BARIŞ

Erhan Uysal

Erhan Uysal

Tüm Yazıları

En genel anlamda barış kavramı; savaşın olmama hali, uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörünün oluşturduğu ortam olarak ifade edilebilir.

Barış, insanlık tarihi ile aynı yaştadır. İnsan varoluşu ile birlikte savaş ve barış kavramlarını yanında taşımıştır. Tarih boyunca süregelmiş olan tüm medeniyetler; barış içerisinde yaşamak için çaba harcamış, barışı sağlamak adına birtakım tavizler vermiş hatta barış için birbirleri ile çatışmışlardır.

Immanuel Kant barış’ı şu şekilde tanımlar; “

Savaş ulusların hayvanca var oluş durumudur, barış ise insanca var oluş durumu.”

Burada barış insanlık ile eşdeğer tutulmuştur. Yine çoğu zaman tanımlanırken yanında savaş kavramını da getirir. Tıpkı insanı tanımlarken bu iki kavramdan bağımsız düşünemediğimiz gibi.

Savaşın tarihi Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesi hadisesine kadar götürülebilir. İlk günah işlenmiş ve insan kalbinde bu günahın mührünü taşımaya başlamıştır. Bu mührü reddeden, kırmaya çalışan kişiler ise kendilerini iyiliğe adamış ve barışın sağlanması için çaba harcamışlardır. Bu şekilde iyi kötü ve dolaylı olarak savaş ve barış çatışması günümüze kadar süregelmiştir.

Dinler hoşgörüyü, birlikte yaşamayı, saygıyı öncelerler ve hemen hemen her din, barışı tesis etme iddiası taşır.

Dünyadaki din aidiyetini coğrafi olarak dünya haritası üzerine yerleştirmeye çalıştığımız zaman, karşımıza şöyle bir manzara çıkmaktadır:

Avrupa kıtası, büyük çoğunlukla Hıristiyanlara aitken, Afrika büyük oranda Müslümanlar ile dolu, Asya ise Müslümanlar, Budistler, Hinduistler, Şintoistler ve Konfüçyanistlerle doludur.

Dünya barışını tehdit eden birçok faktörle karşı karşıya geliriz.

Bunların başında fakirlik, siyasi gerginlikler, ırkçı çatışmalar ve tabii felaketlerin sonucunda meydana gelen göçlerin neden olduğu etnik, dini ve sosyal gerginlikler gelmektedir.

Din; ulusların dış politikalarını etkileyen bir oluşumdur.

Dünyadaki insanların büyük bir çoğunluğunun şu ya da bu şekilde dinsel inanca sahip olmasına ve söz konusu inanılan dinlerin şiddet ve savaşı reddedip, barış ve güvenliği istemesine rağmen neden yeryüzünde şiddet ve savaş son bulmuyor? Neden insanlar öldürülüyor? Neden kan dökülüyor? Şiddet, savaş, kan ve ölümün olmadığı yerlerin birçoğunda da güven ortamlarının yerini kaygı ve korku ortamları alıyor?

Bu sorulara cevap bulabilmek için irdelenmesi gereken konu insan ve din ilişkisidir.

Dünya nüfusunun yarısını oluşturan ilahı dinler, dünya barışı için bu muhteşem temelleri atarken, bu din mensuplarının bu mesajlara kulak vermesi, gerekmektedir. Tarihte yaptıkları yanlışların bugün de devam ettirilmesi, dünya barışı için gerçek bir tehdit oluşturacaktır. Bunun için ilahı din temsilcilerinin, kendi dinlerinin dünya barışı için ortaya koyduğu temel prensipleri, uygulama alanına koymalıdırlar ve dünya barışı için çaba sarf etmelidirler.

Bütün dinler, ortaya koydukları monoteist ve ahlakı değer yargılarıyla insanlığa barış, huzur ve işbirliği sunmaktadırlar. Bu din mensupları kendi dinlerinin bu evrensel mesajına kulak verip, onları uygulama alanına koydukları gün, dünya barışı büyük ölçüde gerçekleşecektir

Dünya dinleri, barışın ve huzurun temellerini atacak prensipleri sundukları halde, niçin dünya barışının temininde dinler ve onların temsilcileri gerekli rolü üstlenemiyorlar? İşte asıl problem, bu sorunun cevabında yatmaktadır. Şunu burada hemen belirtelim ki insanlar, aidiyet hissettikleri dinleri yeterince bilmemektedirler. Ne kendi dinlerini ne de yabancı dinleri bilmeyen insanlar, dini duygularla değil faydacı ve çıkar duygularıyla hareket etmektedirler. Bu konu da dini kurumlara ve dini liderlere çok önemli görevler düşmektedir. Bu açıdan onların da görevlerini tam olarak yaptıkları söylenemez. Hâlbuki düşmanlık yerine, işbirliği, dayanışma ve barışın temini için dini liderlere çok önemli görevler düşmektedir. Siyası, iktisadı ve etnik baskılara rağmen hakikatleri söyleyebilen dini liderlerin, dünya barışının temininde payları büyük olacaktır. Yahudilik, Hıristiyanlık, İslamiyet, Hindu ve Çin kökenli dinlerin temel kutsal kitaplarına göre, din adına yapılacak bütün zulümler yasaklanmıştır. Bu dinlerin hiçbiri, dini terörizme izin vermez. Hepsinin temel felsefesi, insana saygı ve hayata saygı üzerine dayanmaktadır.

Barışı sağlayabilmemiz için dinimizi ve içeriğini çok iyi anlayabilen toplumlar yaratmalıyız.

Dünya Barış Günü olarak kutlanan 1 Eylül, aynı zamanda 1939 yılında Almanya'nın Polonya'yı işgal etmesiyle başlayan İkinci Dünya Savaşı'nın da ilk günüdür.

Sadece bir gün barışı anan ve de hatırlayan değil, bütün bir yıl boyunca barış için yaşayan bir toplum ve bireyler olmalıyız.

Son olarak Mustafa Kemal Atatürk’ ün dediği gibi;

YURTTA SULH, CİHANDA SULH.

BARIŞ