“On minicik şey”

Saadet Sevinç Doğan

Saadet Sevinç Doğan

Tüm Yazıları

İki kardeş gayet konforlu ve aynı zamanda hızlı olan araçlarıyla her gün okullarına gidiyorlar. Bir gün araçları bozuluyor ve okula yürümek zorunda kalıyorlar. İşte olaylar da bundan sonra başlıyor. Nar Çocuk Yayınları basımını yapıyor ve Meg McKinlay da kaleme alıyor. Resimleyeni ise Kyle Hughes-Odgers. Türkçe’ye çeviren yazmıyor kitapta ve internet aramasında da göremedim. Bunu belki yeni baskıya girerlerken eklemeyi unutmazlar.

Hayatın hızla akması, yaşam mücadelesi derken çoğu şeyi yaşayamıyor ve sadece yaşamış gibi kalıyoruz. İşte elimdeki kitap tam da bunu anımsattı bana. Bir çiçeğin büyümesini izlemeyi bilemiyoruz mesela. Sabretmeyi de aynı zamanda. Çok fazla şey akıp gidiyor hayatımızdan ve biz ekran karşısında izler gibi bakıyoruz sadece. Bakmak, anlamayı ve hissetmeyi sağlamıyor çoğu zaman oysa ki. Bu kitap tam da kısacık sözcükleri ve bol resimleriyle işte böyle kocaman çağrışımlarla bıraktı beni yetişkin bir okur olarak. Kızımı anaokuluna bırakırken her gün yürürdük okula ve eğer çok geç kalmadıysak veya çok fazla yağmurlu değilse bu şekilde giderdik. Bu yol boyunca epey sohbet eder, etrafı izler, karınca yuvalarına bakar, salyangozları inceler, gökyüzünü izlerdik. Ayrıca şarkılar söyler ve bazen de dans ederdik. O anlarda bizi görenlerin ne düşündüğünü bilemiyorum şimdi buradan bakınca. Güzel zamanlardı sahiden. Yürümenin en iyi rehabilite edici eylem olduğunu söyleyebilirim. Durmak, bakmak, incelemek, anlamak üzerine kurulu bir eylem aynı zamanda. Tomurcuğu görebilir, çiçek açan ağacın önünde durabilir veya resim çekilebilirsiniz. Sonra o ağacın meyvesini bile tadabilirsiniz. Çok fazla şey yapmaya izin verir yürümek. Oysa tıpkı bu kitaptaki çocukların yaşadıkları öyle mi? Her gün hızlı ve konforlu araçlarında okula giderken önlerinden sadece görüntüler hızla akıp gidiyor ve onlar o yol boyunca neler olduğunu göremiyorlar bile. Aracın bozulduğu gün, çocuklar okula yürümek zorunda kalınca “on minicik şey” görüyorlar. Renkleri fark ediyorlar, merak ediyorlar ve hem yorulup, hem de keyif alıyorlar bu yoldan. Sonrasında araçları tamir edildiğinde de ona binmek yerine yürümeyi tercih ediyorlar. Çok güzel bir detayı paylaşıyor yazar bizimle. Gizli bir sır verir gibi.

Elbette gündelik hayatın telaşında belki okullarımıza, iş yerlerimize yürüyemeyiz. Mesafe uzun olabilir ve yürümeye elverişli değildir belki de. Tüm bunların dışında yine de gün içinde kısacık da olsa bir zamanı yürümeye ayırmak, kendimize dönmeyi de sağlayacaktır. Etrafımıza bakmayı ve bakarken görmeyi sağlayacaktır. Yenilenip, tekrar meşguliyetlerimize dönmemizi de sağlar bence o kısa zaman dilimi. Pek çok açıdan kitabı çok beğendim. Kapılarının önünden özel araçlarıyla alınıp okul girişine bırakılan ve sonra yine okuldan alınıp evin önüne bırakılan özellikle büyük şehir çocuklarının da kitabı anlaması umuduyla diye yazmak istedim ben de. Beton yığınlarının arasında nefes almaya ve yaşamaya çabalarken bu kitap ışık olabilir hepimize.

“On minicik şey”