bir yerde bir terslik olduğunun farkında olup temkinli yaklaşanlar da vardı, gaza gelip İmamoğlu’nun adaylığını kutlayanlar da…
***
Sözün özü;
Başından beri altılı masanın en çıkıntılı ismi olarak Meral Akşener’i görmüşümdür.
Kemal Kılıçdaroğlu’na olan yaklaşımını bir noktadan sonra samimi bulmamışımdır.
Burada olan şey bellidir.
Meral Hanım belirleyici olmak istiyor.
Bu isteği onun kendi isteği midir, arka planda birileri var mıdır, onu bilemem!
Bilinen bir gerçek var ise o da Akşener’in Kılıçdaroğlu’na “Dostmodern” darbenin kralını yaptığıdır.
***
Bu saatten sonra iş nereye evrilir belli değil.
Ama altılı masada işlerin eskisi gibi gitmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Kılıçdaroğlu yediği dost kazığı karşısında nasıl tavır sergileyecek, önce ona bakmak lazım.
Halk iradesi illa da İmamoğlu derse susup oturacak ve durumu kabullenecek mi?
Yoksa bu oyunu bozacak mı, bekleyip göreceğiz.
İki gündür muhalif medyanın neredeyse tamamında İmamoğlu’nun adaylığını destekleyen yazılar okuyorum.
Medyanın İmamoğlu’nun adaylığını topyekün sahiplenişini ise çok masum bulamıyorum.
Elbette hukuksal açıdan İmamoğlu’na haksızlık edildiği kanaatine ben de sahibim.
Ama bu çok başka bir şey.
***
Tıpkı Erdoğan’ın varoluş hikayesinin bu kez muhalefet tarafından perdelendiği bu oyunda maalesef başrol eksik!
Bilirsiniz, başrol oyuncusunun erkenden öldürüldüğü filmler kimseye tat vermez.
Film boyunca öldü sanılan başrol oyuncusun aslında ölmediği, filmin sonunda mutlaka ortaya çıkacağı düşünülür.
Burada yaşanan tam da budur.
Kılıçdaroğlu mutlaka ortaya çıkacak ve çıktığında yardımcı karakterler ve de şakşakçıları nereye dağılacağını şaşıracak.
***
AKP iktidarından illallah diyenlerin iki gündür can simidi olarak sarıldıkları İmamoğlu’na methiyeler dizen medyanın aksine,
Bunları ifade etmek kolay iş değil, farkındayım.
Her an linç kampanyasına dönüşebilir.
Ama umurumda mı, tabi ki değil.
Olaya nereden baktığınıza bağlı.
Hiçbir zaman görünenle yetinen değil, görünmeyeni sorgulayan biri olmaya çalıştım.
Naçizane gördüklerimi paylaştım.
İnşallah ben yanılırım, inşallah ortada ihanet, darbe, adam satma, vs. yoktur.
Bambaşka bir Türkiye’ye uyanırız.