BUNLAR MI BASINI ÖZGÜRLEŞTİRECEK?

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Paranın başında olmasına rağmen adı akçeli işlerle anılmadı.

Ne bileyim, mesela (Allah rahmet eyler mi bilmem!) bir Kemal Unakıtan değildi.

Recep Tayyip Erdoğan’ın en fazla güvendiği, en yakınındaki adamdı.

Ama ilerleyen süreçte Erdoğan’ın en kolay gözden çıkardığı isimlerden biri oldu.

AKP’nin kuruluş amacından saptığını fark eden eski Ekonomi Bakanı Ali Babacan, 9 Mart 2020’de kısa adı DEVA olan Demokrasi ve Atılım Partisi’ni kurdu.

*

Açıkçası yeni kurulan partiler arasında en fazla sıçrama yapacağını düşündüğüm bir oluşumdu.

Çünkü Ali Babacan’ı AKP’den ayıran özellikleri vardı.

İyi sayılabilecek bakanlık döneminin yanı sıra, görev süresi boyunca çalıp çırptığına, kayırmacılık yaptığına herhangi bir yolsuzluğuna rastlamadık.

Bir Kemal Unakıtan değildi dememin sebebi de bu.

Ali Babacan iyi bir profil ortaya koydu.

Söylemleri derseniz kulağa hoş gelen söylemlerdi.

Özellikle insan hakları ve özgürlükler konusunda sağ bir kafanın düşünce yapısında olmadığı hissi uyandırıyordu.

*

DEVA’nın ilimizdeki yapılanması da Babacan’ın profiliyle örtüşüyordu.

Kocaeli il başkanlığına getirilen Adem Koç, son derece dürüst, ağır ve ikili ilişkileri sağlam biriydi.

Sempatiyle baktığım DEVA’nın bütün programlarını yerinde takip etmeye, yaptıkları çalışmalara yer vermeye gayret ettik.

Çünkü bu halka umut olmak için yola çıkan her siyasi oluşumun kendisini millete anlatmaya ihtiyacı var.

Basın bunun en önemli ayaklarından biridir, ki bu bizim görevimiz.

Ancak ne yaparsanız yapın insanlara yetmiyor.

DEVA Partisi ve muhalefetteki çoğu partilerin medyada yer bulma konusunda hep bir şikayeti var.

*

Mesela il başkanı Adem Koç, gazeteciler gününde şöyle bir açıklama yapmıştı.

“Özgürlük güç ile olur. Güçlü iseniz, özgür olabilirsiniz. Oysa bugün ülkemizde ve kentimizde ne yazık ki, basınımız plânlı bir şekilde ekonomik kıskaç içine alınmıştır. Yandaş ve candaş bir medya oluşturmak uğruna ifade hürriyeti ve halkın haber alma özgürlüğü hiçe sayılarak havuz medyasına dönüştürülmüştür.

DEVA Partisi iktidarında, gazetecilerin haberlerinden dolayı hapse atılmadığı, ekonomik kıskaca alınmadığı günleri hep beraber yaşayacağız inşallah”

*

Ne kadar güzel söylemiş, öyle değil mi?

Laflarda kusur yok ama uygulamaya gelince o iş öyle olmuyor ne yazık ki.

DEVA Partisi de tıpkı diğerlerine benziyor maalesef.

Araştırma şirketlerinin sonuçlarına ve kentlerdeki teşkilatlanmasına bakıldığında yüzde 1-2’lerle anılan DEVA Partisi;

Altılı masaya oturmakla çok değil birazcık hatta küçücük bir güç elde ettiğinde bile hemen şekil değiştirdi.

Girdiği havayla birlikte meydan mitinglerine başlama cesareti gösteren DEVA, ikinci miting için illimizi seçti.

Gerçekten iyi cesaretti!

Yeni kurulan bir partinin meydanlara çıkması kolay iş değildi.

DEVA bu cesareti gösterdiği için takdir etmiştim.

Ve mitingi mutlaka yerinde izlemeye kararlıydım.

*

Derken, tatil esnasında DEVA’nın basın sorumlusu olan arkadaşımız telefonla beni aradı.

Miting yapacaklarını, miting duyurusu için gazetemize ilan vermek istediklerini,

Özellikle Gazete Barış’ın mutlaka ilan verilecek gazeteler arasında olması yönünde talimat aldığını tarafıma iletti.

Teşekkür edip ilan servisimize yönlendirdim.

Gerekli görüşme yapılmış.

Buraya kadar sorun var mı, yok!

Ardından DEVA Partisi’nin kent genelindeki billboardlarda yer bulamadığı gündeme geldi.

Ambargo uygulanıyor diye isyanlardaydılar ve bütün basın bir olup bu isyanı Türkiye’ye duyurduk.

Bahsettikleri ambargoya rağmen DEVA, şehirde bazı bina duvarlarını, led ekranları vs afişlerle donatırken basına ilan verme konusu öylece kaldı.

Olabilir.

Belki vazgeçtiler, belki bütçeleri yeterli değildi.

Bunun için koskoca bir mitinge üstelik ilk kez er meydanına çıkacak olan DEVA Partisi’ne bir ambargo da biz uygulayacak değildik.

Fakat sonradan öğrendik ki; her fırsatta “basın özgür değil, biz gelince herkes özgür olacak” diye bol keseden sallayanlar;

Kendi akıllarına göre gazeteleri kategorize edip, sadece basılı gazetelere ilan vermişler.

Yani her haberinin yayınlanmasını istediği, sizleri önemsiyoruz diye güzelleme yaptıkları internet medyasını, gazeteden saymamışlar.

Onlara göre sadece basılı gazetede çalışanlar gazeteci sıfatındaymışlar.

Hadi ona da eyvallah dedik.

Bu da bir tercih meselesidir dedik.

Ta ki Ali Babacan’ın kocaman fotoğrafıyla beraber miting reklamını sitemizin otomatik Google reklamlarında görene kadar…!

*

Evet, DEVA partisi, önce internet gazeteleriyle ön görüşme yapıp sonra sırra kadem basmasının ardından sadece basılı gazetelere ilan çıkmış;

Bizim sitelerimize ise Google yoluyla “sızmaya” çalışmış.

Görür görmez engellettim.

Terbiyesizliğin bu kadarına müsaade edecek değildim.

Biz hangi miting için kimin kapısını çaldık bugüne kadar?

Hangi mitingi reklam olarak değerlendirip ona göre haber yaptık?

Biz AKP mitinglerine akreditasyonumuz olmadığından alınmadığımız halde izleyici olarak gittik yine haberimizi yaptık.

Kısacası mitingleri takip etmek basının görevidir dedik.

Ama bugüne kadar kimse bize bu şekilde bir terbiyesizlik yapmamıştı.

AKP mitinglerine giremiyoruz çünkü damgalıyız.

Seyirci olarak gidip görevimizi yapıyoruz.

Diğer partileri ise ilan-reklam verdi vermedi diye ayırmadan sürekli takip ettik.

DEVA Partisi’nin bu saygısızlığını neye dayandırdığını açıkçası bilmiyorum.

Hiç beklemezdim!

*

Doğaldır ki kendimizi aptal yerine koydurmamak, kullandırmamak adına mitingi takip etmedik.

Yazılı basın takip etsin, etki gücü nedir ne değildir anlasınlar dedik.

İnşallah memnun kalmışlardır.

Bana göre sorun yok!

Bizi yok sayan yüzde 1-2’yi biz de çok kolay yok sayarız.

Daha iktidara gelmeden bu işin kurnazlığına kaçanlara tavrım nettir.

Ama bu yok sayma onların anladığı cinsten değildir çünkü biz gazeteciyiz.

*

Bu yazıyı yazmak için mitingin bitmesini beklediğimi de özellikle belirtmek isterim.

Kimse “bize selam çakıyor, sinyal veriyor” diyemesin.

Benim alındığım şey, basının içinde bulunduğu duruma üzülüyor-muş gibi yapanların, aslında takiyeden ibaret olduklarını görmenin verdiği üzüntüdür.

Hepiniz AKP’ye benziyorsunuz.

Demek ki neymiş; kim iktidar olursa olsun, basına gün yüzü görmek harammış!

Bu memlekette herkes kendi yandaşını yaratmak için birbiriyle yarışıyor.

CHP’si de aynı, AKP’si de aynı, DEVA’sı da aynı…

Eleştirdikleri ne varsa aynısını hatta fazlasını yapmaya bayılıyorlar.

Sonra neymiş, basın özgür değilmiş.

Sizin özgürlük anlayışınızın onda biri Kemal Kılıçdaroğlu’nda yok mesela.

Adama basını her şikayet ettiklerinde “Basın yazacak, basın özgürdür, nasıl karşı tarafa yazıyorsa size de yazacak. Yazmaması için iyi işler yapacaksınız” diyor.

İnanılmaz takdir ediyorum.

Anlayana çok şey anlatıyor.

Kısacası DEVA iktidara gelmeden küçük bir prova yapmış olduk.

Azıcık tüylendiler, hemen basına feyk atmaya, kategorize etmeye çalıştılar, iyi mi…(!)

*

DİP NOT: Bunlar yaşandı, bize saygısızlık edildi diye bir siyasi partiyi ve onun çalışmalarını yok sayacak değiliz. Yine aynı şekilde haberlerine yer vermeyi sürdüreceğiz. Sadece olan biten bilinsin istedik! Kısacası her şeyin farkındayız!